====== Delil ====== * “[[ilmel_yakin|İlme’l-yakîn]]; apaçık **delil** ve [[burhan|burhanların]] aydınlık dünyasında, o delil ve burhanlar vesâyetinde hedeflenilen hususlarla alâkalı en sağlam inanç ve en kesin [[izan|iz’ana]] ulaşma hâli(dir).”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 174.)) * “[[hak_yolcusu|Hak yolcusunun]] ibtidâ televvünlü bütün seyahatleri, **deliller**, [[burhan|burhanlar]] ve [[afak|âfâkî]]-[[enfus|enfüsî]] müşâhede ufkunda cereyan eder. **Deliller**, [[burhan|burhanlar]], [[afak|âfâkî]]-[[enfus|enfüsî]] müşâhedeler tevhidin en sağlam ayaklarıdırlar.”((A.g.e. s. 396.)) * “[[kuran|Kur’ân]]’la amel etmeye terettüp eden mükâfatların başında, sapıklıktan kurtulup, **delillerin**, burhanların ve hususî ilâhî inayetin diğer bir unvanı sayılan [[hidayet|hidayet]] gelir.”((M. Fethullah Gülen, //Prizma-4//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 160.)) * “... çoğunluğu itibarıyla, [[felsefe|felsefe]] ile iştigal edenler, [[akil|aklı]] çok kullananlar hep yanılıyor. [[akil|Aklı]] [[allah|Allah]] için kurban etmek gerek. Çünkü burhan-ı limmî((Tümdengelim.)), burhan-ı innî((Tümevarım.)) üzerinde yürür. Cenâb-ı Hak baştan burhan-ı innî olarak [[vicdan|vicdanda]] kendini hissettirir. [[vicdan|Vicdan]], o [[hakikat|hakikati]] kendi enginliği içinde duyduğu an, bütün **delil** ve kitapları atar. [[acz|Aczini]], [[fakr|fakrını]] hissettiği an, [[dua|dua]] ile ona dayanır. Hele [[esbab|esbab]] bi’l-külliye sukût ettiğinde [[insan|insan]] [[vicdan|vicdan]] kulağıyla kendini dinleyebilirse çok farklı buudlarda çok farklı şeylere şahit olur.”((M. Fethullah Gülen, //Sohbet-i Cânan (Kırık Testi-2)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 171.)) * “[[aynel_yakin|Ayne’l-yakîn]], **delil** ve [[burhan|burhanlarıyla]] aksine ihtimal vermeyecek şekilde inanılan nazarî bilgilerin doğrudan doğruya müşâhede edilmesi, insanın bütün [[latife|latîfelerini]] o hakikatlere şahit kılması demektir.”((M. Fethullah Gülen, //Yolun Kaderi (Kırık Testi-15)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2016, s. 156.)) * “... en parlak bir [[mucize|mucize]]-i sanat-ı samedâniye ve bir harika-yı [[hikmet|hikmet]]-i rabbâniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise, [[rizik|rızıkla]] o hayatı besleyen ve idâme eden de O’dur. O’ndan başka olmaz! **Delil** mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan, en iyi beslenir, meyve kurtları ve balıklar gibi.. hem en âciz, en nâzik [[mahluk|mahlûk]], en iyi rızkı o yer, çocuklar ve yavrular gibi.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 23.)) * “Kelime-i şehâdet vardır iki kelâmı. Birbirine şâhiddir, hem **delîl** ve bürhândır. Birincisi, sâniye bir burhân-ı limmîdir. İkincisi, evvele bir burhân-ı innîdir.”((A.g.e. s. 764.)) * “[[kalb|Kalb]] ile [[vicdan|vicdan]], mahall-i [[iman|îmân]]. [[hads|Hads]] ile [[ilham|ilham]], **delîl**-i [[iman|îmân]]. / Bir hiss-i sâdis; tarîk-ı [[iman|îmân]]... Fikr ile [[dimag|dimağ]], bekçi-i [[iman|îmân]].”((A.g.e. s. 799.)) * “Bir saray, yüzer kapalı kapıları var. Bir tek kapı açılmasıyla, o saraya girilebilir, öteki kapılar da açılır. Eğer bütün kapılar açık olsa, bir-iki tanesi kapansa, o saraya girilemeyeceği söylenemez. İşte, [[hakikat|hakâik]]-i [[iman|îmâniye]] o saraydır. Her bir **delil**, bir anahtardır, isbât ediyor, kapıyı açıyor. Bir tek kapının kapalı kalmasıyla o hakâik-i îmâniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilemez. Şeytan ise, bazı esbâba binâen, ya [[gaflet|gaflet]] veya cehâlet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir; isbât edici bütün delilleri nazardan iskat ediyor. ‘İşte, bu saraya girilmez, belki saray değildir, içinde bir şey yoktur.’ der kandırır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 112.)) * “O Zât (aleyhissalâtü vesselâm), **delâil-i âfâkiye** denilen haricî **delillerle** musaddak olduğu gibi **delâil-i enfüsiye** denilen zâtında ve nefsinde sabit **delil** ve [[isaret|işaretler]] ile dahi musaddaktır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 18.)) * “Arkadaş! Şu minber-i âlîde hutbe-i ezeliyeyi okuyan ve şahsiyet-i mâneviyesiyle bizlere meşhud.. ve yüksek şuûnâtıyla âlemde meşhur olan Zât-ı Nuranî (aleyhissalâtü vesselâm), vahdaniyet-i ilâhiyeye bir [[burhan|burhan]]-ı sadık-ı nâtık ve tevhidin [[hakikat|hakikat]] olduğuna bir **delil**-i hak ve [[saadet|saadet]]-i ebediyenin de vücuda gelmesine kat’î bir **delil** ve zâhir bir burhandır.”((A.g.e. s. 23.)) * “[[gaflet|Gafletten]] neşet eden [[dalalet|dalâlet]], pek garip ve acîbdir. [[iktiran|Mukareneti]] [[illiyet|illiyete]] kalbeder. İki şey arasında bir mukarenet olursa, yani daima beraber vücuda gelirlerse, birisinin ötekisine [[illet|illet]] gösterilmesi o [[dalalet|dalâletin]] şe’nindendir. Hâlbuki devamlı mukarenet, [[illiyet|illiyete]] **delil** olamaz.”((A.g.e. s. 64.)) * “[[insan|İnsanları]] fikren [[dalalet|dalâlete]] atan sebeplerden biri; ülfeti, [[ilim|ilim]] telâkki etmeleridir. Yani melûfları olan şeyleri kendilerince mâlûm bilirler. Hatta ülfet dolayısıyla âdiyata teemmül edip ehemmiyet vermezler. Hâlbuki ülfetlerinden dolayı mâlûm zannettikleri o âdi şeyler, birer harika ve birer mu’cize-i kudret oldukları hâlde, ülfet sâikasıyla onları teemmüle, [[dikkat|dikkate]] almıyorlar; tâ onların fevkinde olan tecelliyât-ı seyyaleye im’ân-ı nazar edebilsinler. Bunların meseli deniz kenarında durup, denizin içerisindeki hayvanâta ve sair garip hâlâtına bakmayarak, yalnız rüzgâr ile husûle gelen dalgalara ve şemsin şuââtından peyda olan parıltısına dikkat etmekle Mâlikü’l-bihar olan [[allah|Allah]]’ın azametine **delil** getiren adamın meseli gibidir.”((A.g.e. s. 181.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[ayet|Âyet]] * [[burhan|Burhan]] * [[huccet|Hüccet]] * [[isaret|İşaret]] ===== Dipnotlar =====