====== Mucize ====== * “[[kuran|Kur’ân]]-ı Kerim **mucizedir**. **Mucize**: Peygamberin eliyle, peygamberlik davasını ispat etmek için, [[allah|Allah]]’ın yarattığı harikulâde hâllerdir. Bir zat çıkıp ‘Ben Peygamberim’ der, sonra halk ondan harikulâde şeyler bekler, bu zat da peygamberlik davasını ispat sadedinde, tam istenilen yön ve ölçüde harikulâde hâller gösterirse, biz ona **mucize** deriz. Bunun **mucize** olabilmesi için de, evvelâ; o şeyin ancak [[allah|Allah]] tarafından yaratılabilir bir vak’a olması, ikincisi; meydana gelen vak’a peygamberlik davasıyla bir arada ve ona uygun olması, üçüncüsü; bu vak’anın harikulâde olması lâzımdır. **Mucizenin** benzerini hiçbir beşer getiremez. ([[keramet|Keramet]] ve [[istidrac|istidraç]] ise **mucizeden** farklıdır).”((M. Fethullah Gülen, //Fatiha Üzerine Mülâhazalar//, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 41.)) * “**Mucize**, nübüvvetini ispat, ehl-i küfrün inadını kırmak ve mü’minlerin [[iman|imanını]] kuvvetlendirmek için nebinin elinde [[allah|Allah]]’ın yaratıp meydana getirdiği harikulâde [[hal|hâllerdir]]. **Mucize**, beşerin görüp bildiği ve daima içlerinde yan yana beraber yaşayıp ünsiyet ettiği sebep ve kanunların, insan irade ve kudretinin üstünde olarak [[allah|Allah]]’ın iradesiyle harikulâde kabîlinden değiştirilmesi, normal fonksiyonunun iptal edilmesi demektir. **Mucizeler**, mevcut [[ilim|ilimlerle]], deney ve tecrübelerle; laboratuvarlarda mikroskop ve rasathanelerde teleskop gibi aletlerle incelenemez; fizik, kimya, biyoloji ve astronomi gibi ilimlerle şerh ve izah edilemez. * **Mucizeler**, âdiyât cinsinden, yani varlığın [[ilim|ilimlere]] esas teşkil eden [[kainat|kâinat]] kitabındaki ilâhî âdetler türünden değildir. Her günkü yeme, içme, yatıp-uyuma, tarla ve bahçede çalışma, toprak, su, hava ve güneşten istifadeyle meyve ve sebze yetiştirme gibi sebep ve kanunlarla alâkalı işlerimizde **mucize** olamaz. Bir tabak yemeği bir kaç kişi yer doyarız; bir bardak suyla kanar, üşüdüğümüzde ateşle ısınır; hasta olduğumuzda veya bir yerimiz kırıldığında doktora gider, onun verdiği ilaçları kullanıp iyileşiriz. Hayvanları hizmetimizde kullanır ama onlarla konuşamayız. Ağaçları hep yerlerinde sabit görür, ölülerle konuşamaz ve doğrudan temasa geçemeyiz. Dağlar, taşlar ne bize selâm verir, ne de elimizde top ve gülle olur. Çekim kanununu değiştiremez, onu vasıtasız yenip yukarılara çıkamayız. * İşte, bunlar gibi, günlük hayatımızda birer kanun ve sebep çerçevesinde cereyan eden hâdiselere biz âdiyât deriz. **Mucizeler** ise âdiyât kabîlinden olmayıp, harikulâde, fevka’ttakati’l-beşer, fevka’l-âde ve fevka’t-tabia, yani âdet üstü, alışılmışın ötesi, tabiat üstü ve insanın güç, kudret ve [[irade|iradesinin]] verâsında cereyan eden hâdiselerdir.”((M. Fethullah Gülen, //İnancın Gölgesinde-2//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 71–72.)) * “Peygamberlik davasına mukarin fevkalâde [[hal|hâllere]] şeriat lisanında ‘**mucize**’; hak bir dine mensup ve ‘tezkiye-i nefis’, ‘tasfiye-i kalb’e muvaffak olmuş bir veliden sudur eden olağanüstü [[hal|hâle]]/hâllere ‘[[keramet|keramet]]’, [[iman|iman]] ve amel-i salihe [[iktiran|iktiran]] etmeyen böyle harika bir hâl, söz ve tavra da ‘**istidraç**’ denilegelmiştir ki, bu son husus bazen herhangi bir [[din|dine]] mensup olmayan fasık ve facir kimselerin eliyle de ortaya konabilir ve bu onlar için [[allah|Allah]]’ın bir mekri, başkaları için de bir imtihandır.