====== Berzah ====== * Perde, aralık, mesafe, engel. Dünya ile [[ahiret|âhiret]] arasındaki âlem. * “**Berzah**, kelime itibarıyla, ‘iki şey arasındaki perde, set ve engel’ demektir. Istılahî olarak ise; ‘[[olum|ölümden]] sonra [[ruh|ruhların]] kıyamete kadar kalacakları âlem, kabir âlemi, dünya ve [[ahiret|âhiret]] arasındaki koridor, bir bekleme salonu’ mânâlarına kullanılmaktadır. **Berzah**, dünyayla [[ahiret|âhiret]] arasında bir köprüdür.”((M. Fethullah Gülen, //Gurbet Ufukları (Kırık Testi-3)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 221.)) * “**Berzah**, herkesin buğulu bir cam arkasından akıbetini seyrettiği bir istasyon veya rıhtım(dır).”((M. Fethullah Gülen, //Örnekleri Kendinden Bir Hareket (Çağ ve Nesil-8)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 43.)) * “... elest bezminde de [[ruh|ruhlar]] Rab’le mukaveleye çağrıldılar. Cismaniyet **berzahı** arada olmadığı için, her şeyi ayan beyan gördüler ve ‘evet’ diyerek böyle bir mukaveleye imza attılar.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-1//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 147.)) * “... **berzah** âleminin nuru durumundaki teheccüde kalkmak, uykunun en tatlı olduğu o anda, Rabb’e münacata koşmak, işlenen hata ve günahları en kısa zamanda temizleyici birer faktör olarak değerlendirilmelidir.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 93.)) * “[[insan|İnsan]] [[alem-i_ervah|ruhlar âleminden]] anne karnına, oradan dünya hayatına ve derken çocukluk, [[genclik|gençlik]], orta yaşlılık ve [[ihtiyarlik|ihtiyarlık]] devrelerini aşarak, kabre, **berzah** ve [[hasir|haşir]] âlemine, oradan da ebediyete intikal eden upuzun bir yolda sadece geçici birkaç günlüğüne dünyaya uğramaktadır.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 179.)) * “Melâikenin ve âlem-i **berzahtakilerin** temessülü, onların, [[allah|Allah’ın]] kendilerine talim buyurduğu bazı isimlerini okumaları sonucudur. Bununla birlikte, her istedikleri zaman temessül edip bize görünemez veya bizi göremezler. Bu da Allah’ın iznine bağlıdır.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-1//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 370.)) * “Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), cenazeler için ayağa kalk ardı. ‘Ölüye eziyet, aynen diriye eziyettir.’ buyururdu. Kabirler e hususî alâka gösterirdi. Bütün bunlardan kabir ve **berzah** âleminde [[ruh|ruhun]] cesetle münasebettar olduğunu anlıyoruz. Tabiî bu münasebeti, uyku hâlindeki münasebet gibi düşünmek de yanlıştır.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-2//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 83.)) * “[[insan|İnsanın]] fizyonomik yapısını meydana getiren her uzuv, tek başına bir harika ve uzman araştırmacıları [[hayret|hayret]] ve [[dehset|dehşete]] düşürecek çapta bir sanat âbidesidir. Ama [[insan|insan]] sadece fizyonomik yapıdan ibaret değildir. Onun bir [[ruh|ruhî]] yapısı; sır, [[hafi|hafî]], [[ahfa|ahfa]] gibi [[latife|latîfeleri]] vardır ki, o, bu yönüyle ve fizyonomik yapısıyla, kıyas kabul etmeyecek ölçüde harikadır. Bu hususiyet sadece [[insan|insanda]] vardır. Zira o, bünyesinde hem buraya hem de öteye ait mekanizmaları taşıyan tek **berzahî** varlıktır ve [[allah|Allah’a]] halife olabilme mevkiinde yaratılmıştır.”((A.g.e. s. 121.)) * “[[insan|İnsanın]] **berzah** hayatının güzel olması ve orada güzel şeylerle karşılaşması ancak burada **berzah** hayatını güzel görmesi, güzel düşünmesi ve güzel yorumlamasıyla mümkündür. Zira [[insan|insan]] **berzahta** dünyadaki düşüncelerini yaşar. Bu açıdan dünya hayatında **berzah** düşünceleri dar ve güdük olanlar, **berzah** âlemini de öyle görür ve yaşarlar. Demek ki **berzah** hayatı bir yönüyle [[insan|insanın]] şuuraltının temsili gibi oluyor. Yalnız bunu dünyada iken hissetme ve anlatabilme ancak Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve O’nun çizgisinde hayatını sürdüren insanlara hastır.