====== Fıtrat ====== * Yaratılış, tabiat, [[mahiyet|mahiyet]], aslî hâl. * **Fıtrat**, “[[allah|Allah]] Teâlâ’nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hâl, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır.”((İbn Manzur, //Lisânü’l-Arab//, Beyrut, (t. y.), V, 55.)) * “**Fıtrat**, yani yaratılış ve [[mahiyet|mahiyet]] itibarıyla her [[insan|insan]], lekesiz, tertemiz ve [[iman|iman]] ve İslâm’a en müsait bir hüviyettedir; evet, doğuşunda insan lekesiz, bembeyaz, üzerine her şey yazılabilecek bir kâğıt veya üzerine hiç ses kaydedilmemiş bir bant, her şekle müsait bir macun, kalıplara dökülmeyi bekleyen maden cevheri veya eğilmeye müsait bir rüşeym, bir fidan gibidir.”((M. Fethullah Gülen, //İnancın Gölgesinde-1//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 209.)) * “İnsanda **fıtrat** çok önemlidir. Bununla birlikte insan, Bazı huylarımı değiştiremiyorum diyor ve bunda da kendisini haklı görüyorsa, o halde bu kadar nebi, bu kadar rasûl gönderilmesinin mânâsı ne? Öyleyse, **fıtratı** Allah ve Rasûlü’nün istediği yöne çevirmek lazım. Hazreti Suheyb hakkında Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), ‘Suheyb ne güzel kuldur. Allah’tan korkmamış olsaydı, yine de günah işlemezdi.’ buyururlar. Hazreti Suheyb’in **fıtratı** günah işlemeğe müsait değil. Fakat kim, yani, **fıtratı** günaha müsait olmayan mı, yoksa müsait olduğu halde [[irade|iradesinin]] kavgasını vererek günah işlemeyen mi daha makbul onu Allah bilir.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-1//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 297.)) * “Tek bir şuada güneşi, damlada deryayı, cümlede kitapları, zerrede bütün kâinatı ve tabiî bunların verasında Hazreti Hakikat’ı görebilme, kadimden beri birçok İslâm mütefekkirinin beyan buyurduğu gibi, mârifet ufkuna ulaşabilme adına önemli bir hamledir. Evet, **fıtratın** gâyesi, hilkatın neticesi [[allah|Allah]]’a inanmak, [[marifetullah|mârifetullah]] ufkunda her gün biraz daha derinleşmek, [[zevk-i_ruhani|zevk-i rûhâniye]] ermek, Yunus’un diliyle ballar balını’ bulmak demektir.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-4//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 66.)) * “[[ibadet|İbadet]] ü taat, insanda ikinci bir **fıtrat** meydana getirir ve işte bu ikinci **fıtrat**, insanın gerçek kimliğini oluşturur. Günümüzde eksikliği ciddî şekilde hissedilen bu durum, çok yaygın olarak kimlik arayışı veya kimlik bunalımı şeklinde kendini hissettirmektedir. Zannediyorum bizler, gerçek kimliğin ne olduğunu da bilmemekteyiz. Bir mü’min için kimlik, akide ile alâkalı manzumeyi olduğu gibi kabul etmek, ibadet ü taatla bütünleşmek ve muamelatını da tarihten gelen sâbit şekliyle yerine getirmektir.”((A.g.e. s. 86.)) * “Sen ey [[riya|riyâkâr]] nefsim! ‘Dine hizmet ettim.’ diye gururlanma. اِنَّ اللهَ لَيُؤَيِّدُ هٰذَا الدِّينَ بِالرَّجُلِ الْفَاجِرِ ((“Muhakkak ki Allah bu dini, günahkâr biriyle de güçlendirir.” (Buhârî, Cihâd, 182.)) sırrınca; müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o racül-ü fâcir bilmelisin. Hizmetini, ubûdiyetini; geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i **fıtrat** ve farîza-yı hilkat ve netice-i sanat bil, ucub ve riyâdan kurtul!”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 516.)) * “İnsanın **fıtrat**-ı zîşûuru olan vicdanı, saadet-i ebediyeye bakar, gösterir. Evet, kim kendi uyanık vicdanını dinlerse ‘Ebed! Ebed!’ sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahluktur. Demek bu vicdanî olan [[incizap|incizâb]] ve [[cezbe|cezbe]], bir gaye-i hakikiyenin ve bir hakikat-ı câzibedârın yalnız cezbi ile olabilir.”((A.g.e. s. 568.)) * “... insanın mahiyeti ulviye, **fıtrat**ı câmia olduğundan, binler envâ-ı hâcât ile binbir esmâ-i İlâhiyeye, herbir ismin çok mertebelerine **fıtraten** muhtaçtır. Muzaaf ihtiyaç, [[istiyak|iştiyaktır]]. Muzaaf [[istiyak|iştiyak]], [[muhabbet|muhabbettir]]. Muzaaf [[muhabbet|muhabbet]] dahi [[ask|aşktır]]. Ruhun tekemmülâtına göre, merâtib-i [[muhabbet|muhabbet]], merâtib-i esmâya göre inkişaf eder. Bütün esmâya [[muhabbet|muhabbet]] dahi, çünkü o esmâ Zât-ı Zülcelâlin ünvanları ve cilveleri olduğundan, [[muhabbet|muhabbet]]-i zâtiyeye döner.”((A.g.e. s. 700.)) * “Vicdan, Cezbesi ile Allah’ı Tanır: Vicdanda mündemiçtir, bir [[incizap|incizâb]] ve [[cezbe|cezbe]]. Bir câzibin cezbiyle daim olur incizâb. Cezbe düşer zîşuur, ger Zülcemâl görünse. Etse tecelli daim pür-şâşaa bîhicâb. Bir Vâcibü’l-Vücûd’a, Sahib-i Celâl ve Cemâl; şu **fıtrat**-ı zîşuur kat’î şehâdet-meab. Bir şâhidi o cezbe, hem diğeri incizâb.”((A.g.e. s. 762.)) * “**Fıtrat** yalan söylemez. Meselâ, Bir çekirdekteki meyelân-ı nümüvv der ki: ‘Sümbülleneceğim, meyve vereceğim.’ Doğru söyler. Meselâ, yumurtada bir meyelân-ı [[hayat|hayat]] var. Der: ‘Piliç olacağım.’ Biiznillâh olur. Doğru söyler. Meselâ, bir avuç su incimad ile meyelân-ı inbisatı der: ‘Fazla yer tutacağım.’ Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu, demiri parçalar. İşte şu meyelânlar, irade-i İlâhiyeden gelen evâmir-i tekviniyenin tecellîleridir, cilveleridir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 528.)) * “**Fıtrat**-ı insaniyenin garip bir hâli, [[gaflet|gaflet]] zamanında letâif ile havâssın hükümlerini, iltibas ile birbirine benzetir, tefrik edemez. Mesela el ile gözü birbirine benzetip hizmetlerini ve vazifelerini tefrik edemeyen bir mecnun, yüksekte gözüyle gördüğü bir şeyi almak için elini uzatıyor. El gözün komşusu olduğu münasebetle, onun yaptığı işi, el de yapabilir zanneder. Kezalik insan-ı gafil, kendi şahsına ait ednâ, cüz’î bir tanzimden âciz olduğu hâlde gururuyla, hayaliyle Cenâb-ı Hakk’ın ef’âline tahakküm ile el uzatıyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 116.)) ===== Dipnotlar =====