====== Külliyet ====== * “Acaba, maddeden mücerred ve muallâ.. ve tahdid-i kayıt ve zulmet-i kesâfetten münezzeh ve müberrâ.. ve şu umum envâr ve bütün nûrâniyât, O’nun envâr-ı kudsiye-i esmâsının bir kesif zılâli.. ve umum vücut ve bütün [[hayat|hayat]] ve [[alem-i_ervah|âlem-i ervâh]] ve [[alem-i_misal|âlem-i misâl]], nim-şeffaf bir ayna-yı cemâli, ve sıfâtı muhîta ve şuûnâtı külliye olan bir Zât-ı Akdes’in irâde-i külliye ve kudret-i mutlaka ve ilm-i muhîtle tecelli-i sıfâtı ve cilve-i ef’âli içindeki teveccüh-i [[ehadiyet|ehadiyetinden]] hangi şey saklanabilir, hangi iş ağır gelebilir, hangi şey gizlenebilir, hangi fert uzak kalabilir, hangi şahıs **külliyet** kesbetmeden O’na yanaşabilir?”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 208.)) * “Ruh [[hayat|zîhayat]], zîşuur, nuranî, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi’, hakikatdar, **külliyet** kesbetmeğe müstaid bir [[kanun|kanun]]-u emrîdir.”((A.g.e. s. 564.)) * “Şems-i Ezel ve Ebed olan Zât-ı Zülcelâl her şeye her şeyden daha yakın olduğu hâlde; her şey ondan nihayetsiz uzaktır. Yalnız bütün mevcudatı kat’ edip, [[cuziyet|cüz’iyetten]] çıkıp, **külliyetin** merâtibinde gitgide binler hicâblardan geçip, tâ bütün mevcudata muhît bir ismine yanaşır, ondan daha ileride çok merâtibi kat’eder. Sonra bir nevi kurbiyete müşerref olur.”((A.g.e. s. 619–620.)) * “... [[iman|îmân]], geçmiş ve gelecek zamana nüfuz edemeyen o [[cuzi_ihtiyar|cüz-ü ihtiyarînin]] dizginini cismin elinden alıp, kalbe ve rûha teslim eder. [[ruh|Rûh]] ve [[kalb|kalbin]] dâire-i [[hayat|hayatı]] ise, cisim gibi hazır zamana münhasır olmadığından, pek çok seneler mâziden, pek çok seneler istikbâlden dâire-i hayatına dâhil olduğundan; o [[cuzi_ihtiyar|cüz-ü ihtiyarî]], [[cuziyet|cüz’iyetten]] çıkıp **külliyet** kesbeder. Zaman-ı mâzinin en derin derelerine kuvvet-i [[iman|îmân]] ile girebildiği ve hüzünlerin zulmetlerini def’ edebildiği gibi; nur-u [[iman|îmân]] ile istikbâlin en uzak dağlarına kadar çıkar, korkuları izâle eder.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 283.)) * “Her müminin [[namaz|namazı]], onun bir nevi miracı hükmündedir. Ve o [[huzur|huzura]] lâyık olan kelimeler ise, Mirac-ı Ekber-i Muhammed’de (aleyhissalâtü vesselâm) söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin [[mana|manaları]] **cüz’iyetten** külliyete çıkar ve o kudsî ve ihatalı [[mana|manalar]] tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teâli edip genişlenir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Şuâlar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 82–83.)) * “Hazreti Zât’a ait tecellî, **külliyet** ve asliyet planında bütün varlığın vücud-u ilmîden, haricî vücud ufkuna ulaşmasının ‘ille-i gaiye’si kabul edilen Hz. Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa’ya has tecellî-i ulûhiyet ve rubûbiyet –ki ümmeti de bu tecellîyi [[cuziyet|cüz’iyet]] ve zılliyet ölçüsünde paylaşır–bir dağ vasıtasıyla Hz. Musa’ya mahsus sırf tecellî-i rubûbiyet bu tecellî-i âzamın kemmiyetsiz-keyfiyetsiz bir buudunu teşkil etmektedir.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 314.)) * “Asliyet ve **külliyet** planında bu mazhariyetin ferd-i ferîdi olan zatın [[sohbet|sohbet]] ve [[musahabe|musâhabesi]], umumî [[fazilet|fazilette]] erişilmeyen öyle bir pâyedir ki, hiçbir kimse, hiçbir zaman, hiçbir [[seyr-u-suluk|seyr u sülûk]] helezonuyla kat’iyen o mertebeye ulaşamaz. Düşünün ki, أَوَّلُ مَا خَلَقَ اللهُ نُورِي ‘[[allah|Allah]]’ın haricî vucûd nokta-i nazarından varlık olarak en önce ortaya koyduğu, benim nurumdur.’((Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, 1/265 (Lafız farkıyla).)) diyen Hz. Mazhar-ı Nûru’l-Envâr’ın [[sohbet|sohbetiyle]] şereflenmiş o bahtiyar kimseler, hakkın en birinci tâlipleri, Hak yolunun en müştak sâlikleri, Allah [[riza|rızasınında]] en kusursuz müridleri oldukları hâlde, bu hususlardan herhangi biriyle değil de, [[sohbet|sohbet]] pâyesiyle öne çıkarılarak, bu güzide topluluğa, ‘musâhabe kahramanları’ mânâsına, ‘Ashab’ denmiştir.”