====== Cemâl ====== * “Cenâb-ı Hakk’ın, her şeyin yüzüne perçinlediği güzelliklerle kendisinde varlığını kabul ettiğimiz ve belli bir seviyedeki insanların da müşâhede ettiği ‘Cemîl’ ismi, bütün güzelliklerin kaynağı olan ‘**Cemâl**’ sıfatına dayanmaktadır.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 75.)) * “... mü’minler Cennet’ten Cemâlullah’ı da seyredebileceklerdir. Ve O’nun **cemâlinin** bir an görülmesi, binlerce sene Cennet [[hayat|hayatından]] daha lezzet vericidir.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 181.)) * “Tecellî-i **Cemâl**: [[allah|Allah]]’ın, lütuf, [[ihsan|ihsan]], [[sefkat|şefkat]], merhamet... gibi isim ve sıfatlarının inkişafında müşâhede edilen “‘ehadî’ tecellîdir.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 524.)) * “Her **cemâl** ve [[kemal|kemâl]] sahibi, **cemâl** ve [[kemal|kemâlini]] göstermek istemesine binaen, Cenâb-ı Hak da mutlak [[kemal|kemâlini]] ve [[kemal|kemâl]] derecesine varan mutlak **cemâlini** görmek ve göstermek istemiş ve [[kainat|kâinatı]] yaratmıştır.”((M. Fethullah Gülen, //Çizgimizi Hecelerken (Prizma-8)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 119.)) * “Ayna-misâl mevcudatın birbiri arkasında zevâl ve fenâlarıyla beraber, arkalarından gelenlerin üstünde ve yüzlerinde aynı [[husun|hüsün]] ve **cemâlin** cilvesinin bulunması gösterir ki; **cemâl** onların değil... Belki o **cemâller**, bir hüsn-ü münezzeh ve bir **cemâl**-i mukaddesin âyâtı ve emârâtıdır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 73.)) * “Her kalb sahibi bir [[insan|insan]]; zî**cemâl**, zîkemâl, zîihsan bir zâtı sever. Ve o sevmek dahi, **cemâl** ve kemâl ve ihsanın derecâtına nisbeten tezayüd eder, perestiş derecesine gelir, canını feda eder derecede [[muhabbet|muhabbet]] bağlar. Yalnız bir defa görmesine, dünyasını feda etmek derecesine çıkar. Hâlbuki: Bütün mevcudattaki **cemâl** ve kemâl ve ihsan, O’nun **cemâl** ve kemâl ve ihsanına nisbeten, küçük birkaç lemeâtın, güneşe nisbeti gibi de olmaz.”((A.g.e. s. 635.)) * “Beşer, [[fitrat|fıtraten]] şu kâinatın Hâlıkına karşı hadsiz bir [[muhabbet|muhabbet]] üzerine yaratılmıştır. Çünkü fıtrat-ı beşeriye de **cemâle** karşı bir [[muhabbet|muhabbet]] ve kemâle karşı perestiş etmek ve ihsâna karşı sevmek vardır. **Cemâl** ve kemâl ve ihsân derecâtına göre, o muhabbet tezâyüd eder. [[ask|Aşkın]] en müntehâ derecesine kadar gider.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 73.)) * “[[akil|Aklı]] başında olan bir adam; refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş-on senelik fânî ve zâhirî hüsn-ü **cemâline** bina etmez. Belki kadınların hüsn-ü **cemâlinin** en güzeli ve dâimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli. Tâ ki, o bîçâre ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onun refikası, yalnız dünya [[hayat|hayatındaki]] muvakkat bir yardımcı refika değil, belki [[hayat|hayat]]-ı ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-yı [[hayat|hayat]] olduğundan, ihtiyarlandıkça daha ziyâde hürmet ve merhamet ile birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor. Şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refâkatten sonra ebedî bir müfârakate mâruz kalan o aile [[hayat|hayatı]], esasıyla bozuluyor.”