====== Hafî ====== * [[insan|İnsana]] ihsan edilen bazı latifeler; [[kalb|kalb]], [[ruh|ruh]], [[sir|sır]], **hafî** ve [[ahfa|ahfâdır]]. Çok ince manevî duygular olan latifelerin, diğer [[his|hisler]] gibi, kendilerine has [[zevk|zevkleri]], elemleri, beslenme kaynakları ve vazifeleri vardır.((Bkz. Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 343.)) * “[[sir|Sır]], **hafî** ve [[ahfa|ahfâ]], inanan bir gönlün Hakk’ı tanıyıp bilebilmesi adına değişik çap ve görme ufkuna sahip dürbün veya teleskoplar gibidir. ‘[[sir|Sır]]’ teleskobunu hakkıyla kullanan gönül, [[allah|Allah’a]] [[sir|sır]] ufkunda inanır, O’nu o yeterlilikte bilir ve sever. [[sir|Sır]] teleskobunu en güzel bir şekilde kullanan bir yüreğe, bu defa çapı ve görme ufku çok daha büyük olan ‘**hafî**’ teleskobu verilir. O gönül artık bu teleskopla Rabbine bakar, O’nu tanır, bilir ve sever. Onu da hakkını vererek kullanan nadir sayıdaki gönül ise bu defa ‘[[kalb|kalbin]] en önemli buudu’ olan ve artık çapı ve görme ufku itibarıyla daha büyüğü olmayan ‘[[ahfa|ahfâ]]’ teleskobuyla [[allah|Allah]] Teâlâ’yı müşahede etmekle şereflendirilir. Gelinen bu seviye bir gönlün ulaşabileceği en yüksek seviyedir.”((Mehmet Yavuz Şeker, //A Map of the Divine Subtle Faculty: The Concept of the Heart in the Works of Ghazali, Said Nursi, and Fethullah Gülen//, New Jersey: Tughra Books, 2014, s. 252.)) * “... kendini inanç buudlu tasavvurların rengîn ve zengîn iklimine salabilenler, uçsuz bucaksız hülyalara dalar; yaşadıkları hayatın içinde bir [[sir|sır]], bir **hafî**, bir [[ahfa|ahfâ]] yolcusu gibi çok defa bizim için gizli kalan ve [[insan|insanoğlunun]] asıl benliğini teşkil eden bir başka ‘ben’in var olduğunu duyarlar. Âdeta, şehadet âleminin, ince tenteneli perdesi delinip de, her şeyin [[hakikat|hakikatiyle]] beraber [[insan|insanın]] özü de meydana çıkmış.. dolayısıyla herkes kendini uhrevîleşmiş gibi hisseder ve öbür âlemin âhengine uyar ve kendini firdevsî hazlar içinde bulur.”((M. Fethullah Gülen, //Zamanın Altın Dilimi (Çağ ve Nesil-4)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 197–198.)) * “Kemmî büyüme ye mukabil [[insan|insanın]] [[kalb|kalbi]], [[ruh|ruh]], [[sir|sır]], **hafî** gibi [[latife|latîfeleri]] de inkişaf etmiyorsa, arızaların olması muhakkaktır.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-1//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 110.)) * “... [[insan|insan]] işlediği bir hatayı hemen [[tevbe|tevbe]] ile izale etmezse, bu ikinci bir hata ve günaha davetiye çıkarmak gibi olur ki, bu durum, zamanla insanın [[kalb|kalbî]] ve [[ruh|ruhî]] hayatını mahvedebilir. Böyle bir [[insan|insan]] [[alem-i_lahut|lâhut âlemine]] karşı kapanır. [[allah|Allah]] adına duyması gerekli olan şeyleri duyamaz olur ve herhangi bir cisim gibi sürekli bir düşüş yaşar ama, asla bunun farkına varamaz; [[latife|latîfeler]] ölür; ‘[[sir|sır]]’, sırra kadem basar, ‘**hafî**’ gizlenir, ‘[[ahfa|ahfâ]]’ âdeta yok olur; ama o bunlardan haberdar değildir.