====== İtikat ====== * “Kalben tasdik ederek inanma.”(([[http://www.lugatim.com/s/azim|“İtikat”, Kubbealtı Lugatı]].)) * “[[hak|Hak]] ve [[batil|batıl]], **itikat** olunan şeyler (mu’tekadat) hakkında kullanılır.”((Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, //Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü//, tercüme ve şerh: Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 141.)) * “[[ilim|İlim]], vâkıa uygun olan kesin **itikattır**.”((A.g.e. s. 156.)) * “[[ahiret|Âhireti]] tasdik eden, fakat sefâhet ve [[dalalet|dalâlette]] gidenlere bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrit içinde bir haps-i münferid, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve **itikat** ettiği ve inandığı gibi hareket etmediği için öyle muamele görecek.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 151.)) * “Dimağda merâtib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir. * Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra [[izan|iz’an]] oluyor, sonra gelir iltizam, sonra **itikat** gelir. * **İtikadın** başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir hâlet: Salâbet **itikattan**, * Taassub iltizamdan, imtisâl [[izan|iz’andan]], tasdikten iltizam, taakkulde bîtaraf, bîbehre tasavvurda. * Tahayyülde safsata hâsıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir. [[batil|Bâtıl]] şeyleri güzel tasvir etmek, her demde sâfi olan zihinleri cerhdir, hem idlâli.”((A.g.e. s. 769.)) * “Âl-i Beyt’in efrâdı ise, **itikat** ve [[iman|îmân]] hususunda sâirlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyet’e [[fitrat|fıtraten]], neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık zayıf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet [[hakikat|hakikatli]], gayet şanlı, bütün silsile-i ecdâdı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını fedâ ettikleri bir [[hakikat|hakikate]] taraftarlık, ne kadar esaslı ve [[fitrat|fıtrî]] olduğunu bilbedâhe hisseden bir zât, hiç taraftarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle [[din|Din]]-i [[islam|İslâm]] lehinde ednâ bir emâreyi, kuvvetli bir [[burhan|bürhân]] gibi kabul eder. Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir bürhân ile sonra iltizam eder.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 27.)) * “Kötü hasletler, bâtıl **itikatlar**, günahlar, bid’alar; mânevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.”((A.g.e. s. 383.)) * “... tevhid-i [[iman|imanî]], elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i **itikat** dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 298.)) * “[[hakikat|Hakâik-i]] [[islam|İslâmiye’ye]] zıddiyet gösterip mübâreze eden küfrün mahiyeti; bir inkârdır, bir cehildir, bir nefiydir. Sureten isbat ve vücudî görülse de manası [[adem|ademdir]], nefiydir. [[iman|İman]] ise [[ilim|ilimdir]], vücudîdir, isbattır, hükümdür. Her bir menfî meselesi dahi, bir müsbet [[hakikat|hakikatin]] unvanı ve perdesidir. Eğer [[iman|imana]] karşı mübâreze eden ehl-i [[kufur|küfür]], gayet müşkülât ile menfî **itikatlarını** kabul-ü [[adem|adem]] ve tasdik-i [[adem|adem]] suretinde isbat ve kabul etmeye çalışsalar; o [[kufur|küfür]], bir cihette yanlış bir [[ilim|ilim]] ve hata bir hüküm sayılabilir. Yoksa, irtikâbı çok kolay olan yalnız adem-i kabul ve inkâr ve adem-i tasdik ise cehl-i mutlaktır, hükümsüzlüktür. * Elhâsıl, **itikad**-ı küfriye iki kısımdır: * Birisi: Hakâik-i İslâmiye’ye bakmıyor. Kendine mahsus yanlış bir tasdik ve bâtıl bir **itikat** ve hata bir kabuldür ve zâlim bir hükümdür. Bu kısım bahsimizden hariçtir. O bize karışmaz, biz de ona karışmayız. * İkincisi: Hakâik-i imaniyeye karşı çıkar, muâraza eder. Bu dahi iki kısımdır: * Birisi: Adem-i kabuldür. Yalnız isbatı tasdik etmemektir. Bu ise bir cehildir, bir hükümsüzlüktür ve kolaydır. Bu da bahsimizden hariçtir. * İkincisi: Kabul-ü ademdir. Kalben, [[adem|ademini]] tasdik etmektir. Bu kısım ise bir hükümdür, bir **itikattır**, bir iltizamdır. Hem iltizamı için nefyini isbat etmeye mecburdur.