((A.g.e. s. 248–249.)) * “... ism-i Cemîl’in bir cilvesi olan bütün **cemâller**, yani **cemâl**-i Zât, **cemâl**-i esmâ, **cemâl**-i sanat, **cemâl**-i masnûât dahi, o ayna-yı Ahmediye’de görülür, gösterilir.”((A.g.e. s. 394.)) * “Zât-ı Vâcibü’l-vücûd’un hadsiz cemâl ve kemâli vardır. Çünkü bütün kâinatın aksamına inkısam etmiş olan **cemâl** ve kemâlin bütün envâı, O’nun **cemâl** ve kemâlinin emâreleri, işaretleri, âyetleridir. İşte herhâlde **cemâl** ve kemâl sahibi, bilbedâhe **cemâl** ve kemâlini sevmesi gibi, Zât-ı Zülcelâl dahi **cemâlini** pek çok sever. Hem kendine lâyık bir muhabbetle sever. Hem **cemâlinin** şuââtı olan esmâsını dahi sever. Madem esmâsını sever, elbette esmâsının **cemâlini** gösteren sanatını sever. Öyle ise **cemâl** ve kemâline ayna olan masnûâtını dahi sever. Madem **cemâl** ve kemâlini göstereni sever; elbette **cemâl** ve kemâl-i esmâsına işaret eden mahlûkatının mehâsinini sever.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 345.)) * “... bu kâinat, nihayetsiz bir [[husun|hüsün]] ve **cemâl**-i sermedînin aynası ve cilveleri ve kâinattaki bütün **cemâl** ve kemâl ve güzellikler, o sermedî [[husun|hüsünden]] gelir ve ona intisapla güzelleşir, kıymeti yükselir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Şuâlar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 633.)) * “... bir **cemâl** sahibi, daima [[husun|hüsün]] ve **cemâlini** görmek ve göstermek ister. Bu ise âhiretin vücudunu ister. Çünkü daimî bir **cemâl**, zâil ve muvakkat bir müştaka râzı olmaz; onun da devamını ister; bu da âhireti ister.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 33.)) * “Ve keza bu güzel, müzeyyen, münevver masnûâtın Sâni’i için mücerred mânevî bir **cemâl** vardır. Ve O’nun, o mahfî [[husun|hüsün]] ve **cemâl** için pek çok mehâsin ve letâifi vardır ki kısa akıllarımız ile idrak edemeyiz. Ezcümle, o **cemâlin** kesif aynalarından biri sath-ı arzdır. Bu sath-ı arz her asırda, her mevsimde, her vakitte daima tecelli etmekte olan o cilvelerin gölgelerini teşhir, tavsif, ilân ve izhar eder. * Ve keza hakâik-i sabitedendir ki yüksek bir **cemâl** sahibi bizzat kendi gözüyle ve bilvasıta başkasının gözüyle, **cemâlini** ve **cemâlinin** inceliklerini görmek istiyor. Binâenaleyh **cemâl** sermedî ve daim olursa, behemehal onun inceliklerini gösteren aynalarının da ebedî ve daimî olması zarurîdir. Çünkü bâki bir [[husun|hüsün]], fâni bir müştaka razı olamaz. Ve zâil ve fâni bir âşıkın, ebedî ve bâki olan mahbubuna muhabbeti adavete kalbolur.”((A.g.e. s. 35–36.)) * “... celâl, vâhidiyetin tecellisinden, **cemâl** dahi ehadiyetin tecellisinden zâhir olur. Bazen de **cemâl**, celâlden tecelli eder. Evet **cemâlin** gözünde celâl ne kadar cemildir, celâlin gözünde dahi **cemâl** o kadar celildir.”((A.g.e. s. 195.)) * “Cenab-ı Hakk’ın sıfât-ı ezeliye âleminde biri celâlî, diğeri **cemâlî** iki türlü tecellisi vardır. Celâl ile **Cemâl**’in, sıfât-ı ef’âl âleminde tecellisinden; lütuf ve kahır, [[husun|hüsün]] ve heybet tezahür eder.”((Bediüzzaman Said Nursî, //İşârâtü’l-İ’câz//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 64.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[ask|Aşk]] * [[husun|Hüsün]] * [[muhabbet|Muhabbet]] ===== Dipnotlar =====