====== Kör Hissiyat ====== * “Belki ehl-i hidâyet, hak ve hakikatin te’siriyle, nefsin **kör hissiyâtına** kapılmayarak, kalbin ve aklın dûr-endişâne temâyülâtına tâbi olmakla beraber, istikameti ve [[ihlas|ihlâsı]] muhâfaza edemediklerinden, o yüksek makamı muhâfaza edemeyip ihtilâfa düşüyorlar. Ehl-i [[dalalet|dalâlet]] ise, nefsin ve hevânın tesiriyle, kör ve âkıbeti görmeyen ve bir dirhem hâzır lezzeti bir batman ilerideki lezzete tercih eden hissiyâtın muktaziyâtıyla, birbirine samimî olarak, muaccel bir menfaat ve hâzır bir lezzet için şiddetli ittifâk ediyorlar. Evet dünyevî ve hâzır lezzet ve menfaat etrafında aşağı, kalbsiz nefis-perestler samimî ittifâk ve ittihâd ediyorlar.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 191.)) * “Ehlullah, Cenâb-ı Hakk’a [[vasil|vâsıl]] olmak ve dünyanın azîm mânevî tehlikelerinden kurtulmak ve saâdet-i ebediyeyi temin etmek için, iki esası ihtiyaren takip etmişler: * Birisi: Râbıta-yı [[olum|mevttir]]. Yani, dünya fânî olduğu gibi, kendisi de içinde vazifedar fânî bir misafir olduğunu düşünmekle, hayat-ı ebedîsine o sûretle çalışmışlar. * İkincisi: [[nefs-i_emmare|Nefs-i emmârenin]] ve **kör hissiyâtın** tehlikelerinden kurtulmak için, çileler ile, riyâzetlerle [[nefs-i_emmare|nefs-i emmârenin]] öldürülmesine çalışmışlar.”((A.g.e. s. 269.)) * “Bir zaman, [[evliya|evliya]]-yı azîmeden, [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâresinden]] kurtulanlardan birkaç zâttan, şiddetli [[mucahede|mücahede]]-i nefsiyeler ve [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâreden]] şekvâlarını gördüm. Çok [[hayret|hayret]] ediyordum. Hayli zaman sonra, [[nefs-i_emmare|nefs-i emmârenin]] kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve [[heves|heves]] ve damar ve âsâb, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve [[nefs-i_emmare|nefs-i emmârenin]] son tahassungâhı bulunan ve [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâreyi]] tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi âhir ömre kadar devam ettiren bir mânevî [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâreyi]] gördüm. Ve anladım ki o mübârek zâtlar, hakikî [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâreden]] değil, belki mecazî bir [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâreden]] şekvâ etmişler. Sonra gördüm ki İmam Rabbânî dahi bu mecazî [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâreden]] haber veriyor. Bu ikinci [[nefs-i_emmare|nefs-i emmârede]] şuursuz **kör hissiyat** bulunduğu için, [[akil|akıl]] ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki onlarla ıslah olsun ve kusurunu anlasın. Yalnız tokatlar ve elemlerle nefret edip, veya tam bir fedailiğe her hissini maksadına feda etsin. Ve Risale-i Nur’un erkânları gibi, her şeyini, enâniyetini bıraksın. Bu acîb asırda dehşetli bir aşılamak ve şırıngayla hem hakikî, hem mecazî iki [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâre]] ittifak edip öyle seyyiâta, öyle günahlara severek giriyor. Kâinatı hiddete getiriyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Kastamonu Lâhikası//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 199–200.)) * “Dünyanın yüz bahçesi, fâni olmak haysiyetiyle, âhiretin bâki olan bir ağacına mukabil gelemez. Hâlbuki, hazır lezzete meftun **kör hissiyât-ı insaniye**, fâni, hazır bir meyveyi; bâki, uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâre]] bu hâlet-i fıtriyeden istifade etmemek için Risale-i Nur şâkirtleri ezvâk-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı mâneviyeyi dünyada aramıyorlar.