====== Hads ====== * Bir meselenin özüne hızlı bir şekilde kalben intikal edip onun mânâsını vicdanen hissetmek. * “**Hadsiyât** (sezgi): Zihinde sezgi ile derhal meydana gelen gizli kıyas vasıtasıyla, [[akil|aklın]] kesin olarak kabul ettiği önermelerdir. Misal: * ‘Ay, ışığı Güneşten alır’ diye lıads ile kesin hüküm verilir. Şöyle ki: * Ay’ın Güneş’e göre konumu değiştikçe, ışığının da çeşitli şekil aldığı görülünce ‘eğer Ay’ın ışığı, Güneş’ten yansımasa ve ışığını ondan almasa idi, (Güneş’e) yaklaşma ve uzaklaşma durumları değiştikçe, ışıklanması da böyle çeşitli olmazdı (sabit kalırdı)’ diye derhal [[kalb|kalbe]] doğan gizli kıyas vasıtasıyla akıl ‘Ay ışığını Güneş’ten alır.’ diye hükmeder. * **Hads**, zihnin sürat-i intikali (ânî kavraması) demektir ki düşünceye karşılık bir niteliktir. Çünkü düşünce (fikir), zihnin istenen sonuçtan ilkelere; ilkelerden, bu ilkelere bağlı sonuçlara hareketidir. Böylece düşüncede iki hareket bulunmaktadır. Hareket, yavaş yavaş olan bir durumdur. **Hads** ise, zihnin derhal ilkelerden sonuçlara intikali yani (maksada ait) [[delil|delilin]] derhal doğmasıdır. Bu da (söylendiği üzere) yavaş yavaş (tedricî) olmayıp ânî bir tarzda olmasıdır. Bu [[hal|hâl]], bazı kimselerde [[fitrat|fıtraten]] (yaratılışın gereği) vardır ki, her konuda bir anda hemen zihinlerinde doğuş olur. * Bazı kimselerde de [[delil|deliller]] tertiplemede bol alıştırma yaparak kendisinde ânî kavrama hasıl olur (bu ise kesbîdir). Gerek [[fitrat|fıtrî]] (yaratılış gereği) gerek kesbî (çalışarak) kendilerinde süratli kavrama olanlara göre ‘bedihî’ önermeler, diğer insanlara göre nazarî (teorik) olur. Onlara göre sezgi (**hads**) ile meydana gelen gizli kıyas, bu berikilere göre açık kıyas olup onunla sonucu çıkarırlar.”((Ahmet Cevdet Paşa, //Miyar-ı Sedât (Klasik Mantık)//, açıklamalarla sadeleştiren: Hasan Tahsin Feyizli, Ankara: Fecr Yayınevi, 1998, s. 150–151.)) * “... şu zamanda maddiyyûn fikri herkesi sersem ettiğinden, en bedihî bir şeyde zihinlere vesvese vermiş. İşte şöyle vesveseleri izale için; **hads**-i kalbînin ve [[izan|iz’ân]]-ı aklînin pek çok menbalarından, bir mukaddime ile dört menbaına işaret edeceğiz.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 562.)) * “Gayet kat’î bir **hads** ile belki müşâhede ile sabittir ki cesed, [[ruh|ruh]] ile kaimdir. Öyle ise; ruh, onun ile kaim değildir. Belki ruh, binefsihî kaim ve hâkim olduğundan cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun istiklâliyetine halel vermez.”((A.g.e. s. 563.)) * “... **hads**-i kat’î ile vicdanen hissedilebilir ki; insan öldükten sonra esaslı bir ciheti bâkidir. O esas ise, ruhtur.”((A.g.e. s. 563.)) * “Şu [[kainat|kâinata]] nazar-ı ibretle bakıldığı vakit, [[vicdan|vicdan]] ve [[kalb|kalb]] bir **hads**-i sâdıkla hisseder ki: Şu kâinatı bu derece güzelleştiren ve süslendiren ve envâ-ı mehâsin ile tezyin edenin, nihayet derecede bir cemâl ve kemâlâtı vardır ki, şöyle yapıyor.”((A.g.e. s. 676.)) * “[[kalb|Kalb]] ile [[vicdan|vicdan]], mahall-i [[iman|îmân]]. **Hads** ile [[ilham|ilham]], [[delil|delîl]]-i [[iman|îmân]]. / Bir [[his|hiss]]-i sâdis; tarîk-ı îmân... Fikr ile [[dimag|dimağ]], bekçi-i [[iman|îmân]].”((A.g.e. s. 799.)) * “Ecrâm-ı ulviyeye [[dikkat|dikkat]] edilse görünüyor ki, o ulvî âlemlerin tabakâtında muhalefet var. Meselâ, Nehrüssemâ ve Kehkeşan nâmıyla mâruf, Türkçe ‘Samanyolu’ tâbir olunan bulut şeklindeki dâire-i azîmenin bulunduğu tabaka, elbette sevâbit yıldızların tabakasına benzemiyor. Güyâ tabaka-yı sevâbit yıldızları, yaz meyveleri gibi yetişmiş, ermişler. Ve o Kehkeşan’daki bulut şeklinde görülen hadsiz yıldızlar ise, yeniden yeniye çıkıp ermeye başlıyorlar. Tabaka-yı sevâbit dahi, sâdık bir **hads** ile Manzûme-i Şemsiye’nin tabakasına muhalefeti görünüyor. Ve hâkezâ yedi manzumât ve yedi tabaka, birbirine muhalif bulunması, [[his|his]] ve **hads** ile derk olunur.