====== Evâmir-i Tekviniye ====== * İrade sıfatından gelen, yaratılışa dair emirler. * “... madem [[hayat|hayat]], [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdetin]] ziyâsıdır ve istilâ ediyor ve vücudun neticesi ve gayesidir ve Hâlık-ı Kâinat’ın en câmi aynasıdır ve faaliyet-i rabbâniyenin en mükemmel enmûzeci ve fihristesidir, –temsilde hatâ olmasın– bir nevi programı hükmündedir. Elbette [[alem-i_gayb|âlem-i gayb]] –yani mâzi , müstakbel – yani geçmiş ve gelecek mahlûkatın hayat-ı mâneviyeleri hükmünde olan intizam ve nizam ve mâlûmiyet ve meşhudiyet ve taayyün ve **evâmir-i tekvîniyeyi** imtisâle müheyya bir vaziyette bulunmalarını sırr-ı [[hayat|hayat]] iktizâ ediyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 117.)) * “Bir çekirdek bütün ağacın teşkilâtını tanzim edecek olan programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tayin eden o **evâmir-i tekviniyenin** küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilir.”((A.g.e. s. 597.)) * “... madem ruh cisme hâkim olduğu gibi; câmid maddelerde dahi kaderin yazdığı **evâmir-i tekviniye**, o maddelere hâkimdir. O maddeler, kaderin mânevî yazısına göre mevki ve nizam alabilirler.”((A.g.e. s. 606.)) * “... bütün o [[masnu|masnûat]], bütün onlardan matlub neticeleri, nihayet derecede ve gayet güzel bir sûrette gösterdiklerinden ve ibâdât-ı mahsusa ve tesbihât-ı hususiye ve tahiyyat-ı muayyene ile tabir edilen **evâmir-i tekviniyeye** karşı onların itâatları ve onlardan matlub olan makâsıd-ı rabbâniyenin husulünden hâsıl olan ve iftihar ve memnuniyet ve ferahla tabir edemediğimiz meânî-i mukaddese ve şuûn-u münezzeh, o derece âlî ve mukaddestir ki; bütün ukûl-u beşer ittihat edip bir [[akil|akıl]] olsa, yine onların künhüne yetişemez ve ihata edemez.”((A.g.e. s. 679.)) * “[[insan|İnsanın]] nasıl ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki: Bütün âzâsını ve eczasını birbirine yardım ettirir. Yâni, irâde-i ilâhiye cilvesi olan **evâmir-i tekviniye** ve o emirden vücûd-u haricî giydirilmiş bir [[kanun|kanun]]-u emrî ve [[latife-i_rabbaniye|latîfe-i rabbâniye]] olan ruh, onların idaresinde onların mânevî seslerini hissetmesinde ve hâcâtlarını görmesinde birbirine mâni olmaz, ruhu şaşırtmaz. Ruha nisbeten uzak-yakın bir hükmünde. Birbirine perde olmaz. İsterse, çoğunu birinin imdadına yetiştirir. İsterse bedenin her cüzü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hattâ çok nuraniyet kesbetmiş ise, her bir cüzü ile görebilir ve işitebilir.”((A.g.e. s. 747–748.)) * “Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, [[hizmet|hizmetin]] mükâfâtını, [[hizmet|hizmet]] içinde dercetmiştir. Amelin ücretini, nefs-i amel içine koymuştur. İşte bu sır içindir ki, mevcûdât hattâ bir nokta-yı nazarda câmidat dahi, **evâmir-i tekvîniye** tâbir edilen hususî vazifelerinde, kemâl-i şevk ile ve bir çeşit lezzet ile **evâmir-i rabbâniyeyi** imtisâl ederler.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 153.)) * “Cevâd-ı Mutlak (celle celâlüh), her ferd-i zîhayatın eline lezzet midâdıyla ve ihtiyaç mürekkebiyle yazılmış bir tezkereyi vermiş. Onunla **evâmir-i tekvîniyenin** programını ve [[hizmet|hizmetlerinin]] fihristesini tevdi’ etmiştir.”((A.g.e. s. 157.)) * “... bir çekirdek, bütün ağacın teşkilâtını tanzim edecek olan programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tayin eden o **evâmir-i tekviniyenin** küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 35.)) * “[[fitrat|Fıtrat]] yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân-ı nümüv der: ‘Ben sümbülleneceğim, meyve vereceğim.’ Doğru söyler. Yumurtada bir meyelan-ı hayat var. Der: ‘Piliç olacağım.’ Biiznillâh olur. Doğru söyler. Bir avuç su, meyelân-ı incimad ile der: ‘Fazla yer tutacağım.’ Metin demir onu yalan çıkaramaz, sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelânlar, iradeden gelen **evâmir-i tekviniyenin** tecellîleridir, cilveleridir.”((A.g.e. s. 528.)) * “Evâmir-i şer’iyeye karşı itaat ve isyan olduğu gibi, **evâmir-i tekviniyeye** karşı da itaat ve isyan vardır. Birincisinde mükâfat ve mücâzâtın ekseri [[ahiret|âhirette]]; ikincisinde, ağlebi [[dunya|dünyada]] olur. Meselâ, [[sabir|sabrın]] mükâfatı zaferdir.. atâletin mücâzâtı, sefâlettir.. sa’yin sevabı, servettir.. sebatın mükâfatı, galebedir. Müsâvâtsız adâlet, adâlet değildir.”((A.g.e. s. 536–537.)) * “Melâike, bir ümmet-i azîmedir ki; sıfat-ı iradeden gelen ve şeriat-ı fıtriye denilen **evâmir-i tekvîniyesinin** hamelesi ve mümessili ve mütemessilleridirler.”((A.g.e. s. 538.)) ===== Dipnotlar =====