====== Hayal ====== * “Bir kısım ehl-i takvâ berk gibi, bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da **hayâl** gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat’eder.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 21.)) * “... nasıl cismaniyâta cam ve su gibi şeyler ayna olur, öyle de; rûhâniyâta dahi hava ve esîr ve[[alem-i_misal| âlem-i misâlin]] bazı mevcudatı ayna hükmünde ve berk ve **hayâl** sür’âtinde bir vasıta-yı seyr ve seyahat sûretine geçerler ve o rûhânîler, **hayâl** süratiyle o merâyâ-yı nazîfede, o menâzil-i latîfede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler.”((A.g.e. s. 208.)) * “Mânâlar kalbden çıktıkları vakit, suretlerden çıplak olarak **hayâle** girerler, oradan suretleri giyerler. **Hâyâl** ise, her vakit bir sebep tahtında bir nevi suretleri nesceder. Ehemmiyet verdiği şeyin suretlerini yol üstünde bırakır. Hangi mânâ geçse; ya ona giydirir, ya takar, ya bulaştırır, ya perde eder. Eğer mânâlar münezzeh ve temiz iseler, suretler mülevves ve rezil ise giymek yoktur, fakat temas var. Vesveseli adam, teması telebbüsle iltibas eder. ‘Eyvâh!’ der, “Kalbim ne kadar bozulmuş! Bu sefillik, bu hısset-i nefs, beni matrud eder.” Şeytan onun şu damarından çok istifade eder.”((A.g.e. s. 292.)) * “Fânî mevcûdâtın visâli madem fânîdir, ne kadar uzun da olsa yine kısa hükmündedir. Senesi, bir saniye gibi geçer, hasretli bir **hayal** ve esefli bir rüya olur.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 20.)) * “Ey [[dunya|dünya]]-perest [[insan|insan]]! Çok geniş tasavvur ettiğin senin dünyan, dar bir kabir hükmündedir. Fakat, o dar kabir gibi menzilin duvarları şişeden olduğu için, birbiri içinde **in’ikâs** edip göz görünceye kadar genişliyor. Kabir gibi dar iken, bir şehir kadar geniş görünür. Çünkü o dünyanın sağ duvarı olan geçmiş zaman ve sol duvarı olan gelecek zaman, ikisi mâdum ve gayr-i mevcud oldukları hâlde, birbiri içinde **in’ikâs** edip gayet kısa ve dar olan hazır zamanın kanatlarını açarlar. [[hakikat|Hakikat]] **hayale** karışır, mâdum bir dünyayı mevcud zannedersin.”((A.g.e. s. 170.)) * “Maddî musîbetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Meselâ, gecelerde insanın gözüne bir **hayal** ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehâcüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi; maddî musîbetlere de büyük nazarıyla ehemmiyetle baktıkça büyür. [[merak|Merak]] vasıtasıyla o musîbet cesetten geçerek kalbde de kökleşir, bir mânevî musîbeti dahi netice verir, ona istinâd eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve [[tevekkul|tevekkül]] vasıtasıyla izâle etse, bir ağacın kökü kesilmesi gibi maddî musîbet hafifleşe hafifleşe kökü kesilmiş ağaç gibi kurur gider.”((A.g.e. s. 259.)) * “Erkân-ı [[iman|imaniye]] altıdır. [[iman|İman]]-ı billâhtan başka, [[iman|iman]]-ı bi’l-yevmi’l-âhir gibi rükünler var. Bu rükünler ise, mümkinâtın vücûdlarını ister. O muhkem erkân-ı imaniye, **hayal** üstünde bina edilmez!”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 505.)) * “Havâssının en genişi **hayal** olduğu halde, o **hayal** **akıl** ve **aklın** semerelerini ihata edemez.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 58.)) * “İnsanın bir ferdinde bir cemaat-i mükellefîn bulunur. Evet her bir uzuv, bir şey için yaratılmıştır. O uzvu, o şeyde kullanmakla mükelleftir. Mesela her bir hâsse için bir ibadet vardır. Onun hilâfında kullanılması dalâlettir. Mesela baş ile yapılan secde Allah için olursa ibadettir, gayrısı için dalâlettir. Kezalik şuâranın **hayalen** yaptıkları hayret ve muhabbet secdeleri dalâlettir. **Hayal**, onun ile fâsık olur.”((A.g.e. s. 181.)) * “İnsandaki istidat ebede nâzırdır. Eğer istersen insaniyetin cevherine ve natıkıyetin kıymetine ve istidadın muktezasına teemmül ve tetkik et. Sonra da o cevher-i insaniyetin en küçük ve en hasis hizmetkârı olan **hayale** bak, gör, yanına git ve de: ‘Ey **hayal** ağa! Beşaret sana! [[dunya|Dünya]] ve mâfîhânın saltanatı, milyonlar sene ömürle beraber sana verilecektir. Fakat âkıbetin dönmemeksizin fenâ ve ademdir.’ Acaba **hayal** sana nasıl mukabele edecek? Âyâ, istibşar ve sürur veyahut telehhüf ve tahassürle cevap verecektir? Ecel, neam, evet, cevher-i insaniyet âmâk-ı vicdanın dibinde enîn ve hanîn edip bağıracak: ‘Eyvah, vâ hasretâ saadet-i ebediyenin fıkdânına!’ diyecektir. **Hayale** zecir ve ta’nif ederek, ‘Yahu! Bu dünya-yı faniye ile razı olma!’”((Bediüzzaman Said Nursî, //Muhâkemât//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 102.)) * “... bir mânâda O’nun bir asıl, varlığın da O’nun vücudunun ziyasının bir in’ikâsı olması itibarıyla bütün âleme bir **hayal** ve gölge nazarıyla bakılabilir ve kâinat, [[insan|insan]], hâdiseler ‘bir varmış-bir yokmuş’ mülâhazası içinde değerlendirilebilir; ama bu kat’iyen her şey ‘O’ demek değildir.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 362.)) * “İbn Sina, beş adet zâhirî duyu organının yanında hiss-i müşterek –ki o buna Aristo’nun fantazyasından bozma ‘bantasya’ der–, vâhime, **hayal**, zâkire ve mütehayyile gibi bâtınî hâsselerden de bahiste bulunur ve uzun uzun bunların vazife ve faaliyetleri üzerinde durur.”((A.g.e. s. 593.)) * “... her günah içinde küfre giden bir yolun olduğu gibi, içinde [[fesat|fesat]] ve [[fucur|fücur]] olan her **hayal** de sahibini fıska ve dalâlete çekip götüren zihnî bir gulyabanidir.”((M. Fethullah Gülen, //Prizma-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 103.)) * “... [[istikamet|istikamet]] insanı, **hayal** ve tasavvurlarına bile fena duygu ve düşünceleri konuk etmez. Beşeriyet icabı bir yerde sürçüp günah atmosferine kaysa, hiç vakit kaybetmeden [[tevbe|tevbe]] edip hemen günahın boğucu ikliminden sıyrılıp tevbe ve istiğfarın paklayıcı atmosferine sığınır.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-4//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 91–92.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[gaye-i-hayal|Gaye-i Hayal]] ===== Dipnotlar =====