====== Âlem-i Şehâdet ====== * “Gözle görülebilen ve [[zahir|zâhir]] duyu organlarıyla hissedilebilen **şehadet âlemi** ki, [[alem-i_halk|âlem-i halk]], [[alem-i_mulk|âlem-i mülk]], âlem-i madde, âlem-i cisim, âlem-i suret, âlem-i kesafet... gibi değişik ad ve unvanlarla yâd edilen ne kadar âlem varsa hemen hepsi bu âlemin birer fakültesi durumundadır.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 539.)) * “[[alem-i_gayb|Âlem-i gayb]] ve **âlem-i şehadet**, [[alem-i_emir|âlem-i emir]] ve [[alem-i_halk|âlem-i halk]] birbirinden farklı unvanlarla anılsalar da bunlar iç içe âlemlerdir ve biri diğerinin [[zahir|zâhirî]] buudu, öbürü de berikinin [[batin|bâtınî]] derinliğinden ibarettir. Ancak, sıfât ve esmâ-i ilâhiyenin, hatta şe’n-i Rubûbiyetin birer mahall-i tecellîsi ve farklı mertebede birer taayyün faslı sayılan bu âlemler tamamen birbirinden ayrı hususiyetler arz etmektedirler.”((A.g.e. s. 539.)) * “[[hak|Hakkı]], [[hakikat|hakikati]] bulma, bazılarına kırk haftada, bazılarına kırk ayda, bazılarına da kırk senede nasip olur. Şahsen ben senelerden beri şu tenteneli **âlem-i şehadetin** arkasında, [[alem-i_gayb|âlem-i gaybı]] bir kitap gibi mütalâa edeceğim anı bekledim durdum.. bekleyeceğim de.. ve bulacağım ümidini de hiçbir zaman yitirmedim.”((M. Fethullah Gülen, //Prizma-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 113.)) * “... rüya hâlindeyken ruhun çıkması bahismevzuu değildir. Uykuyla [[insan|insanın]] gözleri **âlem-i şehadete** kapandığı için, bu defa ruh, [[alem-i_gayb|âlem-i gayba]] açılan gözlerle âlem-i misali müşâhede etmektedir.”((M. Fethullah Gülen, //Çizgimizi Hecelerken (Prizma-8)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 129.)) * “... görüyoruz ki: Vazifesinin bitmesiyle ömrüne nihayet verilen ve şu **âlem-i şehâdetten** göçüp giden her şeyin; Hafîz-i Zülcelâl, birçok suretlerini elvâh-ı mahfûza hükmünde olan hâfızalarda ve bir türlü misâlî aynalarda hıfzedip, ekser tarihçe-i hayatını çekirdeğinde, neticesinde nakşedip yazıyor. Zâhir ve [[batin|bâtın]] aynalarda ibka ediyor. Meselâ: Beşerin hâfızası, ağacın meyvesi, meyvenin çekirdeği, çiçeğin tohumu, [[kanun|kanun]]-u hafîziyetin azamet-i ihâtasını gösteriyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 82.)) * “... madem [[hayat|hayat]], **âlem-i şehâdetin** ziyâsıdır ve istilâ ediyor ve vücudun neticesi ve gayesidir ve Hâlık-ı Kâinat’ın en câmi aynasıdır ve faaliyet-i rabbâniyenin en mükemmel enmûzeci ve fihristesidir, –temsilde hatâ olmasın–bir nevi programı hükmündedir. Elbette [[alem-i_gayb|âlem-i gayb]] –yani mâzi, müstakbel–yani geçmiş ve gelecek mahlûkatın hayat-ı mâneviyeleri hükmünde olan intizam ve nizam ve mâlûmiyet ve meşhudiyet ve taayyün ve evâmir-i tekvîniyeyi imtisâle müheyya bir vaziyette bulunmalarını sırr-ı [[hayat|hayat]] iktizâ ediyor.”((A.g.e. s. 117.)) * “... her bir şeyin vücud-u ilmîsindeki intizam-ı ekmeli ve mânidar vaziyetleri ve canlı meyveleri, tavırları; bir nevi [[hayat|hayat]]-ı mâneviyeye mazhariyetini gösterir. Evet, hayat-ı ezeliye güneşinin ziyâsı olan bu [[cilve|cilve]]-i hayat, elbette yalnız bu **âlem-i şehâdete** ve bu zaman-ı hâzıra ve bu vücud-u hâricîye münhasır olamaz; belki her bir âlem, kabiliyetine göre o ziyânın cilvesine mazhardır. Ve [[kainat|kâinat]] bütün âlemleriyle o cilve ile hayattar ve ziyâdardır. Yoksa nazar-ı dalâletin gördüğü gibi muvakkat ve zâhirî bir hayat altında her bir âlem, büyük ve müthiş birer cenaze ve karanlıklı birer virâne âlem olacaktı.”