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 60.)) * “Bazı mutasavvifîne göre, her şeyin bir açık olan yanı vardır ki ona zâhir denir; bütünüyle bu âlem, işte o zâhirdir. Bir de kapalı yanı vardır ki, ona da bâtın denir; o da mânevî, uhrevî ve bütün metafizik dünyalardan ibarettir. Bunlardan başka bir de, bu iki cepheyi câmi ve âlem ile esmâ arasında, zuhurun butûndan, butûnun da zuhurdan ayrılma noktasında **berzahî** bir âlem vardır ki, o da [[insan-i_kamil|insan-ı kâmil]] âlemidir.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 467.)) * “Mücerred mahiyetler, haricî vücud atlasıyla **berzahta** tanışır ve daha sonraki âlemlere de bu rıhtım ve bu rampadaki donanımlarla yürürler. Zaten ona **berzah** denmesi de böyle bir ara âlem olması itibarıyladır. * Sözlüklerin **berzaha** yükledikleri; iki şey arasındaki hâil, iki denizi birbirinden ayıran dil, hâciz ve engel gibi mânâların yanında ona, dünya ile [[ahiret|ahireti]] birbirine bağlayan özel koridor: [[olum|Ölümle]] başlayıp kabir hayatıyla devam eden ve gidip haşr u neşre dayanan uhrevî vetire; [[alem-i_ervah|âlem-i ervâh]] ve meânî-i mücerrede ile cismaniyet âleminin iltisak noktası; [[kalb|kalb]] ve [[ruh|ruh]] ufkuyla nefsanî [[hayat|hayat]] ortasındaki geçit diyenler de olmuştur. Evet, varlıklar, ‘taayyün-ü evvel’le başlayıp zâhirî kılıf ve haricî vücud yolunda ilerlerken, âdeta metamorfoz geçiriyor gibi farklı bir mahiyet ve farklı bir hüviyete sıçradıkları/sıçrayacakları her rampaya **berzah** dendiği gibi her şey ve her nesnenin –donanımına göre– ebediyete yürüme yolundaki o uzun menzile ve insanlar için kabirle başlayan hayata da **berzah** denmektedir. * Birinci mülâhaza itibarıyla o, [[ruh|ruh]] ve ceset arasında, mücerred ve müşahhas ortasında bir köprü; ikinci mülâhaza açısından da dünya ve [[ahiret|ahiretin]] birleşik noktasında, [[alem-i_gayb|gayb]] ve [[alem-i_sehadet|şehadet âlemi]] karışımı, ötelere açık rıhtımların başında bir intizar salonu gibidir. Herkes o köprüden gelip geçecek ve Hakk’ın diledikleri de gidip o intizar salonuna uğrayacak; sonra da donanım ve kazançlarına göre öbür âleme yürüyecektir ve yürümektedir. * **Berzah** dendiğinde bizim anladığımız mânâlar bunlardır. Bazı mutasavvıfîn ‘berzahu’l-câmi’ diye ayrı bir **berzahtan** daha bahsederler ki o bütün **berzahların** aslı, esası mânâsında istimal edilen bir tabirdir ve ‘tecellî-i vahidiyet’ ya da ‘taayyün-ü evvel’in başka bir unvanı olarak kullanılagelmiştir. Berzah-ı câmi, bazılarınca ‘berzah-ı evvel’, ‘berzah-ı âzam’, ‘berzah-ı ekber’ adlarıyla da yâd edilmektedir. Bu **berzahın** özü, esası, insanî [[ruh|ruh]] ve [[mana|mânâ]]; çekirdeği ve meyvesi de [[hakikat-i_ahmediye|Hakikat-i Ahmediye]]’dir (aleyhi ekmelüttehâyâ). Bediüzzaman’ın ifadesiyle O’nun nuru, [[kainat|kâinat]] kitabını yazan kalemin mürekkebi, varlık ağacının hem çekirdeği hem meyvesi, Cennetlerin anahtarı, [[cehennem|Cehennem]] yollarının aşılmaz sûru, gönüllerdeki [[itminan|itminan]] hissinin kimya-i saadeti ve insanî kemalâtın da aldatmayan biricik rehberidir.”((A.g.e. s. 536–537.)) * “Rüyalar, gözün [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadete]] kapanmasıyla nazarımıza arz edilen **berzahî** tablolardan ibarettir.”((M. Fethullah Gülen, //Varlığın Metafizik Boyutu//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 117.)) * “[[insan|İnsan]] çendan bütün esmâya mazhar ve bütün kemâlâta müstaiddir. Lâkin iktidarı cüz’î, ihtiyarı cüz’î, istidatı muhtelif, arzuları mütefâvit olduğu hâlde; binler perdeler, **berzahlar** içinde hakikati taharri eder. Onun için hakikatin keşfinde ve hakkın şuhudunda **berzahlar** ortaya düşüyor. Bazılar **berzahtan** geçemiyorlar.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 357.)) * “Rüyâ misâlin zılli, misâl ise **berzahın** zılli olmuştur. Ondan onların düsturları birbirine benziyor.”