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 648.)) * “**Mucize**, peygamberlik sıfatlarını haiz, nübüvvet seciyesiyle serfiraz mümtaz bir [[insan|insan]] vasıtasıyla yaratılan ve meydana geldiği şartlar itibarıyla esbab ve ileli [[idrak|idrak]] edilemeyen harikulâde bir hâdisedir.”((A.g.e. s. 652.)) * “**Mucize** de [[keramet|keramet]] de birer harikulâde [[hal|hâl]] ve hâdise olmaları itibarıyla birbirine benzeseler de temelde farklı mazhariyetlerdir: * 1. **Mucizât**, enbiyanın [[sidk|sıdkına]] delâlet eden fevkalâde bir [[hal|hâl]] olup, görüp [[iman|iman]] edenlerin kurtuluş vesilesi olmasına; mağrurların, mütekebbirlerin ve temerrüt gösterenlerin de helâketlerine sebebiyet vermesine mukabil; [[keramet|keramât]], nübüvveti sabit bir peygambere ittibaa, Cenâb-ı Hakk’ın bir teveccüh ve iltifatıdır. * 2. **Mucize**, nübüvvet davasını isbat, münkirleri de ilzam u ifham için izhar edilir; [[keramet|keramet]] ise, herhangi bir zaruret bulunmadığı sürece bir sırr-ı ilâhî olarak ketmedilir/ketmedilmelidir. * 3. **Mucize**, dava-yı nübüvvete [[delil|delil]] olduğu gibi, gönülleri ilâhî mesaja uyarma hedefli fevkalâdeden öyle bir lütuftur ki, onu gören veya emin bir kanaldan işiten hemen herkesi bağlar; [[keramet|keramet]] ise, sadece ona mazhar olan şahsa râci bir teveccühtür ve bağlayıcılığı da söz konusu değildir. * 4. Nebi, bir **mucize** izhar ederken, [[allah|Allah]]’ın onun eliyle ortaya koyduğu o harikulâde [[hal|hâl]], tavır ve söze rahatlıkla “Bu bir **mucizedir**.” diyebilir, hatta onu izhar mecburiyetindedir; ama bir veli, seviyesi ne olursa olsun, kendinden sadır olan bu kabil olağanüstü hâllerin [[keramet|keramet]] olduğunu iddia edemez. Böylesi bir iddia ve hüküm bir yana, çok defa uhrevî semerâtı [[dunya|dünyada]] harcıyor olma endişesiyle veya o hâlin bir istidraç olabileceği korkusuyla tir tir titrer. * 5. **Mucize** sahibi, **mucizesiyle** misyonunu seslendirir, onu Hak namına değerlendirir ve o harikulâde [[hal|hâli]], şer'-i şerîf adına söyleyeceği teşrîî esaslara birer basamak yapar; ehlullaha gelince onlar, bütün mevhibe ve varsa vâridlerini tâbi bulundukları peygamberin **mucizelerinin** bir izdüşümü şeklinde görür ve ona bağlarlar. * 6. **Mucize**, dinin hayatî bir rüknü olan nebinin nübüvvetini, mesajının da hakkaniyetini işaretler; [[keramet|keramet]], ikram ve değişik mânevî keşifler ise, nübüvveti müsellem o nebiye ittibaın semeresi olarak değerlendirilir. * 7. **Mucizede**, onu gösteren zatın sadık, emin, masum, kusurdan müberrâ, sahib-i [[fetanet|fetânet]], vahiyle müşerref ve o harika [[hal|hâlinin]] de nübüvvet davasına mukarin olması esasının bulunmasına mukabil, [[keramet|keramet]] ehli için son vasıf asla söz konusu olmadığı gibi böyle birinin diğer hususları da bitemamihâ hâiz olması şartı söz konusu değildir. * Daha önce de kısmen işaret edildiği gibi, nebi, [[allah|Allah]]’ın yaratmasıyla harikulâde şeyler izhar eder ve bütün bunların birer mucize olduğundan gayet emindir; veli ise, [[keramet|kerameti]] kasda iktiran etsin etmesin, kendisinden sadır olan olağanüstü [[hal|hâlleri]] kuşkuyla karşılar; zira, özel bir [[irsad|irşat]] ve i’lâm söz konusu değilse, bunların birer ibtilâ ve imtihan olmaları ihtimal dahilindedir ve böyle bir imtihanın da kaybedileceğinden her zaman korkulmalıdır.”