====== Âlem-i Misal ====== * Rüyadayken görülen âlem. * “Bazı kimseler uyanıkken dahi, **misal âleminden** nazarlarına arz edilen misalî levhaları görür ve misalî şahıslarla konuşurlar... Resûl-i Ekrem’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mazhariyetlerinden bir tanesi de bu idi. **Âlem-i misale**, âlem-i [[berzah|berzaha]] ait misalî levhalar, O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) kudsî nazarına arz edilir, O da gördüğünü, duyduğunu, anladığını başkalarına naklederdi.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-2//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 90–91.)) * “Rüyada yılan-çiyan görme, insanın nefsinin demir pençesinde olduğuna delâlet eder. Rüyada başkalarını kötü görmeye gelince, o da, kendi ruh hâletinin **âlem-i misale** aksetmesinden ibaret sayılabilir.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-1//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 369–370.)) * “Fıtratı baskı altına alacak müessir ve müheyyic hâdiselerden uzak kalınması ölçüsünde rüyalar, bir mü’min için **âlem-i misalde** tenezzühtür.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-2//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 339.)) * “Ne şekilde olursa olsun, [[ayan-i_sabite|âyân-ı sâbiteye]] ait mânevî suret ve modellerin akis ve temessül ettikleri âlem veya merâyâya ‘**âlem-i misâl**’, bu âlemde şekillenen resimlere de ‘suver-i misâliye’ denir ki, daha sonraki –böyle bir zaman mülâhazası bize göredir– hissî ve maddî suretler bu mânevî heyetlerin tecessüm veya gölgesi mahiyetindedir. Bu suretlerin sırf ruhanî ve latîf olanına ‘**mutlak misâl âlemi**’; mufassal, mücessem ve tekâsüf etmiş olanına da ‘**mufassal misâl âlemi**’ denilegelmiştir. Ayrıca **âlem-i misâli**, varlık ve hâdiselerin manevî suretler hâlinde, kendi özel kılıflarıyla ihsaslar dünyasına girmeleri, görülüp hissedilmeleri, hatta bir kısım tesirlerle kendilerini zâhir veya bâtın hâsselerimize duyurmaları şeklinde de yorumlayanlar olmuştur ki, ruh ve melâikenin belli suretlerde temessülleri bu hususa birer örnek teşkil edebilir.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 535.)) * “[[sofi|Sofîler]], **âlem-i misâl** alanını biraz daha açarak şu mütalâada bulunurlar: **Âlem-i misâl**, [[dunya|dünya]]-[[ahiret|ahiret]] arası mutavassıt bir mekân, taayyün-ü sânî (ayrı bir yazı konusu), nüfûs-u nâtıka, ervâh-ı kudsiye-i mücerrede (ruhların cisimlerle münasebete geçmeden önceki latîf hâl ve keyfiyetleri) madde-mânâ arası [[berzah|berzah]] âlemi vs.. bu mütalâalara göre [[alem-i_misal|misâl âlemi]], mânâ ve mahiyetlerin belli bir taayyünle yeni bir [[huviyet|hüviyet]] ve yeni bir keyfiyete ulaşmak için geçtikleri [[berzah|berzahî]] bir köprü, fizik ve metafizik dünya arasında sırlı bir koridor, birbirinden farklı iki buud ortasında bulunan hâil ve perde, mücerred hakikatlerle müşahhas varlıkların iltisak noktası, duyulup hissedilmeyenlerle duyulup hissedilenleri birbirinden ayıran ufuk.. ayrıca [[berzah|berzahı]], meânî ve mücerred hakikatlerin urba giyme hazîresi görenler de olmuştur.”((A.g.e. s. 536.)) * “... yapılan her şey **âlem-i misaldeki** şekilleriyle öbür tarafta insana dönecektir.”