====== Kader ====== * [[allah|Allah’ın]] ezelî ilmiyle bütün yaratılışı takdir etmesi. * “**Kader**, sonsuz [[ilim|ilme]] sahip, geçmiş, hâl ve geleceği bir nokta gibi görüp bilen ve esasen Kendisi için geçmiş, hâl ve gelecek diye hiçbir şey mevzuubahis olmayan Cenâb-ı Hakk’ın mikro âlemden makro âleme, zerrelerden sistemlere ve gelecekteki bütün hayatıyla normo âlem [[insan|insana]] kadar en küçükten en büyüğe, bütün [[kainat|kâinatı]] ilmî planda, ilmî vücudlarıyla planlayıp programlaması, tayin, tesbit, tasnif, takdir etmesi ve bütün bunları tasarı ve ilmî plandan alıp, irade, kudret ve meşîet planına geçirmesi, haricî ve varlık âleminde göstermesi adına olup bitecek her şeyi daha olmadan evvel İmam-ı Mübîn’de tesbit ve takdir etmesidir.”((M. Fethullah Gülen, //Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 15.)) * Bizim [[irade|irademiz]], zatında kıymet ve ağırlığı olmayan bir şey olsa bile, işlerimizi yaratacak olan Allah, bu plan üzerine yaratacağı için, biz bu yaratılacak şeye sebebiyet vermekteyiz. Yaratılmasına sebep olduğumuz ameller ‘hasenat’ nevinden ise mükâfat kazanırız; yok eğer ‘seyyiat’ türünden ise cezaya çarptırılırız. Görülüyor ki, çok mühim ve büyük neticeler hep bu farazî, nazarî ve şart-ı âdi olan [[irade|irade]] üzerinde dönüp durmaktadır. Öyle ise mutlak cebir yoktur; ancak şartlı cebir vardır. Yaratan Allah’tır; ama insanın [[irade|iradesini]] Kendi yaratmasına âdi bir şart yapmıştır. İnsan bu noktada iyi düşünmeli ve **kader** ile [[irade|irade]] arasındaki dengeyi korumalıdır.”((M. Fethullah Gülen, //Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 32–33.)) * “**Kader**, mü’mini yürüyeceği yoldan alıkoyan bir husus olmaktan daha çok hakkımızda yapılan ilâhî takdirden ibarettir. Bu çerçevede bize düşen, ona inanmak ve [[teslim|teslim]] olmaktır. Bu inanç ve [[teslimiyet|teslimiyet]] içinde, meselâ, Hz. Osman, Hz. Ali ve İskilipli Âtıf Hoca, başlarına geleceği bilmelerine rağmen, varacakları hedefe tam bir tevekkülle ve fütursuzca yürümüşlerdir.”((M. Fethullah Gülen, //Fasıldan Fasıla-2//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 86.)) * “Bir mübtedinin, [[akil|aklından]] dolayı Mutezile’ye kayması nasıl tabiî ise, bir müntehinin de eşyanın hakikî yüzüne vâkıf olmasından dolayı cebr-i mutavassıt olması aynı ölçüde tabiî ve fıtrîdir. Ama cebr-i mutavassıt veya Mutezile’yi değil, İmam Mâturidî’nin orta yolunu esas almak gerekir. Evet, [[allah|Allah]] **kader** planında geleceği belirlerken, o [[muhit|muhit]] [[ilim|ilmiyle]] her şeyi sizin beden ve [[ruh|ruh]] kalıbınıza göre biçip diker. Sizin [[irade|iradenizle]] birlikte meşîet-i ilâhiye böylece taalluk eder. [[ayan-i_sabite|Âyân-ı sâbiteye]] hiçbir kimsenin ufku ulaşamaz. Oraya, yani o ilm-i ilâhîyi müşâhedeye, ancak Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm ulaşabilir.”((M. Fethullah Gülen, //Sohbet-i Cânan (Kırık Testi-2)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 65.)) * “**Kader** ve [[cuzi_ihtiyar|cüz-ü ihtiyârî]], [[islam|İslâmiyet’in]] ve [[iman|îmânın]] nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir îmânın cüz’lerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir. Yâni mümin her şeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenâb-ı Hakk’a vere vere, tâ nihayette teklif ve mesuliyetten kurtulmamak için ‘cüz-ü ihtiyârî’ önüne çıkıyor. Ona: ‘Mesul ve mükellefsin’ der. Sonra, ondan sudûr eden iyilikler ve kemâlât ile mağrur olmamak için, **kader** karşısına geliyor. Der: ‘Haddini bil, yapan sen değilsin.’ * Evet, **kader**; [[cuzi_ihtiyar|cüz-ü ihtiyârî]], [[iman|îmân]] ve [[islam|İslâmiyet’in]] nihayet merâtibinde.. Kader, nefsi gururdan ve [[cuzi_ihtiyar|cüz-ü ihtiyârî]], adem-i mesuliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i îmâniyeye girmişler. Yoksa, mütemerrit nüfus-u emmârenin işledikleri seyyiâtının mesuliyetinden kendilerini kurtarmak için **kader**e yapışmak ve onlara in’am olunan mehâsinle iftihar etmek, gururlanmak, cüz-ü ihtiyârîye istinad etmek; bütün bütün sırr-ı **kadere** ve hikmet-i [[cuzi_ihtiyar|cüz-ü ihtiyâriyeye]] zıt bir harekete sebebiyet veren ilmî meseleler değildir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 503.)) * “... bir çekirdekte, hem bedihî olarak, irâde ve evâmir-i tekviniyenin unvanı olan [[kitab-i_mubin|Kitab-ı Mübîn’den]] haber veren ve işaret eden, hem nazarî olarak emir ve ilm-i ilâhînin bir unvanı olan [[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn’den]] haber veren ve remzeden iki **kader** tecellisi var: * Bedihî **kader** ise, o çekirdeğin tazammun ettiği ağacın, maddî keyfiyat ve vaziyetleri ve heyetleridir ki, sonra göz ile görünecek. * Nazarî ise, o çekirdekte, ondan halkolunacak ağacın müddet-i [[hayat|hayatındaki]] geçireceği tavırlar, vaziyetler, şekiller, hareketler, tesbihâtlardır ki, tarihçe-i hayat namıyla tâbir edilen vakit-bevakit değişen tavırlar, vaziyetler, şekiller, fiiller; o ağacın dalları, yaprakları gibi intizâmlı birer **kaderî** miktarı vardır. Madem en âdi ve basit eşyada böyle **kaderin** tecellisi var. Elbette umum eşyanın vücûdundan evvel yazılı olduğunu ifade eder ve az bir dikkatle anlaşılır. * Şimdi, vücûdundan sonra her şeyin sergüzeşt-i [[hayat|hayatı]] yazıldığına delil ise; âlemde [[kitab-i_mubin|Kitab-ı Mübîn]] ve [[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn’den]] haber veren bütün meyveler ve levh-i mahfuzdan haber veren ve işaret eden insandaki bütün kuvve-i hâfızalar birer şahittir, birer emâredir.”((A.g.e. s. 511.)) * “Madem en basit ve en aşağı derece-i [[hayat|hayat]] olan nebâtat hayatı, bu derece **kaderin** nizamına tabidir. Elbette en yüksek derece-i hayat olan hayat-ı insâniye, bütün teferruatıyla **kaderin** mikyasıyla çizilmiştir ve kalemiyle yazılıyor. Evet nasıl katreler, buluttan haber verir; reşhalar, su menbaını gösterir; senetler, cüzdanlar, bir defter-i kebirin vücûduna işaret ederler... Öyle de; Şu meşhudumuz olan, zîhayatlardaki intizâm-ı maddî olan bedihî **kader** ve intizâm-ı mânevî ve hayatî olan nazarî **kaderin** reşhaları, katreleri, senetleri, cüzdanları hükmünde olan meyveler, nutfeler, tohumlar, çekirdekler, sûretler, şekiller; bilbedâhe ‘[[kitab-i_mubin|Kitab-ı Mübîn]]’ denilen irâde ve evâmir-i tekviniyenin defterini ve ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’ denilen ilm-i ilâhînin bir divanı olan levh-i mahfuzu gösterir.”((A.g.e. s. 511–512.)) * “Kur’ân-ı Hakîm’de ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübin]]’ ve ‘[[kitab-i_mubin|Kitab-ı Mübîn]]’, mükerrer yerlerde zikredilmiştir. Ehl-i tefsir, ‘İkisi birdir.’; bir kısmı, ‘Ayrı ayrıdır.’ demişler. Hakikatlerine dair beyanatları muhteliftir. Hülâsa: ‘İlm-i ilâhînin unvanlarıdır.’ demişler. Fakat Kur’ân’ın feyzi ile şöyle kanaatim gelmiş ki: * ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübin]]’, [[ilim|ilim]] ve emr-i ilâhînin bir nev’ine bir unvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade [[alem-i_gayb|âlem-i gayba]] bakıyor. Yâni, zaman-ı hâlden ziyade mâzi ve müstakbele nazar eder. Yâni, her şeyin vücûd-u zâhirîsinden ziyade aslına, nesline ve köklerine ve tohumlarına bakar. **Kader**-i ilâhînin bir defteridir. Şu defterin vücûdu, Yirmi Altıncı Söz’de, hem Onuncu Söz’ün hâşiyesinde isbat edilmiştir. * Evet şu ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’, bir nevi [[ilim|ilim]] ve emr-i ilâhînin bir unvanıdır. Yâni, eşyanın mebâdileri ve kökleri ve asılları, kemâl-i intizam ile eşyanın vücûdlarını gayet sanatkârane intâc etmesi cihetiyle elbette desâtir-i ilm-i ilâhînin bir defteri ile tanzim edildiğini gösteriyor ve eşyanın neticeleri, nesilleri, tohumları; ileride gelecek mevcudatın programlarını, fihristelerini tazammun ettiklerinden elbette evâmir-i ilâhiyenin bir küçük mecmuası olduğunu bildiriyorlar. Meselâ: Bir çekirdek bütün ağacın teşkilâtını tanzim edecek olan programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tayin eden o evâmir-i tekviniyenin küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilir. * Elhâsıl: ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’, mâzi ve müstakbelin ve [[alem-i_gayb|âlem-i gaybın]] etrafında dal budak salan şecere-i hilkatin bir programı, bir fihristesi hükmündedir. Şu mânâdaki ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’, **Kader**-i ilâhînin bir defteri, bir mecmua-yı desatiridir. O desatirin imlâsı ile ve hükmü ile zerrât, vücûd-u eşyadaki hidemâtına ve harekâtına sevk edilir. * Amma ‘[[kitab-i_mubin|Kitab-ı Mübin]]’ ise, âlem-i gaybdan ziyade, âlem-i şehâdete bakar. Yâni, mâzi ve müstakbelden ziyade, zaman-ı hâzıra nazar eder ve [[ilim|ilim]] ve emirden ziyade, kudret ve irâde-i ilâhiyenin bir unvanı, bir defteri, bir kitabıdır. ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’ **kader** defteri ise, ‘[[kitab-i_mubin|Kitab-ı Mübîn]]’ kudret defteridir. Yâni: Her şey vücûdunda, [[mahiyet|mahiyetinde]] ve sıfât ve şuûnâtında kemâl-i sanat ve intizamları gösteriyor ki; bir kudret-i kâmilenin desâtiri ile ve bir irâde-i nâfizenin kavanini ile vücûd giydiriliyor. Sûretleri tayin, teşhis edilip; birer miktar-ı muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor. Demek o kudret ve irâdenin küllî ve umumî bir mecmua-yı kavanini, bir defter-i ekberi vardır ki; her bir şeyin hususî vücûdları ve mahsus suretleri ona göre biçilir, dikilir, giydirilir. İşte şu defterin vücûdu ‘[[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn]]’ gibi **kader** ve [[cuzi_ihtiyar|cüz-ü ihtiyârî]] mesâilinde isbat edilmiştir. Ehl-i [[gaflet|gaflet]] ve [[dalalet|dalâlet]] ve [[felsefe|felsefenin]] ahmaklığına bak ki: Kudret-i fâtıra’nın o levh-i mahfuzunu ve [[hikmet|hikmet]] ve irâde-i rabbâniyenin o basîrâne kitabının eşyadaki [[cilve|cilvesini]], aksini, misâlini hissetmişler. Hâşâ, ‘tabiat’ nâmıyla tesmiye etmişler, körletmişler. İşte [[imam-i_mubin|İmâm-ı Mübîn’in]] imlâsı ile, yâni **kaderin** hükmüyle ve düsturu ile kudret-i ilâhiye, îcad-ı eşyada her biri birer [[ayet|âyet]] olan silsile-i mevcudatı, ‘[[levh-i_mahv_ve_ispat|levh-i mahv, isbat]]’ denilen zamanın sayfa-yı misâliyesinde yazıyor, îcadediyor, zerrâtı tahrik ediyor. Demek harekât-ı zerrât; o kitabetten, o istinsahtan; mevcudat [[alem-i_gayb|âlem-i gayptan]] [[alem-i_sehadet|âlem-i şehâdete]] ve [[ilim|ilimden]] kudrete geçmelerinde bir ihtizazdır, bir harekâttır.” ((A.g.e. s. 597.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[alem-i_gayb|Âlem-i Gayb]] * [[ayan-ı_sabite|Âyân-ı Sâbite]] * [[cuzi_ihtiyar|Cüz’î İhtiyar]] * [[imam-i_mubin|İmam-ı Mübîn]] * [[levh-i_mahfuz|Levh-i Mahfûz]] * [[irade|İrade]] ===== Dipnotlar =====