====== Melekler ====== * “‘**Melek**’ kelimesinin etimolojik yapısını incelediğimizde, **meleklerin** vazifeleriyle bu kelimenin yapısı arasında çok ciddi bir münasebet görürüz. * **Melek** Arapça bir kelime olup ‘ELK’ kökünden gelir. ‘ELK’, atın ağzındaki gemi çiğnemesine denir. Aynı kökten gelen ‘Elûk’ ise ‘risalet’ manasınadır. Zira risalet de ancak ağızla, yani dille yerine getirilir. Buradaki risalet, umumi manada birini herhangi bir vazife ile bir yere gönderme demektir. Aynı fiil, mektup ve selam gönderme manasına da kullanılır. Ayrıca ‘Elûk’da ‘tebliğ’ manası da vardır. **Melek** kelimesinin, kelime yapısı olarak aslı **me’lek**’dir. Önce hemze ile lam birbiriyle yer değiştirmiş ve **mel’ek** olmuştur. Hemzedeki hareke de lâma geçince hemze sakin kalmış ve kelime melek şekline dönmüştür. ‘**Melek**’ hemzeli şekilde yazılabilirse de, ekseriyetle hemzesiz yazılmaya alışıldığından dile öyle yerleşmiştir. * Mutlak mânâda **melâike**, büyük âlemle küçük âlem arasında münasebet kuran, elçilik yapan, [[kalb|kalbimizi]] okşayan, ona itminan üfleyen, onu biçime koyan, Cenâb-ı Hak’tan gelen mesajları alıp âdeta regüle ederek kabul edilebilir hâle getiren çok mukaddes elçiler topluluğuna denir. Yüzleri öbür âleme yönelik ve daha çok öbür âlemin vazifelileri olan **melekler**, Cenâb-ı Hakk’ın her iki âlemdeki tasarruflarına nezaret eder ve onları alkışlarlar. * **Melekler**, sadece emirler âleminden olmayıp, nurdan kendilerine has cisimleri de vardır; fakat bu cisimleri latîf ve nuranîdir. Bu sebeple, hulûl ve nüfuz keyfiyetleri çok seri ve mükemmeldir. [[insan|İnsanın]] gözbebeği içinde yer alır, baktırır ve ona güzel şeyleri gösterirler. Peygamber ve velinin kalbine ayrı mânâ ile, bitkiler ve hayvanlar âlemine ayrı mânâlarla nüfuz ederler. * **Melekler**, ‘[[allah|Allah]]’ın kendilerine emrettiği şeylere isyan etmez ve ne ile emrolunuyorlarsa onu yerine getirirler.’ (Tahrim, 66/6) ve bu, sırf **meleklere** has bir keyfiyettir. [[insan|İnsan]] ise, asla **melek** gibi değildir. Onda sürekli iniş-çıkış ve zikzaklar söz konusudur. * Evet, [[insan|insan]], **meleküstü** bir mahiyet kazanabileceği gibi, akılsız, şuursuz mahlukatın altına da düşebilir. Oysaki **meleklerin** makamı sabittir. Nurdan yaratıldıkları için, [[insan|insan]] ve [[cinler|cinlerde]] olduğu gibi, onlarda kat’iyen isyan ve başkaldırma bahis mevzuu olamaz. * **Meleklerde** erkeklik ve dişilik de yoktur. Onların öfke, kin, gazap, kıskanma, haset gibi kötü duyguları bulunmadığı gibi, beşerî, cinnî arıza ve garîzalardan da müberradırlar. **Melekler** yemez, içmez, acıkmaz, susamaz ve yorulmak nedir bilmezler. Maaş ve ücretleri yoktur ama [[allah|Allah]] (celle celâluhu) namına işledikleri her emirde, latîf bir [[zevk|zevk]] ve hoş bir lezzet alırlar. Terakki ve rütbeleri olmamakla beraber, [[allah|Allah]]’a karşı [[ibadet|ibadetlerinde]], derecelerine göre derin bir [[feyiz|feyiz]] vardır. * Nurdan olduklarından, gıdalarına nur kâfidir. Nasıl insanlar su, hava, ışık ve değişik gıdalarla gıdalanır ve bunlardan lezzet alırlar, **melekler** de zikir, tesbih, hamd, [[ibadet|ibadet]], Cenâb-ı Hakk’a ait [[marifet|mârifet]] ve [[muhabbet|muhabbet]] nurlarıyla gıdalanır ve bunlardan engin bir lezzet alırlar. Hatta güzel kokular dahi, bir nevi onların gıdası sayılır. * Evet onlar, güzel kokudan zevk alır ve hoşlanırlar. Burada, selim [[fitrat|fıtratı]] en üst seviyede temsil eden Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) güzel kokudan hoşlanıp güzel koku süründüğünü de hatırlatıp geçelim.”