====== İntibah ====== * “Hak Teala’nın, kulu gayrete getiren, iz’ac edici ilkaat ile, ona lütufta bulunarak, kölelik bağından kurtulmaya onu teşvik etmesidir.”((Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, //Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü//, tercüme ve şerh: Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 30.)) * “[[hizmet|Hizmette]] hâlisen çalışanlara fütûr geldiği vakit, [[sefkat|şefkatli]] bir tokat yerler, **intibaha** gelerek yine o hizmete girerler.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 52.)) * “[[dunya|Dünyada]] herkesten ziyâde kendimi mes’ûd bilirken aynaya baktım; saçımda, sakalımda beyaz kılları gördüm. Birden esarette, Kosturma’daki câmideki **intibâh-ı rûhî** yine başladı. Onun eseri olarak, kalben merbut olduğum ve medâr-ı saâdet-i dünyeviye zannettiğim hâlâtı, esbâbı tetkike başladım. Hangisini tetkik ettimse, baktım ki; çürüktür, alâkaya değmiyor, aldatıyor... * Ben, ihtiyarlığın verdiği şiddetli **intibâh** cihetinde, en evvel alâkadar olduğum fânî şeylerin fânîliğini gördüm. Kendime de baktım, nihayet-i aczde gördüm. O vakit, bekâ isteyen ve bekâ tevehhümüyle fânilere müptelâ olan rûhum bütün kuvvetiyle dedi ki: “Madem cismen fânîyim, bu fânîlerden bana ne hayır gelebilir? Madem ben âcizim, bu âcizlerden ne bekleyebilirim? Benim derdime çare bulacak bir Bâkî-i Sermedî, bir Kadîr-i Ezelî lâzım.” diyerek taharriye başladım.”((A.g.e. s. 293.)) * “Hem ekser enbiyânın Asya’da zuhuru, ağleb-i hükemânın Avrupa’da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi ve işaretidir ki; Asya akvâmını **intibaha** getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek, [[din|din]] ve kalbdir. [[felsefe|Felsefe]] ve [[hikmet|hikmet]] ise din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli!”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 368.)) * “Tekâlif-i şer’iyedeki hakâik-i latîfeyi, tarîkattan ve zikr-i ilâhîden gelen bir **intibah-ı kalbî** vâsıtasıyla hissetmek, takdir etmek... O vakit taate, suhre gibi değil, belki iştiyakla itaat edip [[ubudiyet|ubûdiyeti]] îfâ eder.”((A.g.e. s. 513.)) * “Bir zaman yüksek bir dağ başında idim. [[gaflet|Gafleti]] dağıtacak bir **intibah-ı ruhî** vasıtasıyla kabir, tam [[mana|manasıyla]].. [[olum|ölüm]], bütün çıplaklığıyla.. ve zeval ve fenâ, ağlattırıcı lehvalarıyla bana göründü.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Şuâlar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 12.)) * “[[insan|İnsanın]] çekirdeği olan [[kalb|kalb]], ubûdiyet ve [[ihlas|ihlâs]] altında [[islam|İslâmiyet]] ile iska edilmekle [[iman|imanla]] **intibaha** gelirse, nuranî, misalî [[alem-i_emir|âlem-i emirden]] gelen emir ile öyle bir şecere-i nuranî olarak yeşillenir ki; onun cismanî âlemine ruh olur. Eğer o [[kalb|kalb]] çekirdeği böyle bir terbiye görmezse, kuru bir çekirdek kalarak nura inkılâp edinceye kadar ateş ile yanması lâzımdır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 106.)) * “... [[genclik|gençliğimde]] en yüksek bir **intibah** şahikasına çıktığımı sanıyordum. Şimdi anlıyorum ki o **intibah** **intibah** değilmiş; ancak uykunun en derin kuyusunda bulunmaktan ibaret imiş. Binâenaleyh medenîlerin iftihar ile dem vurdukları tenevvür-ü **intibahları**, benim [[genclik|gençlik]] zamanımdaki **intibah** kabilinden olsa gerektir. Onların misali, rüyasında güya uyanıp, rüyasını halka hikâye eden nâim meselidir. Hâlbuki rüyasında onun o **intibahı**, uykunun hafif perdesinden derin ve kalın bir perdeye intikal ettiğine işarettir. Böyle bir nâim ölü gibidir; yarıbuçuk uykuda bulunan insanları nasıl ikaz edebilir?”((A.g.e. s. 114.)) * “... sair teellümât-ı ruhaniye ise, [[sabir|sabra]], mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünkü, emn ve [[yeis|ye’sin]] vartasına düşmemek hikmetiyle, [[havf|havf]] ve [[reca|recâ]] müvazenesinde [[sabir|sabır]] ve [[sukur|şükürde]] bulunmak için [[kabz|kabz]]- [[bast|bast]] hâletleri celâl ve [[cemal|cemal]] tecellîsinden **intibah** ehline gelmesi, ehl-i [[hakikat|hakikatçe]] medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Kastamonu Lâhikası//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 4.)) * “Nur Risalelerine çok müştak ve onların mütâlaasından **intibaha** gelen bir doktora yazılan mektuptur. * Merhaba ey kendi [[hastalik|hastalığını]] teşhis edebilen bahtiyar doktor, samimî ve aziz dostum, * Senin hararetli mektubunun gösterdiği **intibah-ı ruhî** şâyân-ı tebriktir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Barla Lâhikası//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 61.)) * “Aziz, sıddık, müdakkik [[ahiret|âhiret]] kardeşim ve mütefekkir ve hakikatli arkadaşım Refet Bey, * Evvelâ: Mektubunuzda Risale-i Nur’un mizanlarını her okudukça daha ziyade istifade ettiğinizi yazıyorsunuz. Evet, kardeşim, o risaleler Kur’ân’dan alındığı için kut ve gıda hükmündedir. * Her gün ihtiyaç gıdaya hissedildiği gibi, her vakit bu gıdâ-yı ruhânîye ihtiyaç hissedilir. Senin gibi ruhu inkişaf edip [[kalb|kalbi]] **intibaha** gelen zâtlar okumaktan usanmaz. Bu [[kuran|Kur’ânî]] risaleler, sâir risaleler gibi tefekküh nevinden değil ki usanç versin. Belki tagaddîdir.”((A.g.e. s. 321.)) * “İki dehşetli Harb-i Umumî’nin neticesinde beşerde hâsıl olan bir **intibâh**-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, katiyen dinsiz bir millet yaşamaz.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Emirdağ Lâhikası-2//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 67.)) ===== Dipnotlar =====