====== İstiğrak ====== * “Dalma, içine gömülme, boğulma mânâlarına gelen ‘gark’ kelimesinden türetilmiş **istiğrak**; kendinden geçme, [[dunya|dünyayı]] unutma, [[kalb|kalbini]] dünyevî endişelerden temizleyip bütünüyle Hakk’a yönelme.. ve binnetice vecde gelerek bir mânâda kendini bilemeyecek şekilde dalgınlaşıp hayrete dalmak demektir ki, Hak dostluğuna erip ‘halvet-i hâssa’ ile şereflenenlerin [[muhabbet|muhabbetten]] müşahedeye, müşahededen [[muhabbet|muhabbete]] gidip gelmek suretiyle, ya bütün bütün mâsivâyı ([[allah|Allah]]’dan gayrı her şey) gönlünden çıkarıp atma veya Hakk’a im’ân-ı nazar ettiklerinden ötürü O’ndan başkasını net olarak tam müşahede edememe hâlidir. Bu, O’nu net olarak müşahede etmeleri [[mana|mânâsına]] da gelmez. Buradaki müşahede bir ‘sezi’ ve duyuştur.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 282.)) * “**İstiğrakın** üç mertebesi vardır: * 1) [[ilim|İlmin]] hâlde **istiğrakıdır** ki; başlangıç itibarıyla [[hak_yolcusu|hak yolcusu]] bazı şeyleri bilse de, onları tam duyup [[zevk|zevk]] etmediği için, gerektiği ölçüde o şeylerin hakikatlarına vâkıf değildir.. evet, [[ilim|ilim]] ayrı şey, onu yaşayıp hissetmek ayrı şeydir. Aslında, [[iman|iman]], [[muhabbet|muhabbet]], [[ask|aşk]], [[zevk-i_ruhani|zevk-i ruhânî]] [[insan|insanın]] tabiatının birer buudu hâline gelecekleri âna kadar nazarîdirler ve hakikatlerinin tam bilindiği de söylenemez. Ne zaman ki bunlar, [[insan|insan]] vicdanında [[zevk|zevken]] ve keşfen duyulurlar, işte o zamandır ki hâl, mücerred ilme galebe çalar ve ilim hâlin içinde müzmahil olur gider. Buna, aynı zamanda peygamber ilmi de denir. Buna [[ilim|ilim]] denmesi, sadece bu işin mebdeinin unvanı olması itibarıyladır. Yoksa o, aksiyon itibarıyla bir [[hal|hâl]] ve pâye itibarıyla da bir makamdır... * 2- İşârâtın keşifte **istiğrakıdır** ki; ruhta Zât-ı Ulûhiyet [[hakikat|hakikatinin]] inkişafı ile [[salik|sâlik]], O’nun mukaddes isimlerinden "Ehadiyet" mertebesine, yani Cenab-ı Feyyâz-ı Mutlak’ın, kulun idraki seviyesinde ona hususî vâridlerde bulunma mertebesine yönelir ki, bu mertebede ruh bütünüyle mâsivâdan alâkasını keser ve kalbin kadirşinas ibresinin gösterdiği ufka teveccüh eder. Böyle bir mazhariyete eren sâlikin nazarında, isimlerdeki ihtilaf tamamen ortadan kalkar ve her şey sıfat perdedarlığıyla Hz. Zât’ın nûrlarına müstağrak görünür. Bu makama vasıl olacağı âna kadar, Cenab-ı Feyyâz-ı Ezelî’yi ‘Cemil, Celil, Lâtif, Kahhar...’ gibi pek çok isimlerle anan [[hak_yolcusu|hak yolcusu]], duyuş ve hissedişlerinin tesiri altında olmadan temyiz ve tefriki bırakarak, Hz. Nûr-u Zât’ın "bî kem u keyf" televvünleriyle mest ü mahmur bir hayata kendini salar...” * 3) Şevâhidden ‘[[cem|cem]]’in duyulduğu **istiğraktır** ki; ilâhî sıfatların emare ve tecellî dairesinden dahi [[hal|hâlî]] ve [[zevk|zevkî]] olarak sıyrılıp sadece ve sadece ‘[[ehadiyet|Ehadiyet]]’ nûrlarının şualarıyla Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın hakikatlarıyla mermuz Hz. Zât’ın tecellî-i akdesi içinde mahv u müzmahil olarak ilk kaynaktan başka hiçbir şeyi duyup hissetmeme hâlidir ki, bu hâle, kenziyetteki makama avdet ve âlem-i ıtlaka dönmek de denir.” ((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 282–284.)) * “Bize bakan yönüyle [[gaybet|gaybet]], Hak’la alâkalı yanıyla ‘[[huzur|huzur]]’ diyeceğimiz [[hal|hâl]], sâlikin seviyesi itibarıyla da oldukça farklılık arzeder: * 1) Muhibbin, Mahbub-u Hakikî’den başka her şeyden gaybubetidir ki, bu seviyede seyahat eden hak