((M. Fethullah Gülen, //Varlığın Metafizik Boyutu//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 141–143.)) * “**Melekler**, yaratılış itibarıyla da insandan farklıdırlar. Bu farklılık, onların çok geniş bir sahadaki mükellefiyetleriyle alâkalı bulunmaktadır. Yaratılışlarındaki bu duruluk ve nurluluk, onları daha nüfuzlu ve daha seyyal kılmaktadır. Bir anda pek çok [[ruh|ruha]] aksetme, pek çok göz tarafından görülme ve birken çokluk [[cilve|cilvesiyle]] tezahür etme gibi hususiyetlere mâlik bulunan **melâike**, Hz. Âişe’nin (radıyallâhu anhâ) naklettiği bir hadise göre, nurdan yaratılmışlardır.(( Müslim, Zühd, 10; Ahmed ibn Hanbel, //El-Müsned//, 4/168.)) Bu itibarla da, nurun hususiyetlerine mazhardırlar. * Güneş gibi parlak cisimlerin, bir tek şey olmalarıyla beraber, her şeffaf cisimde aksiyle görüldüğü, her göz bebeğine bir anda girebildiği gibi, varlıkları nurdan olan **melekler** dahi aynı anda pek çok ruha birden aksedebilir, binlercesi ile bir anda muamelede bulunabilirler.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-1//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 179.)) * “**Melekler**, [[allah|Allah]]’ın emri ve izniyle başka başka şekil ve suretler aldıkları gibi, [[ruhaniler|ruhanîler]], [[cinler|cinler]], şeytanlar; eşyanın ruhundaki [[kanun|kanunlar]], [[mana|mânâlar]].. Kur’ân’lar, [[dua|dualar]], tesbihler hepsi [[allah|Allah]]’ın izniyle temessül edebilir. [[insan|İnsanın]] rüyalarına akseden şeylerin bütünü, bu temessülâttan ibarettir.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-2//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 135.)) * “... isimlerin Hazreti Âdem’e öğretilmesi, [[kuran|Kur’ân]]-ı Hakim’de, Hazreti Âdem’in [[hilafet|hilâfetinin]] bahis mevzuu edildiği yerde ele alınır. **Melekler**, [[insan|insanın]], cibilliyet ve [[mahiyet|mahiyetindeki]] bir kısım unsurlardan ötürü, yeryüzünde [[fesat|fesat]] çıkaracağı, kan dökeceği istibsarı ile Cenâb-ı Hakk’a mukabelede bulunurlar. Yani: ‘Yâ Rab! İnsanın mahiyetine bakınca bu, kan döker, [[insan|insan]] öldürür, [[nifak|nifak]] çıkarır gibi görünüyor.’ derler.” ((A.g.e. s. 174.)) * “[[allah|Allah]]’la münasebette derinleşen bir [[insan|insan]], [[alem-i_gayb|gayb âlemine]] muttali olur, **melâike-i kiramla** görüşebilir, [[cinler|cinlerle]] münasebete geçer, ruhanîlerle muhabereye girişebilir, Hızır’ı (aleyhisselâm) görür, hatta onun makamına yükselir.. Hazreti Mesih’le hem dem olur; Hazreti Mehdi ile tecdit musahabesinde bulunur... Evet, [[insan|insan]] [[allah|Allah]] ile münasebette derinleşir, şekilden, suretten kurtulup [[ruh|ruhun]] bütün dinamiklerini [[allah|Allah]]’a [[vasil|vâsıl]] olmada kullanabilirse, olur bütün bunlar.”((A.g.e. s. 181.)) * “... şu [[alem-i_sehadet|âlem-i şehadet]], görünmeyen [[alem-i_gayb|gayb âlemi]] üzerinde tenteneli bir perdedir. [[cinler|Cinler]], **melekler**, ruhanîler de o perdenin arkasındadır. Vasıtalı vasıtasız, oraya ıttılaımız ölçüsünde, perde arkası o varlıklarla tanışma imkânı olacaktır.”