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Emirdağ Lâhikası//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 81.)) * “Ey nefsim! Yetmiş üç sene, yüzde doksan adamdan ziyade zevklerden hisseni almışsın. Daha hakkın kalmadı... Sen, âni ve fâni zevklerin bekasını arıyorsun. Onun için, onun zevaliyle ağlamaya başlıyorsun. **Kör hissiyatınla** bu yanlışının tam tokadını yersin. Bir dakika gülmeye bedel on saat ağlıyorsun.”((A.g.e. s. 188.)) * “Başım üstündeki sizce mâlûm levha nefsimi tam susturduğu halde, bu gece [[nefs-i_emmare|nefs-i emmârenin]] silâhını daha musırrane istimal eden **kör hissiyatım**, damarlarıma tam dokundurup, tesemmüm ve [[hastalik|hastalıktan]] gelen ziyade teessür ve hassasiyet ve şeytandan gelen ilkaat ve fıtrî hubb-u hayattan gelen acip bir hâletle, o ikinci [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâre]] hükmünde olan **kör hissiyat**, benim vefat ihtimalinden şiddetli bir meyusiyet ve teellüm ve kuvvetli bir [[hirs|hırs]] ve zevk ve lezzetle kalb ve ruhuma tam ilişti. ‘Niçin istirahat-i hayatına çalışmıyorsun, belki reddediyorsun? Ve gayet zevkli ve mâsumâne lezzetli bir hayat ve bir ömür kendine Nur dairesinde aramıyorsun ve ölmeye karar verip razı oluyorsun?’ dedi ve dediler. Birden gayet kuvvetli iki hakikat, o ikinci [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâreyi]] şeytanla beraber susturdu.”((A.g.e. s. 189.)) * “... ey **kör hissiyatın** içine giren [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâre]]! Bu âdi şahsiyetimin ve bir çekirdek kadar ehemmiyeti olmayan istidadımın yüz derece fevkinde ve sırf bir inâyet-i rabbâniye olarak bu karanlıklı ve çok hastalıklı asırda Kur’ân’ın eczahane-i kudsiyesinden çıkan ve rahmet-i ilâhiye ile elimize verilen Risale-i Nur’daki hakikatlere o şahıs masdar ve menba ve medar olamaz.”((A.g.e. s. 190.)) * “Ey nefis! Ey zevke müptelâ bedbaht **kör hissiyat**! Binler dünyevî zevki alsan, şu vaziyette yine bozulur; o zevk ayn-ı elem olur. Madem yüzde doksan mâzideki ahbab âdetâ –güya– beni [[berzah|berzaha]] çağırıyorlar. Bu hazır zamandaki on dosttan ben kaçmaya mecbur oluyorum. Elbette bu [[ihtiyarlik|ihtiyarlık]] ve yalnızlık hayata, [[berzah|berzah]] hayat-ı mâneviyesi bin derece müreccahtır, diye bu iki hakikatle, hadsiz şükürler olsun, o ikinci [[nefs-i_emmare|nefs-i emmâre]] tam susturuldu, kalb ve ruhtan gelen zevke razı oldu. Şeytan dahi sustu, hattâ damarlarımdaki maddî hastalık da gayet hafifleşti.”((A.g.e. s. 190.)) * “Evet, يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى اْلاٰخِرَةِ âyetinin((“… bile bile dünyayı âhirete tercih ederler.” (İbrahim, 14/3).)) sırr-ı işarîsiyle, âhireti bildikleri ve [[iman|iman]] ettikleri hâlde dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti görmeyen **kör hissiyatın** hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sikke-i Tasdik-i Gaybî//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 178.)) * “... insanın fiilleri kalbin, hissin temayülâtından çıkar. O temayülât, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, [[iman|iman]] nuru ile harekete gelir. [[hayir|Hayır]] ise yapar, şer ise kendini çekmeye çalışır. Daha **kör hisler** onu yanlış yola sevk edip mağlûp etmez.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Hutbe-i Şamiye//, İstanbul: Envar Neşriyat, 2005, s. 36.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[nefs-i_emmare|Nefs-i Emmâre]] ===== Diğer Diller ===== * [[https://hizmetpedia.org/doku.php?id=blind_sensations|English]] ===== Dipnotlar =====