((A.g.e. s. 654–655.)) * “**Mucize**, bir peygamberin peygamberliğini ispat için, onun eliyle [[allah|Allah]]’ın yaratmış olduğu harikulâde hâldir. [[keramet|Keramet]], bir [[allah|Allah]] dostunun, vilâyetinin remzi ve işareti olmak üzere, o şahsın [[irade|iradesinin]] taalluku olmaksızın, yine [[allah|Allah]]’ın yarattığı bir harikulade hâldir. **İstidraç** ise [[takva|takva]], [[zuhd|zühd]], [[ihlas|ihlas]] vb. esaslarla hiç alâkası olmayan, belki de metafizik âlemle bile hiç mi hiç münasebeti bulunmayan birinin eliyle gerçekleşen meş’um (uğursuz) bir fevkalâdeliktir.”((M. Fethullah Gülen, //Prizma-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 125.)) * “**Mucize**, [[allah|Allah’ın]] yaratmasıyla peygamberin elinden sâdır olup, peygamberin peygamberlik davasını ispata matuf harikulâde [[hal|hâl]] ve keyfiyettir.. ve her peygamberin **mucizesi**, [[insan|insanların]] [[ilim|ilim]] ve [[irfan|irfan]] dünyasına yeni ufuklar açan birer işarettir. Peygamberler hem maddî hem de mânevî terakkide insanların rehberleri konumundadırlar ve insanlar onların arkalarından giderek bir yerlere varabileceklerdir. Meselâ bir [[tasavvuf|tasavvuf]] ehli, ‘[[seyr_ilallah|seyr ilallah]]’, ‘[[seyr_fillah|seyr fillah]]’, ‘**seyr maallah**’ ve ‘[[seyr_anillah|seyr anillah]]’ deyip bir yolculuğa çıkmakta ve bunu yaparken de kendisine peygamberi rehber edinmektedir. [[mirac|Miraç]], harikalar kuşağında, böyle peygamberâne bir seyahatin unvanıdır.”((M. Fethullah Gülen, //Yol Mülahazaları (Prizma-6)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 101–102.)) * “Nebilere ait **mucizelerde** de toplumların terakki, [[huzur|huzur]] ve [[saadet|saadetiyle]] alâkalı önemli mesajlar vardır. Aynı zamanda bu zatların sunmuş oldukları mesajlar ve göstermiş oldukları **mucizeler** kendi dönemleriyle de sınırlı değildir. Her **mucize**, bir yönüyle nebinin nübüvvetine, diğer bir yönüyle de hayatî bir [[hakikat|hakikate]] ve gelecekte ortaya çıkacak bir açılıma işaret etmektedir.”((M. Fethullah Gülen, //Kur’ân’ın Altın İkliminde//, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 523.)) * “Sâir [[enbiya|enbiyâ]]’nın (aleyhimüsselâm) **mucizâtları**, birer havârik-ı sanata işaret ediyor ve Hazreti Âdem’in (aleyhisselâm) **mucizesi** ise; esâsât-ı sanat ile beraber, [[ilim|ulûm]] ve fünûnun, havârık ve kemâlâtının fihristesini bir sûret-i icmâlîde işaret ediyor ve teşvik ediyor. Amma, **mucize**-i kübrâ-yı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) olan [[kuran|Kur’ân]]-ı Mu’cizü’l-Beyân ise; ta’lîm-i esmânın [[hakikat|hakikatine]] mufassalan mazhariyetini, [[hak|hak]] ve [[hakikat|hakikat]] olan ulûm ve fünûnun doğru hedeflerini ve dünyevî, uhrevî [[kemal|kemâlâtı]] ve [[saadet|saâdâtı]] vâzıhan gösteriyor. Hem pek çok azîm teşvikatla, beşeri onlara sevk ediyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 280.)) * “Semâ-yı risaletin kamer-i münîri olan Hâtem-i dîvan-ı nübüvvet, nasıl ki mahbubiyet derecesine çıkan [[ubudiyet|ubûdiyetindeki]] velâyetin **keramet**-i uzmâsı ve **mucize**-i kübrâsı olan **Miraç** ile, yani bir cism-i arzı semâvâtta gezdirmekle semâvâtın sekenesine ve âlem-i ulvî ehline rüçhâniyeti ve mahbubiyeti gösterildi ve velâyetini isbat etti. Öyle de: arza bağlı, semâya asılı olan kameri, bir arzlının işaretiyle iki parça ederek arzın sekenesine, o arzlının risaletine öyle bir **mucize** gösterildi ki; Zât-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) kamerin açılmış iki nurânî kanadı gibi; risalet ve velâyet gibi iki nurânî kanadıyla, iki ziyâdâr cenâh ile, evc-i kemâlâta uçmuş.. tâ [[kab-i_kavseyn|Kâb-ı Kavseyn]]’e çıkmış.. hem ehl-i semâvât, hem ehl-i arza medar-ı fahir olmuştur.”((A.g.e. s. 641–642.)) * “**Mucizât**-ı Ahmediye’nin (aleyhissalâtü vesselâm) yüz tevâtür kuvvetinde bir kat’iyeti vardır. **Mucize** ise, Hâlık-ı [[kainat|kâinat]] tarafından onun dâvâsına bir tasdiktir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 96.)) * “... berekete dair o **mucizeler** gösteriyorlar ki: Muhammed-i Arabî (aleyhissalâtü vesselâm), umuma rızık veren ve rızıkları halkeden bir Zât-ı Rahîm ve Kerîm’in sevgili memurudur, pek hürmetli bir abdidir ki; rızkın envâında, hilâf-ı âdet olarak, O’na hiçten ve sırf [[gayb|gayptan]] ziyâfetler gönderiyor. Mâlûmdur ki Ceziretü’l-Arab, suyu ve ziraati az bir yerdir. Onun için, ahalisi, hususan bidayet-i [[islam|İslâm]]’daki [[sahabe|sahabeler]], dıyk-ı maîşete maruzdular. Hem susuzluğa çok defa giriftar oluyorlardı. İşte, bu [[hikmet|hikmete]] binâen, **mucizât**-ı bâhire-i Ahmediye’nin (aleyhissalâtü vesselâm) mühimleri, taam ve su hususunda tezahür etmiş. * Bu harikalar, dâvâ-yı nübüvvete [[delil|delil]] ve **mucize** olmaktan ziyâde, ihtiyaca binâen, Resûl-i Ekrem’e (aleyhissalâtü vesselâm) bir ikram-ı ilâhî, bir ihsan-ı rabbânî, bir ziyâfet-i rahmâniye hükmündedir. Çünkü o **mucizâtı** görenler, nübüvveti tasdik etmişler. Fakat **mucize** zuhur ettikçe [[iman|iman]] ziyâdeleşir, nurun alâ nur olur!”((A.g.e. s. 132.)) * “**Mucize**; dâvâ-yı nübüvvet’in isbatı için, münkirleri ikna etmek içindir, icbar için değildir. Öyle ise dâvâ-yı nübüvveti işitenler için, ikna edecek bir derecede **mucize** göstermek lâzımdır. Sâir taraflara göstermek veyahut icbar derecesinde bir bedâhetle izhar etmek, Hakîm-i Zülcelâl’in [[hikmet|hikmetine]] münâfî olduğu gibi, sırr-ı teklife dahi muhaliftir. Çünkü ‘[[akil|Akla]] kapı açmak, ihtiyârı elinden almamak’ sırr-ı teklif iktiza ediyor.”((A.g.e. s. 236.)) * “Mahzen-i **mucizât** ve mucize-i kübrâ-yı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) olan [[kuran|Kur’ân]]-ı Hakîm-i Mu’cizü’l-Beyân’ın hadsiz vücûh-u **i’câzından** kırka yakın vücûh-u **i’câziyeyi** Arabî risâlelerimde ve Arabî Risâle-i Nur’da ve //İşârâtü’l-İ’câz// nâmındaki tefsirimde ve geçen şu yirmi dört Söz’lerde işaretler etmişiz.”((Bediüzzaman Said Nursî, //İşârâtü’l-İ’câz//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 392.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[icaz|İ’caz]] ===== Dipnotlar =====