((A.g.e. s. 216.)) * “**Melekler** de [[allah|Allah]]’ın varlığının şahitleridir. **Melekler**, saf [[mahiyet|mahiyetten]] yaratılmışlardır. [[fitrat|Fıtratları]] katışıksızdır, dupdurudur. Şeytan onların içine [[kufur|küfür]] ve [[dalalet|dalâlet]] sokamamıştır. Aslî yapıları kat’iyen bozulmamıştır. Ayna gibidir onlar, bakıldığında hemen Cenâb-ı Hakk’ın tecellîleri görülür.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 203.)) * “... ister **melekler**, isterse **melekler** haricindeki ruhanî varlıklar olsun, sekîne indiği yere [[itminan|itminan]] da iner.. iner ve öyle bir atmosfer meydana getirir ki, artık orada bir doymuşluk ve [[itminan|itminan]] hâsıl olur.”((M. Fethullah Gülen, //Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 104.)) * “**Melekler** cism-i latîf olmaları itibarıyla müteayyin birer [[ruh|ruh]] ile kâimdirler. Letâfetlerinden onların [[hayat|hayatları]] da [[ruh|ruhları]] gibidir.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 616.)) * “**Melâike-i kirâm**, [[allah|Allah]]’ın nurdan yarattığı, dolayısıyla nuranîliğe ve nuranîliğin açık olduğu şeylere açık, güzel şeylerden istifade etmek ve güzel şeylerle iştigal etmek üzere programlanmış, nuranî ve latîf varlıklardır. Revâih-i tayyibe (güzel kokular) ve kelimât-ı tayyibe (güzel sözler) gibi, selim [[fitrat|fıtratın]] hoşuna gidecek koku, söz ve davranışlar onların da hoşlandığı şeylerdir.”((M. Fethullah Gülen, //Sohbet-i Cânan (Kırık Testi-2)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 79.)) * “**Melekler** yapıları itibarıyla emre itaatteki inceliği anlar, esrar-ı ulûhiyeti bilir, [[alem-i_melekut|melekût âlemine]] açık yaşar ve bir anda bin yerde bulunabilirler. Fakat onlar maddî âleme ait hususiyetleri tam duyamazlar. İşte bu sebeple de insan gibi garip bir varlık karşısında şaşırmış ve أَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَۤاءَ ‘Orada bozgunculuk yapacak, yeryüzünü fesada verecek, kan dökecek birisini mi yaratacaksın?’ (Bakara, 2/30) demişlerdir. Zira insan, fokur fokur şehvet, bencillik, fahir, gazap ve rasyonellik kaynayan ve bu yönüyle de mesâvîye açık yaratılan bir varlıktır.”((M. Fethullah Gülen, //Yolun Kaderi (Kırık Testi-15)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2016, s. 144.)) * “Hiç hatırına gelmesin ki; şu hilkatte cârî olan nâmuslar, [[kanun|kanunlar]] [[kainat|kâinatın]] hayattar olmasına kâfi gelir. Çünkü; o cereyan eden nâmuslar, şu hükmeden [[kanun|kanunlar]], itibarî emirlerdir, vehmî düsturlardır; [[adem|ademî]] sayılır. Onları temsil edecek, onları gösterecek, onların dizginlerini ellerinde tutacak **melâike** denilen ibâdullah olmazsa o nâmuslara, o [[kanun|kanunlara]] bir vücûd taayyün edemez, bir [[huviyet|hüviyet]] teşahhus edemez, bir [[hakikat|hakikat]]-i hariciye olamaz. Hâlbuki: ‘[[hayat|Hayat]], bir [[hakikat|hakikat]]-i hariciyedir. Vehmî bir emr, [[hakikat|hakikat]]-i hariciyeyi yüklenemez.’”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 555.)) * “**Melâike**, bir ümmet-i azîmedir ki; sıfat-ı iradeden gelen ve şeriat-ı fıtriye denilen [[evamir-i_tekviniye|evâmir-i tekvîniyesinin]] hamelesi ve mümessili ve mütemessilleridirler.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 538.)) ===== Dipnotlar =====