((A.g.e. s. 118.)) * “... nasıl ki **âlem-i şehâdet** ve mevcud hazır eşya, intizamlarıyla ve neticeleriyle hayattarlıkları görünüyor; öyle de [[alem-i_gayb|âlem-i gaybdan]] sayılan geçmiş ve gelecek mahlûkatın dahi mânen hayattar bir vücud-u mânevîleri ve rûhlu birer sübût-u ilmîleri vardır ki, Levh-i Kaza ve Kader vasıtasıyla o mânevî [[hayat|hayatın]] eseri, mukadderât nâmıyla görünür, tezâhür eder.”((A.g.e. s. 118.)) * “(Kur’ân) şu [[alem-i_gayb|âlem-i gayb]] ve **şehâdet** kitabının müfessiri... Ve **âlem-i şehâdette** [[alem-i_gayb|âlem-i gaybın]] lisanı... Ve şu **âlem-i şehâdet** perdesi arkasında olan [[alem-i_gayb|âlem-i gayb]] cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i sübhâniyenin hazinesi(dir).”((A.g.e. s. 393.)) * “(Mevcudatın bir kısım hikmetleri), zîhayatın ve [[suur|zîşuûrun]] nazarlarına bakar. Onlara şirin bir mütalâagâh, birer kitab-ı mârifet olur. Manalarını zîşuûrun zihinlerinde ve suretlerini kuvve-i hâfızalarında ve elvâh-ı misâliyede ve [[alem-i_gayb|âlem-i gaybın]] defterlerinde daire-i vücûdda bırakıp sonra **âlem-i şehadeti** terk eder, [[alem-i_gayb|âlem-i gayba]] çekilir. Demek surî bir vücûdu bırakır, mânevî ve gaybî ve ilmî çok vücûdları kazanır.kısım hikmetleri ise, [[hayat|zîhayatın]] ve zîşuûrun nazarlarına bakar. Onlara şirin bir mütalâagâh, birer kitab-ı mârifet olur. Manalarını zîşuûrun zihinlerinde ve suretlerini kuvve-i hâfızalarında ve elvâh-ı misâliyede ve [[alem-i_gayb|âlem-i gaybın]] defterlerinde daire-i vücûdda bırakıp sonra **âlem-i şehadeti** terk eder, [[alem-i_gayb|âlem-i gayba]] çekilir. Demek surî bir vücûdu bırakır, mânevî ve gaybî ve ilmî çok vücûdları kazanır.”((A.g.e. s. 501.)) * “Madem ehl-i [[hikmet|hikmetle]] ehl-i [[din|din]] ve ashâb-ı [[akil|akıl]] ve nakil mânen ittifak etmişler ki; mevcudat, şu **âlem-i şehâdete** münhasır değildir. Hem madem, zâhir olan **âlem-i şehâdet**, câmid ve teşekkül-ü ervâha nâmuvâfık olduğu hâlde bu kadar zîruhlarla tezyin edilmiş... Elbette vücûd, ona münhasır değildir; belki daha çok tabakat-ı vücûd vardır ki, **âlem-i şehâdet** onlara nisbeten münakkaş bir perdedir.”((A.g.e. s. 555–556.)) * “... tahavvülât-ı zerrât; [[alem-i_gayb|âlem-i gaybdan]] olan her şeyin geçmiş aslında ve gelecek neslindeki intizamata medâr ve [[ilim|ilim]] ve emr-i ilâhînin bir unvanı olan ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’in düstûrları ve imlâsı tahtında ve zaman-ı hâzır ve **âlem-i şehâdetten** teşkil ve îcad-ı eşyada tasarrufa medâr ve kudret ve irâde-i ilâhiyenin bir unvanı olan “Kitab-ı Mübîn”den istinsah ile ve seyyâl zamanın hakikati ve sayfa-yı misâliyesi olan ‘[[levh-i_mahv_ve_ispat|levh-i mahv, isbat]]’ta kelimât-ı kudreti yazmak ve çizmekten gelen harekâttır ve mânidar ihtizâzattır.”((A.g.e. s. 597.)) * “‘İmâm-ı Mübin’, [[ilim|ilim]] ve emr-i ilâhînin bir nev’ine bir unvandır ki, **âlem-i şehadetten** ziyade [[alem-i_gayb|âlem-i gayba]] bakıyor... ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’, mâzi ve müstakbelin ve [[alem-i_gayb|âlem-i gaybın]] etrafında dal budak salan şecere-i hilkatin bir programı, bir fihristesi hükmündedir.”((A.g.e. s. 597.)) * “**Âlem-i şehâdet**, avâlimü’l-guyûb üstünde tenteneli bir perdedir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 528.)) * “... karnın (miden) evinden; cildin, gömleğinden ve kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakış ve intizamca daha yüksek ve daha gariptir. Binâenaleyh âlem-i melekût, **âlem-i şehâdetten**; [[alem-i_gayb|âlem-i gayb]], dünya ve [[ahiret|âhiretten]] daha âlî ve daha yüksektir. Maalesef nefs-i emmâre, [[heva|hevâ]]-yı nefis ile baktığı için zâhiri [[hayat|hayatlı]], ünsiyetli bir perde gibi, meyyit ve zulmetli ve vahşetli zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 167.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[alem-i_gayb|Âlem-i Gayb]] ===== Dipnotlar =====