====== Âlem-i Gayb ====== * “Gözle görülmeyen ve [[zahir|zâhirî]] duyu organlarımızla hissedilmeyen, **gayb âlemi** ki, başta [[alem-i_lahut|lâhut]], [[alem-i_rahamut|rahamût]], [[alem-i_ceberut|ceberût]], [[alem-i_melekut|melekût]] âlemleri olmak üzere, görülmezlik ve duyulmazlığın değişik basamaklarında yerlerini alan ve farklı unvanlarla yâd edilen, mânâ âlemi, [[alem-i_ervah|ruh âlemi]], misal âlemi, [[berzah|berzah]] âlemi ve [[batin|bâtınî]], latîf, nuranî daha bir sürü âlem hep bu **gaybî âlem** çerçevesinde mütalâa edilegelmiştir.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 539.)) * “**Âlem-i gayb** ve [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadet]], [[alem-i_emir|âlem-i emir]] ve [[alem-i_halk|âlem-i halk]] birbirinden farklı unvanlarla anılsalar da bunlar iç içe âlemlerdir ve biri diğerinin [[zahir|zâhirî]] buudu, öbürü de berikinin [[batin|bâtınî]] derinliğinden ibarettir. Ancak, sıfât ve esmâ-i ilâhiyenin, hatta şe’n-i Rubûbiyetin birer mahall-i tecellîsi ve farklı mertebede birer taayyün faslı sayılan bu âlemler tamamen birbirinden ayrı hususiyetler arz etmektedirler.”((A.g.e. s. 539.)) * “... ne [[insan|insan]] ne [[cinler|cin]] ne de diğer mahlukatın [[gayb|gaybe]] muttali olması kat’iyen mümkün değildir. Zira bu mesele, mahlukatın [[idrak|idrak]] ve anlayışının çok çok fevkindedir. Bir kere, [[insan|insanın]] [[ilim|ilim]] ve idrak alanı oldukça sınırlıdır. O, bu sınırlı bilgisiyle **âlem-i gaybe** ait hususları kavrayamayacağı gibi, böyle bir konuda tahlil ve terkiplerde de bulunamaz. Tabiî bu konuda, [[allah|Allah’ı]]n insanlar arasından seçerek gaybe muttali kıldıkları müstesnadır.”((M. Fethullah Gülen, //Kur’ân’ın Altın İkliminde//, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 363.)) * “[[hak|Hakkı]], [[hakikat|hakikati]] bulma, bazılarına kırk haftada, bazılarına kırk ayda, bazılarına da kırk senede nasip olur. Şahsen ben senelerden beri şu tenteneli [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadetin]] arkasında, **âlem-i gaybı** bir kitap gibi mütalâa edeceğim anı bekledim durdum.. bekleyeceğim de.. ve bulacağım ümidini de hiçbir zaman yitirmedim.”((M. Fethullah Gülen, //Prizma-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 113.)) * “... rüya hâlindeyken ruhun çıkması bahismevzuu değildir. Uykuyla [[insan|insanın]] gözleri [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadete]] kapandığı için, bu defa ruh, **âlem-i gayba** açılan gözlerle âlem-i misali müşâhede etmektedir.”((M. Fethullah Gülen, //Çizgimizi Hecelerken (Prizma-8)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 129.)) * “Nasıl ki bir adamın söylemesiyle, diri ve [[hayat|hayattar]] olduğu anlaşılır; öyle de, bu kâinatın perdesi altında olan **âlem-i gaybın** arkasında söyleyen, konuşan, emir ve nehyedip hitab eden bir Zâtın kelimâtını, hitâbâtını gösterecek, Peygamberler ve ellerinde nâzil olan Kitaplardır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 116.)) * “... madem [[hayat|hayat]], [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdetin]] ziyâsıdır ve istilâ ediyor ve vücudun neticesi ve gayesidir ve Hâlık-ı Kâinat’ın en câmi aynasıdır ve faaliyet-i rabbâniyenin en mükemmel enmûzeci ve fihristesidir, –temsilde hatâ olmasın–bir nevi programı hükmündedir. Elbette **âlem-i gayb** –yani mâzi, müstakbel–yani geçmiş ve gelecek mahlûkatın hayat-ı mâneviyeleri hükmünde olan intizam ve nizam ve mâlûmiyet ve meşhudiyet ve taayyün ve evâmir-i tekvîniyeyi imtisâle müheyya bir vaziyette bulunmalarını sırr-ı [[hayat|hayat]] iktizâ ediyor.”