((M. Fethullah Gülen, //Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 66.)) * “Levh-i Mahfuz’da hakikati bulunan her şey, belli sembollerle **âlem-i misale** aksetmektedir. Bu açıdan [[ayan-i_sabite|âyân-ı sâbitedeki]] hakikatler, âlem-i hakikate aksedince, bu âlemin hususiyetine göre şekillenmektedir. Ehlullahın gözüne akseden ve rüyalarımızda bizim nazarlarımıza sunulan şeyler, işte bu tür motiflerle ifade edilerek, [[ayan-i_sabite|âyân-ı sâbiteye]] çarpıp kırılan ve belli inkisarlarla bizim nazarımıza takdim edilen hakikatlerdir. Aslında bu, onların gerçek şekilleri de değildir. Bu açıdan rüyasında bir şey gören, hatta âlem-i yakazada bazı şeylere muttali olan insanların, müşâhede ettikleri o meseleleri gördükleri gibi aktarmaları yanlıştır. Zira o meseleler, onların gördükleri konumlarla mukayyettir.”((M. Fethullah Gülen, //Prizma-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 73–74.)) * “... **âlem-i misale** akseden [[hakikat|hakikatler]], [[levh-i_mahv_ve_ispat|Levh-i Mahv ve İsbat]] hakikatinden birer gölgedir. Yani günümüzde her ferdin teker teker veya milletlerin millet olarak yaşadıkları olaylar, bir âlemde sinema şeridi gibi değişik şeylere kaydedilmekte ve bunlar, **âlem-i misale** aksetmektedir. Velilerin genel müşâhedeleri, [[levh-i_mahv_ve_ispat|Levh-i Mahv ve İsbat’a]] göre bir müşâhededir. Onlar, [[hakikat|hakikatle]] alâkalı bir [[gayb|gaybî]] haberi görüp, gaibâ ne haber vermekten daha ziyade, [[levh-i_mahv_ve_ispat|Levh-i Mahv ve İsbat’la]] alâkalı mevcut bir gerçeği ifade etmektedirler. [[levh-i_mahv_ve_ispat|Levh-i Mahv ve İsbat’la]] alâkalı bu gerçeklere muttali olanların, tıpkı suyun içine sokulan bir çubuğun, güneşin şuaları karşısında kırık görülmesi gibi, **âlem-i misale** intikal ederken büyük ölçüde kırılma görmeleri her zaman mümkündür. Çünkü orada müşâhede, vâkiin önüne çıkmaktadır.”((A.g.e. s. 75.)) * “... rüyalar, İslâmî anlayış çerçevesinde değerlendirildiği zaman, çok defa gerçek bir yönü olduğu da görülür. Zira onlar, gözlerin â[[alem-i_sehadet|lem-i şehadete]] kapandığı anda, **âlem-i misale** açılan pencere ve menfezlerden [[ruh|ruhumuza]] sızan levhalardır.” ((A.g.e. s. 103.)) * “Rüya, **âlem-i misale** açılan menfez ve kapılardan, misal âlemine ait temessülâtı seyretmek demektir. Rüya ile [[alem-i_sehadet|şehadet âleminden]] alâkası kesilen insan, kendisini tenteneli bir perde gibi çepeçevre saran bir çeperin aralıklarından, **âlem-i misale** doğru nazarını çevirmesi ve nazarına **misal** ve [[berzah|berzah]] âleminden bir kısım levhalar aksetmesinden ibarettir.”((M. Fethullah Gülen, //Çizgimizi Hecelerken (Prizma-8)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 127.)) * “... ahir zamanda mü’minlerin gördüğü rüyaların çoğu sadıktır. Aslında, olmuş-olacak her şey belli sembollerle **âlem-i misalde** mevcuttur. Buna temessülât (**misal âlemi**) ve daha ötesine de [[ayan-i_sabite|âyân-ı sâbite]] denilmektedir.”((A.g.e. s. 128.)) * “... şu mevcudat ve şuûnât ile ve dünyaya ait gayeleri ortasında bu derece nisbetsizlik, katiyen şehâdet eder ki: Bu mevcudatın yüzleri, [[alem-i_mana|âlem-i mânâya]] müteveccihtir. Münâsip meyveleri orada veriyor ve gözleri esmâ-yı kudsiyeye dikkat ediyor. Gayeleri o âleme bakıyor. Ve özleri dünya toprağı altında, sümbülleri **âlem-i misâlde** inkişaf ediyor. İnsan, istidâdı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor; âhirette mahsul alıyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 91.)) * “Gördüm ki, **âlem-i misal**, nihayetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf, hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-yı uhreviye ve fâniyâtın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedî temâşâgâhlarda ve cennette saadet-i ebediye ashablarına da dünya maceralarını ve eski hâtıratlarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinası olarak bildim.