((A.g.e. s. 416–417.)) * “[[itminan|İtminan]] mevhibesinin idrak edilme sınırlarını aşkın müntehâsını ‘nefs-i kâmile’ mertebesi teşkil eder. Dört bir yanda ilâhî tecellîlerin bütün mâsivâyı kendi rengine boyadığı, renklerin, şekillerin, keyfiyetlerin kendi çerçevelerinde silinip gittiği [[zevk|zevkî]] ve nazarî iç içe istihalelerin yaşandığı ve ‘seyr’in, ‘[[seyr_billah|seyr billah]]’ ufkunda sürdürüldüğü bu şâhika, vahdette [[kesret|kesretin]], [[kesret|kesrette]] de vahdetin yaşandığı ilâhî sırlara açık öyle bir zirveler zirvesidir ki, asalet ve **külliyet** planında orada sadece enbiyânın sesi-soluğu duyulur; zılliyet ve [[cuziyet|cüz’iyet]] dairesinde de dava-i nübüvvet vârislerinin.” ((A.g.e. s. 434.)) * “... [[insan|insanın]] zatı, Zât-ı Hakk’a, sıfatları da sıfât-ı sübhaniyeye dayandığı gibi, bunlardaki izafîlik ve sınırlılık ya da zılliyet ve [[cuziyet|cüz’iyet]] de tamamen, Cenâb-ı Hakk’ın evsâfındaki hakikîliğe, nâmütenâhîliğe, asliyet ve **külliyete** delâlet etmektedir veya delâlet etmek içindir.”((A.g.e. s. 467.)) * “[[ehadiyet|Ehadiyette]], ulûhiyet ve rahmâniyete bakan –bu bir itibara göre böyledir, bu mülâhazayı vahidiyet için düşünen mutemet [[insan|insanların]] sayısı da az değildir– bir ihata edilmezlik, bir nâkâbil-i idrak olma keyfiyeti söz konusudur. Evet insan, her zaman [[ehadiyet|ehadiyetle]] müfad celâlî tecellîyi kavrayamayabilir; zira onda, ulûhiyet ve rahmâniyet tecellî dalga boyunda bir **külliyet**, bir umumiyet ve dolayısıyla da göz kamaştıran ve görmeye mâni azamet ve [[izzet|izzetin]] kuşatıcılığı bahis mevzuudur.”((A.g.e. s. 538.)) * Kaza ve kader hâdisesinin [[alem-i_ceberut|ceberût âlemi]] ile hususî bir münasebeti vardır. Bu münasebet, kadere mevzû şahıslar plânındaki hâdiselerle de dolayısıyla alâkalıdır. [[alem-i_ceberut|Âlem-i ceberût]], hemen bütün [[esya_ve_hadiseler|eşya ve hâdiseler]] adına saf ve lâtif bir âlemdir. Bu itibarla da onun [[alem-i_mulk|âlem-i mülk]] ve [[alem-i_melekut|melekûta]] bir fâikiyeti vardır. Bu âlemde bütün varlık ve hâdiseler **külliyet** plânında bir vetire takip ederler; alttaki [[alem-i_melekut|melekût]] ve [[alem-i_mulk|mülk]] âlemlerinde ise, cüz’iyat ve teferruat dairesinde bir gelişme ve inkişaf gösterirler.”((A.g.e. s. 543.)) * “Her sıfatın, taalluk açısından bir hayli de cüz’iyâtı vardır. Bu cüz’iyât dahi değişik [[hayat|hayat]] mertebelerindeki varlıkların taayyün mertebeleri sayılırlar. **Külliyet** bir mânâda asliyet, [[cuziyet|cüz’iyet]] de zılliyet demektir. Taayyün mebdei küllî olanlar, bulundukları yörüngede asıl, cüz’î olanlar da onların izdüşümü mesabesindedir ve öncekilerin kademi altında sayılırlar. Zıllî bir mânâda asla ait hususiyetleri aksettirebilir ama o, kat’iyen asıl değildir.”((A.g.e. s. 772.)) * “[[kabe|Kâbe]], yeryüzünde [[sidretul_munteha|Sidretü’l-Müntehâ’nın]] izdüşümüdür. Yani onun, asliyete göre zılliyet, **külliyete** göre [[cuziyet|cüz’iyet]] ölçüsünde bir uzantısıdır.”((M. Fethullah Gülen, //Prizma-2//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 142.)) * “Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ifadesiyle vatanı korumak gayesiyle bir gün nöbet tutan biri, günlerce, aylarca [[ibadet|ibadet]] yapmış gibi sevap kazanır; keza bir saat [[tefekkur|tefekkür]] eden insan, yıllarca [[ibadet|ibadet]] etmiş gibi olur. Demek ki bu türlü dar bir zaman dilimi içinde veya hayatî önem taşıyan bir mekânda bir [[insan|insanın]] yapacağı bazı hususi, cüz’î, zıllî şeyler; [[cuziyet|cüz’iyetten]] çıkıp **külliyet** kesbediyor, zılliyetten çıkıp asliyete inkılap ediyor ve Cenâb-ı Hakk’ın katında aslı eda edilmiş gibi kabul ediliyor.”((M. Fethullah Gülen, //Kendi İklimimiz (Prizma-5)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 127.)) * “Nasıl ki dua **külliyet** kesbettiğinde kabul ediliyor. Aynen öyle de [[giybet|gıybet]] de **külliyet** kesbederek külli bir [[giybet|gıybet]] olduğunda, hak sahiplerinin tamamından helallik istenmeyince insanın o işin içinden sıyrılması mümkün değildir. Rabbim muhafaza buyursun, onca insanın vebalini alır, [[giybet|gıybet]] eden o şahsın sırtına yüklerler. Bu da, denilebilir ki, küfre denk bir günahtır.”((M. Fethullah Gülen, //Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 183.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[cuziyet|Cüz’iyet]] ===== Dipnotlar =====