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Şuâlar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 92.)) * “İ’lem Eyyühe’l-Aziz! [[dua|Dualar]], tevhid ve [[ibadet|ibadetin]] esrarına numûnedir. Tevhid ve [[ibadet|ibadette]] lâzım olduğu gibi, [[dua|dua]] eden kimse de kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini ‘Cenâb-ı Hak işitir.’ deyip Kâdir olduğuna itikat etmelidir. Bu **itikat**, [[allah|Allah’ın]] her şeyi bilir ve her şeye kâdir olduğunu istilzam eder.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 76.)) * “Ehl-i şuhûd dediğimizden maksat, evliyaullahtır. Zira velâyet sahibi, avâmın **itikat** ettiği şeyleri gözle müşahede ediyor.”((A.g.e. s. 207.)) * “Muhakkikîn-i sofiye, Vâcibü’l-vücûd’a o kadar hasr-ı nazar etmiş ve müstağrak olmuş ve ehemmiyet vermişler ki O’nun hesabına [[kainat|kâinatın]] vücudunu inkâr etmişler. Hükemâ ve zayıfü’l-**itikat** olanlar, maddeye o kadar hasr-ı nazar etmişler ve müstağrak olmuşlar ki fehm-i ulûhiyetten uzaklaştılar. Ve o derece maddeye kıymet verdiler ki her şeyi maddede görmek hatta ulûhiyeti onda mezcetmek, hatta [[kainat|kâinat]] hesabına ulûhiyetten istiğna etmek derecede tarîk-i müteassifeye girmişlerdir.”((A.g.e. s. 238.)) * “... vehim **itikat** tarikiyle olmazsa da, vesvese cihetiyle bazen müminlere musallat oluyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Muhâkemât//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 94.)) * “Acaba [[kainat|kâinatın]] ehemmiyetli netice-i hilkati ve zeminin halifesi ve zihayatların istidatça en cemiyetli ve yükseği olan nev-i beşerin en müstakîmleri, en sâdık ve musaddak mürşidleri ve kemâlâtta reisleri olan mezkûr o dört tâifenin [[icma|icmâ]] ve ittifakla [[iman|iman]] edip haber verdikleri ve kâinatı bütün mevcudatıyla delil gösterip [[hakkal_yakin|hakkalyakîn]], [[aynel_yakin|aynelyakîn]], [[ilmel_yakin|ilmelyakîn]] **itikat** ettikleri ve sarsılmaz kanaat getirdikleri bir [[hakikat|hakikati]] tanımayan ve inkâr eden, hadsiz bir cinâyet ve nihayetsiz bir azaba müstehak olmaz mı?”((A.g.e. s. 605.)) * “... münafık **itikatsızdır**, kalbsizdir ve vicdansızdır, Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) aleyhindedir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Emirdağ Lâhikası//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 72–73.)) * “Şuhûdun [[surur|sürûrudur]] ki; [[ilim|ilimden]] mârifete yükselen sâlikin, [[ibadet|ibadet]] ü taatı, kalbî muamelesi, ruhî irtibatı sayesinde bedenî hayatını, ihtiyar ve [[irade|iradesini]], ilâhî meşîet bahr-i muhiti içinde bütün bütün mütelâşî ve yok sayarak, Rabb’in irade ve ihtiyarıyla yeni bir varlığa ermesi ufkunda tecellî eden bir sürûrdur ve [[insan|insanın]] uhrevî buudunun öne çıkması, **itikat** dairesinin [[esbab|sebepler]] âlemine galebe çalması ve hâdiselerin öteler dalga boyu hususiyetleriyle duyulup hissedilmesinden ibaret sayılmıştır. Siz isterseniz buna ‘[[fena_fillah|fenâ fillâh]]’ da diyebilirsiniz...”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 300.)) * “Vifak ve ittifakın temini için insanlardan iradelerinin hakkını vermeleri istenmektedir. Şüphesiz, ‘hissî kardeşlik’ de önemli bir esastır; ancak yeterli değildir. Uhuvvet ve ittifak mevzuu hissîlikten daha çok aklî, mantıkî ve iradîdir; gerçekleşmesi için de karar, [[azim|azim]] ve [[gayret|gayret]] gereklidir. Mü’minlerin anlaşıp birleşmelerinde ve birbirlerini sevmelerinde esas olan, hissîlikten öte, duygu, düşünce, inanç ve **itikat** birliğinin, içtimaî mutabakatı iktiza etmesine bağlı [[mantiki_kardeslik|mantıkî kardeşliktir]].”((M. Fethullah Gülen, //Kalb İbresi, (Kırık Testi-9)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 87–88.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[iman|İman]] ===== Dipnotlar =====