====== Burhan ====== * Açık ve kuvvetli [[delil|delil]]. “Kesin bilgilerden (yakiniyyat) oluşturulmuş [[kiyas|kıyas]].”((Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, //Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü//, tercüme ve şerh: Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 48.)) * “... [[iman|iman]] nuruyla bakabilenler için, şu iç içe güzellikler Hakk’ın zâtına birer **burhan**; [[insan|insan]] ise, o **burhanları** gören, duyan, okuyan, seslendiren bir tercümandır.”((M. Fethullah Gülen, //Sükûtun Çığlıkları (Çağ ve Nesil-9)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 21.)) * “[[allah|Allah’ın]] bir tane bile eşi ve ortağı yoktur. ‘**Burhan-ı temânü’e** binaen eğer iki tane veya daha fazla ilâh olsaydı yer ve gök fesada giderdi.”((M. Fethullah Gülen, //Bir İ’câz Hecelemesi//, İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 369.)) * “... Hz. Yusuf’un gördüğü **burhan**, [[ilim|ilim]], [[irfan|irfan]] ve murâkabeden meydana gelen nebinin nefsine hâkimiyeti gerçeğiydi. O Yusuf (aleyhisselâm) ki, cazibedâr kadınların oyunları karşısında, ‘Rabbim! Hapishane benim için bunların teklifine uymaktan daha iyidir.’ (Yusuf, 12/33) demiş ve sarayın zevk ü safâ dolu hayatını terk edip, [[iffet|iffeti]] adına yıllar ve yıllar boyu hapishanenin ufûnetli, çileli ve tahammül edilmez hayatına razı olmuştu.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-1//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 310–311.)) * “[[ilmel_yakin|İlme’l-yakîn]]; apaçık [[delil|delil]] ve **burhanların** aydınlık dünyasında, o [[delil|delil]] ve **burhanlar** vesâyetinde hedeflenilen hususlarla alâkalı en sağlam inanç ve en kesin [[izan|iz’ana]] ulaşma [[hal|hâl]]i(dir).”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 174.)) * “Hak yolcusunun ibtidâ televvünlü bütün seyahatleri, deliller, **burhanlar** ve âfâkî-enfüsî müşâhede ufkunda cereyan eder. [[delil|Deliller]], **burhanlar**, âfâkî-enfüsî müşâhedeler tevhidin en sağlam ayaklarıdırlar.”((A.g.e. s. 396.)) * “[[kuran|Kur’ân’la]] amel etmeye terettüp eden mükâfatların başında, sapıklıktan kurtulup, delillerin, **burhanların** ve hususî ilâhî inayetin diğer bir unvanı sayılan [[hidayet|hidayet]] gelir.”((M. Fethullah Gülen, //Prizma-4//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 160.)) * “... çoğunluğu itibarıyla, [[felsefe|felsefe]] ile iştigal edenler, [[akil|aklı]] çok kullananlar hep yanılıyor. [[akil|Aklı]] [[allah|Allah]] için kurban etmek gerek. Çünkü **burhan-ı limmî,**((Tümdengelim.)) **burhan-ı innî**((Tümevarım.)) üzerinde yürür. Cenâb-ı Hak baştan **burhan-ı innî** olarak vicdanda kendini hissettirir. Vicdan, o hakikati kendi enginliği içinde duyduğu an, bütün delil ve kitapları atar. [[acz|Aczini]], [[fakr|fakrını]] hissettiği an, [[dua|dua]] ile ona dayanır. Hele [[esbab|esbab]] bi’l-külliye sukût ettiğinde insan vicdan kulağıyla kendini dinleyebilirse çok farklı buudlarda çok farklı şeylere şahit olur.”((M. Fethullah Gülen, //Sohbet-i Cânan (Kırık Testi-2)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 171.)) * “Kelime-i şehâdet vardır iki kelâmı. Birbirine şâhiddir, hem delîl ve **bürhândır**. Birincisi, sâniye bir **burhân-ı limmîdir**. İkincisi, evvele bir **burhân-ı innîdir**.