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 85–86.)) * “Madem fünûnun ittifâkıyla ve ulûmun şehâdetiyle, hilkat şeceresinin en mükemmel meyvesi [[insan|insandır]]. Ve mahlûkat içinde en ehemmiyetli insandır. Ve mevcûdât içinde en kıymettar insandır. Ve [[insan|insanın]] bir ferdi, sâir hayvanâtın bir nev’i hükmündedir. Elbette, kat’î bir **hads** ile hükmedilir ki, haşir ve neşr-i ekber de beşerin her bir ferdi aynıyla, cismiyle, ismiyle, resmiyle iade edilecektir.”((A.g.e. s. 143.)) * “... hadsiz müteferrik emârelerden neşet eden bir **hads** ve kanaatle [[kuran|Kur’ân]], hem ins, hem [[cinler|cin]], hem meleğin makbulü ve mergûbudur ki, okunduğu vakit onlar, [[istiyak|iştiyakla]] pervane gibi etrafına toplanıyorlar.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 216.)) * “... eserin kemâli bilmüşahede fiilin kemâline, fiilin kemâli bilbedahe ismin kemâline, ismin kemâli bizzarure sıfatın kemâline, sıfatın kemâli **hads**-i yakînle şuûnâtın kemâline delâlet eder. Şe’nin kemâli ise hakkalyakîn bir suretle zâtın kemâlini gösterir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 15.)) * “Hanzalenin çekirdeğinde hanzale ağacı mündemiç ve dahil olduğu gibi cehennemin de [[kufur|küfür]] ve [[dalalet|dalâlet]] tohumunda müstetir bulunduğunu, şuhûdî bir yakîn ile müşahede ettim. Ve keza nasıl ki hurmanın çekirdeği, hurma ağacına hâmiledir. Aynen öyle de, [[iman|iman]] habbesinde de [[cennet|cennetin]] mevcut olduğunu [[hads|hads]]-i kat’î ile gördüm. Çünkü o çekirdeklerin ağaçlara tahavvül ve inkılâpları garip olmadığı gibi küfür ve [[dalalet|dalâlet]] manası da tâzib edici bir cehennemi, [[iman|iman]] ve [[hidayet|hidayet]] de bir [[cennet|cenneti]] intaç edeceğinde istib’ad yoktur.”((A.g.e. s. 192.)) * “[[akil|Akıl]] tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sâni’i unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de; O’nu görür, O’nu düşünür, O’na müteveccihtir. **Hads** ki şimşek gibi sürat-i intikaldir, daima onu tahrik eder. **Hadsin** muzaafı olan [[ilham|ilham]], onu daima tenvir eder. Meyelânın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan [[istiyak|iştiyak]] ve onun muzaafı olan [[ask|aşk]]-ı ilâhî, onu daima [[marifet|mârifet]]-i Zülcelâl’e sevk eder. Şu [[fitrat|fıtrattaki]] [[incizap|incizap]] ve [[cezbe|cezbe]], bir hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.”((A.g.e. s. 236.)) * “Ey birader! Unsur-u Hakikat’i, kübrâ gibi ve Unsur-u Belâgatı suğra gibi mezcet. Elektrik şuâı gibi olan **hads**-i sâdıkı geçir. Tâ gayet hararetli ve parlak ziyalı olan Unsur-u Akîde’yi netice vermek için senin zihnine istidâdât verebilsin.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Muhâkemât//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 83.)) * “... [[insan|insan]] ancak amel neticesinde, [[vicdan|vicdanında]] duya duya Cenâb-ı Hakk’ı (celle celâluhu) bilebilir. Üstad Hazretleri bir mânâda böyle bir bilme için, ‘**hads**’ tabirini kullanmıştır((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 236.)) ki, **hads**, bir yönüyle esbabı olmadan derinlemesine bir [[ihsas|ihsas]] ve [[ihtisas|ihtisas]] neticesinde [[insan|insan]] [[vicdan|vicdanında]] bir [[marifet|mârifet]] peteği oluşturur. Aynı zamanda o, [[izan|iz’an]] mertebesinde aksine ihtimal vermeyecek şekilde bir [[iman|imanı]] netice verir.”((M. Fethullah Gülen, //Cemre Beklentisi (Kırık Testi-10)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 171.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[akil|Akıl]] * [[mantik|Mantık]] ===== Dipnotlar =====