((A.g.e. s. 117.)) * “... **âlem-i gaybın** bir nev’i olan âlem-i ervâh, ayn-ı hayat ve madde-i hayat ve [[hayat|hayatın]] cevherleri ve zâtları olan ervâh ile dolu olması, elbette mâzi ve müstakbel denilen **âlem-i gaybın** bir diğer nev’i de ve ikinci kısmı dahi, [[cilve|cilve]]-i [[hayat|hayata]] mazhariyetini ister ve istilzâm eder.”((A.g.e. s. 118.)) * “... nasıl ki [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdet]] ve mevcud hazır eşya, intizamlarıyla ve neticeleriyle hayattarlıkları görünüyor; öyle de **âlem-i gaybdan** sayılan geçmiş ve gelecek mahlûkatın dahi mânen hayattar bir vücud-u mânevîleri ve rûhlu birer sübût-u ilmîleri vardır ki, Levh-i Kaza ve [[kader|Kader]] vasıtasıyla o mânevî [[hayat|hayatın]] eseri, mukadderât nâmıyla görünür, tezâhür eder.”((A.g.e. s. 118.)) * “(Kur’ân) şu **âlem-i gayb** ve [[alem-i_sehadet|şehâdet]] kitabının müfessiri... Ve [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdette]] **âlem-i gaybın** lisanı... Ve şu [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdet]] perdesi arkasında olan **âlem-i gayb** cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i sübhâniyenin hazinesi(dir).”((A.g.e. s. 393.)) * “Veyahut; Gayb-âşinâlık dâva eden Budeîler [Budistler] gibi ve umûr-u gaybiyeye dair tahminlerini yakîn tahayyül eden akılfüruşlar gibi, senin gaybî haberlerini beğenmiyorlar mı? Gaybî kitabları mı var ki, senin gaybî kitabını kabûl etmiyorlar. Öyle ise, vahye mazhar resûllerden başka kimseye açılmayan ve kendi başıyla ona girmeye kimsenin haddi olmayan **âlem-i gayb**, kendi yanlarında hâzır, açık tahayyül edip ondan mâlûmat alarak yazıyorlar hülyasında bulunuyorlar. Böyle, haddinden hadsiz tecâvüz etmiş mağrur hodfüruşların tekzîbleri, sana fütur vermesin. Zira az bir zamanda senin hakikatlerin onların hülyalarını zîr u zeber edecek.”((A.g.e. s. 417–418.)) * “(Mevcudatın bir kısım hikmetleri), zîhayatın ve [[suur|zîşuûrun]] nazarlarına bakar. Onlara şirin bir mütalâagâh, birer kitab-ı mârifet olur. Manalarını zîşuûrun zihinlerinde ve suretlerini kuvve-i hâfızalarında ve elvâh-ı misâliyede ve **âlem-i gaybın** defterlerinde daire-i vücûdda bırakıp sonra [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadeti]] terk eder, **âlem-i gayba** çekilir. Demek surî bir vücûdu bırakır, mânevî ve gaybî ve ilmî çok vücûdları kazanır.kısım hikmetleri ise, [[hayat|zîhayatın]] ve zîşuûrun nazarlarına bakar. Onlara şirin bir mütalâagâh, birer kitab-ı mârifet olur. Manalarını zîşuûrun zihinlerinde ve suretlerini kuvve-i hâfızalarında ve elvâh-ı misâliyede ve **âlem-i gaybın** defterlerinde daire-i vücûdda bırakıp sonra [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadeti]] terk eder, **âlem-i gayba** çekilir. Demek surî bir vücûdu bırakır, mânevî ve gaybî ve ilmî çok vücûdları kazanır.”((A.g.e. s. 501.)) * “... denizin balığa nisbeti gibi, ervaha muvâfık olan **âlem-i gayb** ve [[alem-i_mana|âlem-i mânâ]], ervâhlar ile dolu olmak iktiza eder.”