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 764.)) * “Ateşin dumana olan delaleti gibi, müessirden esere yapılan istidlale ‘**burhan-ı limmî**’ denildiği gibi; dumanın ateşe olan delaleti gibi, eserden müessire olan istidlale de ‘**burhan-ı innî**’ denir. Burhan-ı innî, şübhelerden daha sâlimdir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //İşârâtü’l-İ’câz//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 87.)) * “... ben müşâhede ettim ki: Mârifetullahın şâhidleri, **burhanları** üç çeşittir. * Bir kısmı: Su gibidir; görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. Bu kısımda hayalâttan tecerrüt etmek, külliyetle ona dalmak gerektir. Tenkid parmaklarıyla tecessüs edilmez; edilse akar, kaçar. O âb-ı hayat, parmağı mekân ittihâz etmez. * İkinci kısım: Hava gibidir; hissedilir, fakat ne görünür, ne de tutulur. Ona karşı sen, yüzün, ağzın, rûhunla o rahmet nesîmîne karşı teveccüh et, kendini mukâbil tut, tenkid elini uzatma, tutamazsın. Rûhunla teneffüs et. Tereddüt eliyle baksan, tenkid ile el atsan, o yürür gider; senin elini mesken ittihâz etmez, ona râzı olmaz. * Üçüncü kısım ise: Nur gibidir; görünür, fakat ne hissedilir, ne de tutulur. Öyle ise, sen kalbinin gözüyle, rûhunun nazarıyla kendini ona mukâbil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle; belki kendi kendine gelir. Çünkü nur; el ile tutulmaz, parmaklar ile avlanmaz, belki o nur ancak basiret nuruyla avlanır. Eğer harîs ve maddî elini uzatsan ve maddî mîzanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünkü öyle nur, maddîde hapse râzı olmadığı gibi, kayda da giremez, kesifi kendine mâlik ve seyyid kabul etmez.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 159–160.)) * “Sözler, Tûbâ-yı cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyet’in meyvelerini ve [[saadet|saadet]]-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihâyetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve [[teslim|teslim]] hissini verir. Ve silsile-i mevcudât gibi kuvvetli ve zerrât gibi kesretli iman ve İslâm’ın **burhanlarını** göstermişler ki, nihâyetsiz bir iz’an ve kuvvet-i [[iman|iman]] verirler.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 33.)) * “Cumhur-u avâmı, **burhandan** ziyade; me’hazdaki kudsiyet, imtisale sevk eder.”((A.g.e. s. 529.)) * “Arkadaş! Şu minber-i âlîde hutbe-i ezeliyeyi okuyan ve şahsiyet-i mâneviyesiyle bizlere meşhud.. ve yüksek şuûnâtıyla âlemde meşhur olan Zât-ı Nuranî (aleyhissalâtü vesselâm), vahdaniyet-i ilâhiyeye bir **burhan**-ı sadık-ı nâtık ve tevhidin hakikat olduğuna bir delil-i hak ve [[saadet|saadet]]-i ebediyenin de vücuda gelmesine kat’î bir delil ve zâhir bir **burhandır**.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 23.)) * “Bir **burhan** ile elde edilen netice-i tevhidi bazı insanlar isti’zam ile dar zihinlerine sıkıştıramazlar veya bozuk hayalleri tahammül edemez. Bu hâle karşı o kat’î, sahih burhanı reddetmek üzere ‘Bu neticeyi, bu kadar azametiyle şu **burhan** (onu) intac edemez.’ diye bahaneler ile kabul etmez. O miskin bilmez mi ki neticenin kayyûmu imandır. **Burhan**, ancak onu görmek için bir menfezdir veya bir süpürge gibi o neticeye konan vehimleri süpürür. Maahâzâ burhan bir değildir, bin değildir. Zerrat-ı âlem adedince **burhanlar** vardır.”((A.g.e. s. 183.)) * “Nasıl ki, zaman-ı [[saadet|saadette]] ve selef-i salihîn zamanlarında hüküm-fermâ hak ve **burhan** ve [[akil|akıl]] ve [[istisare|meşveret]] olduklarından, şükûk ve şübehâtın hükümleri olmazdı. Kezâlik görüyoruz ki: Fennin himmetiyle, zaman-ı hâlde filcümle, inşallah istikbalde bitamamihî hükümfermâ, kuvvete bedel hak ve safsataya bedel **burhan** ve tab’a bedel [[akil|akıl]] ve hevâya bedel hüdâ; ve taassuba bedel metanet ve garaza bedel [[hamiyet|hamiyet]] ve müyûlât-ı nefsaniyeye bedel temayülât-ı ukul ve hissiyata bedel efkâr olacaklardır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Muhâkemât//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 26.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[ayet|Âyet]] * [[delil|Delil]] * [[huccet|Hüccet]] * [[isaret|İşaret]] ===== Dipnotlar =====