((A.g.e. s. 782.)) * “Sonra pür-[[merak|merak]] ve pür-[[istiyak|iştiyak]] o misafir, âlem-i şehâdet ve cismânî ve maddî cihetinde mahsus tâifelerin dillerinden ve lisân-ı hâllerinden ders aldığından, [[alem-i_gayb|âlem-i gayb]] ve âlem-i **berzahta** dahi mütâlaa ile bir seyahat ve bir taharri-i hakikat arzu ederken, her tâife-i insaniyede bulunan ve kâinatın meyvesi olan [[insan|insanın]] çekirdeği hükmünde bulunan ve küçüklüğü ile beraber, mânen kâinat kadar [[inbisat|inbisat]] edebilen müstakîm ve münevver [[akil|akılların]], selim ve nurânî kalblerin kapısı açıldı, baktı ki: Onlar, [[alem-i_gayb|âlem-i gayb]] ve [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdet]] ortasında insanî **berzahlardır** ve iki âlemin birbiriyle temasları ve muameleleri, [[insan|insana]] nisbeten o noktalarda oluyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Şuâlar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 111.)) * “Ben, sizi yazılarınızda ve hatırımdan çıkmayan hidemâtınızda günde müteaddit defalar görüyorum. Ve size olan iştiyakımı tatmin ediyorum. Siz de bu bîçâre kardeşinizi risalelerde görüp sohbet edebilirsiniz. Ehl-i hakikatin sohbetine zaman, mekân mâni olmaz; mânevî radyo hükmünde biri şarkta, biri garpta, biri dünyada, biri **berzahta** olsa da râbıtayı Kur’âniye ve [[iman|imaniye]] onları birbiriyle konuşturur.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Kastamonu Lâhikası//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 7.)) * “... o Zât’ın şefaatı altına girip ve nurundan istifâde etmenin ve zulümât-ı **berzahiyeden** kurtulmanın çaresi: Sünnet-i seniyyeye ittibâdır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 276.)) * “... bu dâr-ı dünya, dârü’l-[[hizmet|hizmettir]], dârü’l-ücret değil! Burada ücretini isteyenler; bâki, dâimî meyveleri, fâni ve muvakkat bir surete çevirmekle beraber, dünyadaki bekâ hoşuna geliyor, müştâkâne **berzaha** bakamıyor. Âdeta bir cihette dünya hayatını sever. Çünkü içinde bir nevi [[ahiret|âhireti]] bulur.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 512.)) * “... bu risalelerin ibarelerindeki işkâl ve iğlâkın, keyif için ihtiyârımdan çıkmış olduğunu zannetme. Çünkü bu risale, dehşetli bir zamanda nefsimin hücumuna karşı yapılan âni ve irticalî bir münakaşadır. Kelimeleri, o müthiş mücadele esnasında zihnimin eline geçen dikenli kelimelerdir. O ateşle nurun karıştıkları bir hengâmda, başım dönmeye başlıyordu. Kâh yerde, kâh gökte, kâh minarenin dibinde, kâh minarenin şerefesinde kendimi görüyordum. Çünkü takip ettiğim yol, akıl ile kalb arasında yeni açılan **berzahî** bir yoldur. Akıldan kalbe, kalbden akla inip çıkmaktan bîzar olmuştum. Bunun için, bir nur bulduğum zaman, hemen üstüne bir kelime bırakıyordum. Fakat o nurların üstüne bıraktığım kelime taşları, delâlet için değildi. Ancak kaybolmamak için birer nişan ve birer alâmet olarak bırakırdım. Sonra baktım ki o zulmetler içinde bana yardım eden o nurlar, Kur’ân güneşinden [[ilham|ilham]] edilen misbah ve kandillerdi.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 66.)) * “İnkılâplar neticesinde, her iki taraf arasında geniş geniş dereler husûle geliyor. O dereler üstünde her iki âlemle münasebettar köprüler lâzımdır ki her iki âlem arasında gidiş geliş olsun. Lâkin o köprülerin inkılâbat cinslerine göre şekilleri, mahiyetleri mütebâyin; isimleri mütenevvi olur. Mesela uyku âlemi, [[yakaza|yakaza]] ile [[alem-i_misal|âlem-i misal]] arasında bir köprüdür. **Berzah**, dünya ile [[ahiret|âhiret]] arasında ayrı bir köprüdür. Ve misal, âlem-i cismanî ile [[alem-i_ervah|âlem-i ruhâni]] arasında bir köprüdür. Bahar, kış ile yaz arasında ayrı bir nevi köprüdür. [[kiyamet|Kıyamette]] ise, inkılâp bir değildir. Pek çok ve büyük inkılâplar olacağından, köprüsü de pek garip, acîb olması lâzım gelir.”((A.g.e. s. 209.)) * “[[alem-i_gayb|Âlem-i gayb]] ve [[alem-i_sehadet|şehâdetin]] nokta-yı iltisakı ve **berzahı** ve iki âlemden birbirine gelen seyyaratın mültekası vicdan denilen [[fitrat|fıtrat]]-ı [[suur|zîşuurdur]]. Evet fıtrat ve vicdan akla bir penceredir. Tevhidin şuâını neşrederler.”((A.g.e. s. 228.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[ahiret|Âhiret]] * [[alem-i_misal|Âlem-i Misal]] * [[haşir|Haşir]] * [[olum|Ölüm]] ===== Dipnotlar =====