yolcusu, tamamen O’na tahsis-i nazar eder; varlıkla olan zarurî ve tabiî münasebetlerinde de hep ‘O’ndan ötürü’ mülâhazasını güder: Öyle ki, seyr-i ruhanîsinde karşılaştığı her şeyde O’ndan bir şeyler duyar, bir şeyler hisseder ve her varlığı okşar-geçer. * 2) Yol erkânına vâkıf sâlikin gaybetidir ki, ulaştığı ufuk itibarıyla o, ruhunun derinliklerinde hâl ile ilmi müşterek duymaya başlar ve bu sayede, hâle [[iktiran|iktiran]] etmeyen mücerred [[ilim|ilim]] [[dalalet|dalâletinden]] ve ilimle beslenmeyen [[hal|hâl]] [[gaflet|gafletinden]] kurtularak [[gaybet|gaybet]]-i halk ve [[huzur|huzur]]-u Hak’la serfiraz olur. * 3) [[makam|Makam]]-ı [[cem|cem]]’le müşerref ârifin gaybetidir ki, böyle bir zirveye terakki eden hak dostu, kendini, kendi ahvâl ve makamatını duyup hissetmediği gibi, Hazreti Zât’ın ‘Sübühât-ı Vech’iyle tamamen kül olup savrulduğundan, bazen Hazreti Esmâ ve Sıfât’ı bile mülâhaza edemeyecek kadar **istiğrak** içinde bulunur ki, böyle bir ruh hâletiyle o, zaman zaman, ‘vahdet-i vücûd’ düşüncesini hatırlatacak kelimelerle, yer yer de ‘vahdet-i şuhûd’u işmam edecek beyanlarla içini döker; hatta bazen, panteizmi ve monizmi hatırlatacak sözler sarfeder ki; böyle bir yaklaşım, [[zevk|zevkî]] ve [[hal|hâlî]] bir hususu, [[hakikat|hakikate]] karıştırmaktan başka bir şey değildir.”((A.g.e. s. 288–289.)) * “Nasıl [[insan|insanın]], [[kabe|Kâbe’de]], Arafat’ta, Müzdelife’de, Muvâcehe’de bulunması ya da Kadir Gecesi, cuma günü birlerin bin olduğu eşref saatlerini [[idrak|idrak]] etmesi Cenâb-ı Hak’tan gelecek olan vâridâtı yakalamak adına çok büyük bir ehemmiyet arz ediyorsa, aynen öyle de kalbin yumuşadığı, **istiğrak**, [[kalak|kalak]], **heyman** gibi hâllerin yaşandığı anlar da Hak’tan gelecek [[tecelli_avi|tecellîleri avlama]] ve dergâh-ı ilâhîden talepte bulunma hesabına büyük bir önem taşır.”((M. Fethullah Gülen, //Cemre Beklentisi (Kırık Testi-10)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 137.)) * “... [[insan|insan]] kendini terk edince her şeyde Cenâb-ı Hakk’ın tecellilerini görmeye başlıyor; başlıyor ve ciddi bir **istiğrak**, bir [[heyman|heyman]], bir [[kalak|kalak]] [[hal|hâliyle]] kendinden geçiyor ve o derya içinde eriyip yok oluyor. ‘Sen tecellî eylemezsin, perdede ben var iken / Şart-ı izhâr-ı vücudundur adîm olmak bana...’ (Gavsî) beytinde ifade edildiği gibi, [[insan|insan]] hakiki vücut karşısında kendi vücudunu erittiğinde, hakka’l-yakîn ufkuna kapı aralamaya başlıyor. Vâkıa, bu anlamda bir [[hakkal_yakin|hakka’l-yakîn]] mertebesi [[dunya|dünyada]] [[kemal|kemâl]] ile [[insan|insana]] müyesser olur mu, bilemiyoruz. Bu hususta İmam Rabbânî Hazretleri, Mektubat’ının bir yerinde bunun mümkün olmadığını söylerken, bir başka yerde ise belli ölçüde müyesser olabileceğini ifade eder. Bu iki mütalâayı beraber değerlendirdiğimizde denilebilir ki, [[hakkal_yakin|hakka’l-yakînin]] gölgesi belki [[dunya|dünyada]] müyesser olabilir ancak asıl [[hakikat|hakikati]] [[ahiret|ahirette]] zuhur edecektir. Zira kudret-i ilâhiyenin, [[hikmet|hikmetinin]] önünde tecellî ettiği yerde, [[hakikat|hakka’l-yakîn]] de [[hakikat|hakikatiyle]] zuhur edecek ve [[insan|insan]] kendi ufkuna göre o [[hakikat|hakikati]] bütün buutlarıyla duyup yaşayacaktır.”((M. Fethullah Gülen, //Yolun Kaderi (Kırık Testi-15)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2016, s. 157.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[cem|Cem]] * [[dehset|Dehşet]] * [[gaybet|Gaybet]] * [[heyman|Heyman]] * [[kalak|Kalak]] ===== Dipnotlar =====