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-2//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 55–56.)) * “[[insan|İnsanın]] fizyonomik yapısını meydana getiren her uzuv, tek başına bir harika ve uzman araştırmacıları [[hayret|hayret]] ve [[dehset|dehşete]] düşürecek çapta bir sanat âbidesidir. Ama insan sadece fizyonomik yapıdan ibaret değildir. Onun bir [[ruh|ruhî]] yapısı; [[sir|sır]], **hafî**, [[ahfa|ahfa]] gibi [[latife|latîfeleri]] vardır ki, o, bu yönüyle ve fizyonomik yapısıyla, kıyas kabul etmeyecek ölçüde harikadır. Bu hususiyet sadece insanda vardır. Zira o, bünyesinde hem buraya hem de öteye ait mekanizmaları taşıyan tek [[berzah|berzahî]] varlıktır ve [[allah|Allah]]’a halife olabilme mevkiinde yaratılmıştır.”((A.g.e. s. 121.)) * “Her kelâmın [[kalb|kalb]], [[sir|sır]], **hafî**, [[ahfa|ahfâ]] gibi Rabbânî [[latife|latîfelere]] bakan yönleri vardır. Eğer kelâm, bu mertebeler arasında [[mana|mânâ]] yönüyle herhangi bir tenakuza, farklılığa sebebiyet veriyorsa, bu o kelâmın eksikliği ne delâlet eder. Hemen hemen bütün beşerî kelâmlar da da bu eksiklik –nisbet farkı mahfuz– vardır. [[kuran|Kur’ân]] ise böyle bir eksiklikten muallâ ve müberrâdır.”((A.g.e. s. 192.)) * “... [[akil|akıl]] ve [[his|hisler]] aracılığıyla öğrenilen [[ilim|ilimler]] de vasıtalı ilimlerdir. Maddî şeylerle alâkalı bilgiler daha çok, görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma duyularıyla elde edilir. Fizik ötesi bilgiler ise, zihin, [[muhakeme|muhakeme]], [[kalb|kalb]], [[sir|sır]], **hafî**, [[ahfa|ahfâ]], hatta [[saika|sâika]] ve [[shaika|şâika]] yollarıyla...”(M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 232.)) * “[[tasavvuf|Tasavvuf]] erbabınca [[ilim|ilim]]; [[akil|akıl]], sem’ u basar yoluyla elde edilen bilgi ve [[marifet|mârifetten]] daha çok, verâlardan akıp gelen tecellî-i ilm-i ilâhî dalga boylu öyle bir nur ve ziyadır ki, gelir bütün [[ruh|ruhu]] sarar ve insanın derûnundaki [[sir|sır]] yamaçlarında, **hafî** tepelerinde, [[ahfa|ahfâ]] zirvelerinde çiçek çiçek tüllenir ve hep Sonsuz’un vâridâtıyla gürler.”((A.g.e. s. 235.)) * “[[ruh|Ruhun]] iç yüzü diyebileceğimiz bâtınına ‘[[sir|sır]]’ denir. [[sir|Sırrın]] bâtını ise ‘sırru’s-sır’ kabul edilir. Sırru’s-sırrın en önemli bir buudu ‘**hafî**’, en engin bir derinliği de ‘[[ahfa|ahfâ]]’dır. [[batin|Bâtından]] maksat, bir nesnenin özü, esası ve mayası demektir. Bu [[latife|latîfelerden]] sadece biri âlem-i halktan, diğerleri [[alem-i_emir|âlem-i emirdendir]].. ve [[alem-i_emir|âlem-i emirden]] olan latîfelerin en derini, en zor erişileni [[ahfa|ahfâdır]]. [[ahfa|Ahfâ]], diğer latîfeler itibarıyla merkezi tutuyor gibi bir hususiyet arz etmektedir. **Hafî**, [[alem-i_emir|âlem-i emre]] ait hususiyetleriyle tıpkı bir mahfaza gibi onu kuşatır; sırru’s-sır, bir sur gibi bunların hepsini ihata eder ve ruh bir atmosfer gibi bütün latîfeleri kucaklar ve [[kalb|kalbe]] bağlar. Bu latîfelerin inkişaf ettirilmesi, kalbî ve ruhî [[hayat|hayatın]], [[hayat|hayata]] [[hayat|hayat]] olmasına bağlıdır. Bu itibarla da, henüz cismaniyetten kurtulamamış, letâif-i insaniye ufkuna ulaşamamış bahtsızların, belli seviyedeki ruhlara akıp gelen bu [[mevhibe|mevhibeleri]] duymaları mümkün değildir. Bunları duyabilmenin asgarî şartları, evvelâ [[istidat|istidat]], sonra o istidadı inkişaf ettirme adına sa’y u gayret ve daha sonra da usûlüne göre [[cile|çile]] çekmek ve erbaînlerle beden hâkimiyetinden kurtulabilmektir.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 435.)) * “Gizli şey demek olan [[sir|sır]] –daha önce geçmişti– sofiyece, [[kalb|kalbe]] bağlı vedîa-i rabbâniye bir [[latife|latîfedir]]; bedende [[ruh|ruh]] ne ise [[kalb|kalbde]] de [[sir|sır]] odur. Gizli-kapaklı ve saklı mânâlarına gelen ‘**hafî**’ [[sir|sırra]] göre daha ötelere nâzır [[kalb|kalbin]] engin bir buudu ve [[hakikat|hakikatleri]] temâşâya ayrı bir rasathane; en gizli ve daha da kapalı, hatta düşünülemeyen, ihata edilemeyen anlamındaki ‘[[ahfa|ahfâ]]’ ise öteler ötesine açık bir [[mevhibe|mevhibeler]] penceresidir. * Bazı Hak dostlarına göre [[ruh|ruh]], Cenâb-ı Hak’la bir alâka ve [[muhabbet|muhabbet]] unsuru, [[kalb|kalb]], bir [[marifet|mârifet]] mahzeni, [[sir|sır]] O’nun inayetiyle bir müşâhede sistemi, **hafî** ise esrar-ı ulûhiyet atlası, [[ahfa|ahfâ]] da ‘kenz-i mahfî’nin esrarlı bir anahtarı kabul edilmiştir.”((A.g.e. s. 721–722.)) * “**Hafî**, vücud ve [[adem|adem]] âlemlerine mahrûtî bakabilen bir ufk-u tarassud, seçkinler için özel teveccühlere bir âhize, esrar-ı ulûhiyet ve ilmî vücutlara nâzır kalbin hususî bir derinliği ve Zât-ı Ehad u Samed’in insana müstesna bir vedîasıdır.”((A.g.e. s. 723.)) * “**Hafî** ufkuna ait mezâhir, benlikten tecerrüde bağlanmıştır. Bu itibarla da mecazî varlıktan vazgeçememiş mübtedîler, asla vücud-u hakikînin tecellîleriyle cilvesâz olamazlar. Kendini kendine malik görenler de **hafî** ufkuna ulaşamadıkları gibi esrar-ı rubûbiyeti temâşâ zirvesine de yetişemezler ve hele kenz-i mahfînin râyihasını bile kat’iyen duyamazlar. Kenz-i mahfî esrarı [[ahfa|ahfâ]] ufkuna nâzırdır. Burası sırlar ötesi sır âlemi ve asaleten Hz. Akrabu’l-Mukarrabîn’e (sallallâhu aleyhi ve sellem), bittebaiye de o kapının diğer bendelerine has bir ufuktur. [[sir|Sırrı]] zevk etmeyen ve **hafînin** kâsesinden bir şeyler yudumlamayan, bu şahikaya da asla ulaşamaz.”((A.g.e. s. 724.)) * “... nasıl [[latife-i_rabbaniye|latîfe-i rabbaniyenin]] [[sir|sır]], **hafî**, [[ahfa|ahfâ]] diye farklı buud ve derinlikleri vardır; [[akil|aklın]] da bir yönüyle tedebbür, tezekkür, [[tefekkur|tefekkür]] dediğimiz [[akil|aklî]] buud ve derinlikleri söz konusudur ve o, bu mertebe ve derinliklerle gerçek fonksiyonunu edâ eder.”((M. Fethullah Gülen, //Kalb İbresi, (Kırık Testi-9)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 201.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[ahfa|Ahfâ]] * [[kalb|Kalb]] * [[latife|Latîfe]] * [[ruh|Ruh]] * [[sir|Sır]] ===== Dipnotlar =====