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Emirdağ Lâhikası//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 249.)) * “Bir mevcud, vücûddan gittikten sonra, zâhiren kendisi ademe, fenaya gider; fakat ifade ettiği manalar bâki kalır, mahfuz olur. Hüviyet-i misaliyesi ve sureti ve mahiyeti dahi **âlem-i misalde** ve **âlem-i misalin** numuneleri olan elvâh-ı mahfuzada ve elvâh-ı mahfuzanın numûneleri olan kuvve-i hâfızalarda kalır. Demek, bir vücûd-u surî kaybeder, yüzer vücûd-u mânevî ve ilmî kazanır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 332.)) * “Her bir şey, –cüz’î olsun, küllî olsun– vücûddan gittikten sonra –hususan zîhayat olsa– çok hakâik-i gaybiye netice vermekle beraber, **âlem-i misalin** defterlerinde olan levh-i misalî üstünde etvâr-ı hayatı adedince suretleri bırakıp, o suretlerden mânidar olan ve mukadderât-ı hayatiye denilen sergüzeşt-i hayatiyeleri yazılır ve ruhâniyata bir mütâlaagâh olur.”((A.g.e. s. 333.)) * “... her bir hayvan, öyle bir kasr-ı ilâhîdir. Hususan [[insan|insan]], o kasırların en güzeli ve o sarayların en acîbidir. Ve bu [[insan|insan]] denilen sarayın cevherleri; bir kısmı [[alem-i_ervah|âlem-i ervâhtan]], bir kısmı **âlem-i misâlden** ve Levh-i Mahfuz’dan ve diğer bir kısmı da hava âleminden, nur âleminden, anâsır âleminden geldiği gibi; hâcâtı ebede uzanmış, emelleri semâvât ve arzın aktarında intişar etmiş, râbıtaları, alâkaları [[dunya|dünya]] ve [[ahiret|âhiret]] edvarında dağılmış bir saray-ı acîp ve bir kasr-ı gariptir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 168.)) * “... [[kainat|kâinatta]] Levh-i Mahfuz’un gayet kat’î bir [[delil|delil]]-i vücudu ve bir nümûnesi, insandaki kuvve-i hâfızadır ve **âlem-i misâlin** vücuduna kat’î delil ve nümûne, kuvve-i hayaliyedir.”((A.g.e. s. 439.)) * “**Âlem-i misal**, [[alem-i_ervah|âlem-i ervahla]] [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadet]] ortasında bir [[berzah|berzahtır]]. Her ikisine birer vecihle benzer. Bir yüzü ona bakar, bir yüzü de diğerine bakar. Mesela, aynadaki senin misalin, sureten senin cismine benzer; maddeten senin ruhun gibi latîftir. O âlem-i misal; âlem-i ervah, [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadet]] kadar vücudu kat’îdir. Acâib ve garâibin meşheridir, ehl-i velâyetin tenezzühgâhıdır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Barla Lâhikası//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 330.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[alem-i_ceberut|Âlem-i Ceberût]] * [[alem-i_ervah|Âlem-i Ervah]] * [[alem-i_gayb|Âlem-i Gayb]] * [[alem-i_lahut|Âlem-i Lâhut]] * [[alem-i_melekut|Âlem-i Melekût]] * [[alem-i_misal|Âlem-i Misal]] * [[alem-i_rahamut|Âlem-i Rahamût]] * [[ars|Arş]] * [[ayan-i_sabite|Âyân-ı Sâbite]] * [[berzah|Berzah]] * [[fizik_otesi_alemler|Fizik Ötesi Âlemler]] ===== Dipnotlar =====