((A.g.e. s. 556.)) * “... tahavvülât-ı zerrât; **âlem-i gaybdan** olan her şeyin geçmiş aslında ve gelecek neslindeki intizamata medâr ve [[ilim|ilim]] ve emr-i ilâhînin bir unvanı olan ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’in düstûrları ve imlâsı tahtında ve zaman-ı hâzır ve [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdetten]] teşkil ve îcad-ı eşyada tasarrufa medâr ve kudret ve irâde-i ilâhiyenin bir unvanı olan ‘Kitab-ı Mübîn’den istinsah ile ve seyyâl zamanın hakikati ve sayfa-yı misâliyesi olan ‘[[levh-i_mahv_ve_ispat|levh-i mahv, isbat]]’da kelimât-ı kudreti yazmak ve çizmekten gelen harekâttır ve mânidar ihtizâzattır.”((A.g.e. s. 597.)) * “‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübin]]’, [[ilim|ilim]] ve emr-i ilâhînin bir nev’ine bir unvandır ki, [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadetten]] ziyade **âlem-i gayba** bakıyor… ‘İmâm-ı Mübîn’, mâzi ve müstakbelin ve **âlem-i gaybın** etrafında dal budak salan şecere-i hilkatin bir programı, bir fihristesi hükmündedir.”((A.g.e. s. 597.)) * “[[alem-i_sehadet|Âlem-i şehâdet]], **avâlimü’l-guyûb** üstünde tenteneli bir perdedir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 528.)) * “Gayet kuvvetli bir tezahüratla vahiylerin hakikati, **âlem -i gaybın** her tarafında, her zamanda hükmediyor. Kâinatın ve mahlûkatın şehâdetlerinden çok kuvvetli bir şehâdet, vücûd ve tevhid, Allâmü’l-guyûb’dan vahiy ve [[ilham|ilham]] [[hakikat|hakikatleriyle]] geliyor. Kendini ve vücûd ve vahdetini, yalnız masnûlarının şehâdetlerine bırakmıyor. Kendisi, kendine lâyık bir kelâm-ı ezelî ile konuşuyor. Her yerde, [[ilim|ilim]] ve kudretiyle hâzır ve nâzırın kelâmı dahi hadsizdir. Ve kelâmının manası O’nu bildirdiği gibi, tekellümü dahi O’nu, sıfâtıyla bildiriyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Şuâlar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 113.)) * “... karnın (miden) evinden; cildin, gömleğinden ve kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakış ve intizamca daha yüksek ve daha gariptir. Binâenaleyh [[alem-i_melekut|âlem-i melekût]], [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdetten]]; **âlem-i gayb**, dünya ve [[ahiret|âhiretten]] daha âlî ve daha yüksektir. Maalesef nefs-i emmâre, [[heva|hevâ]]-yı nefis ile baktığı için zâhiri [[hayat|hayatlı]], ünsiyetli bir perde gibi, meyyit ve zulmetli ve vahşetli zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 167.)) * “Beşerin havassü’l-hams-ı zâhire ve bâtınadan başka, **âlem-i gayba** karşı açılan pek çok pencereleri var. Gayr-i meş’ûr pek çok hisleri var. Hiss-i sâmia, bâsıra, zâika olduğu gibi, bir hiss-i sâdise-i sadıka olan sâika vardır. Hem bir hiss-i sâbia-yı bârika olan şâika var. O [[sevk|şevk]] ve sevk yalan söylemez, yanlış gidemez.”((A.g.e. s. 236.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[alem-i_ceberut|Âlem-i Ceberût]] * [[alem-i_ervah|Âlem-i Ervah]] * [[alem-i_lahut|Âlem-i Lâhut]] * [[alem-i_melekut|Âlem-i Melekût]] * [[alem-i_misal|Âlem-i Misal]] * [[alem-i_rahamut|Âlem-i Rahamût]] * [[alem-i_sehadet|Âlem-i Şehâdet]] * [[ars|Arş]] * [[berzah|Berzah]] * [[fizik_otesi_alemler|Fizik Ötesi Âlemler]] * [[gayb|Gayb]] ===== Dipnotlar =====