====== Mutlak ====== * Kayıtlar ve şartlarla sınırlanmayan. İzafî olmayan. * “Hulfü’l-vaad ise hem zillet, hem tezellüldür. Hiçbir cihetle celâl-i kudsiyetine yanaşamaz. Hulfü’l-vaîd ise ya aftan, ya [[acz|aczden]] gelir. Hâlbuki [[kufur|küfür]], cinâyet-i **mutlakadır**; affa kabil değil. Kadîr-i **mutlak** ise, [[acz|aczden]] münezzeh ve mukaddestir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 87.)) * “Ey hadsiz [[acz|acz]] ve nihayetsiz [[fakr|fakr]] içinde yuvarlanan bîçâre [[insan|insan]]! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesile ve ne kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki: O rahmet, öyle bir Sultân-ı Zülcelâl’e vesiledir ki, yıldızlarla zerrât beraber olarak kemâl-i intizam ve itaatle –beraber– ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâl’in ve o Sultân-ı Ezel ve Ebed’in [[istigna|istiğnâ]]-yı Zâtî’si var. Ve [[istigna|istiğnâ]]-yı **mutlak** içindedir. Hiçbir cihetle [[kainat|kâinata]] ve mevcûdâta ihtiyâcı olmayan bir Ganiyy-i ale’l-ıtlak’tır. Ve bütün [[kainat|kâinat]] taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 126.)) * “... en âlâ ve en yüksek tarîk olan tarîk-i [[ubudiyet|ubûdiyet]] ve mahbubiyetin dört esasından en büyük esası [[sukur|şükürdür]] ki, o dört esas şöyle tâbir edilmiş: ‘Der tarîk-i[[acz| acz]]-mendî lâzım âmed çâr çiz: [[acz|Acz-]]i **mutlak**, [[fakr|fakr-ı mutlak]], [[sevk|şevk-i mutlak]], [[sukur|şükr-ü mutlak]], ey aziz!’”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 414.)) * “[[gayb|Gayb]]-ı **mutlak** bizim için, bilinmezlik mânâsına değil, ihata ve [[idrak|idrak]] edilmezlik mânâsına Zât-ı Ulûhiyet’tir; ulûhiyet hakikatidir. Meleklere inanma gibi diğer iman esasları ise **mutlak** [[gayb|gayb]] değildir, bizim gibi kimseler için [[gayb|gaybdır]]. Çünkü peygamberler melekleri görmüşlerdir, hatta bazı [[evliya|evliyanın]] da onlarla münasebeti olabilir.”((M. Fethullah Gülen, //Sohbet-i Cânan (Kırık Testi-2)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 28.)) * “... her şey O’nun nurundan, nurunun tecellisinden meydana gelmiştir. O’nun nuruyla tecellî ve inkişaf etmektedir. **Mutlak** ve asıl nur O’nundur. O’ndan başkasına nur isnadı ya havassın mecazı ya da avamın cehaletidir. Herkes bunu böyle bilmiyorsa, bu, O’nun zıddı ve niddi olmamakla beraber şiddetli tecellî ve müzahemesiz [[vicdan|vicdan]] ufuklarındaki kemmiyetsiz keyfiyetsiz zuhurundandır. Evet bazen [[gayb|gayb]], ihatanın önemli bir kapısı olduğu gibi şiddet-i zuhur da bazen hafânın menfezi hâline gelir.”((M. Fethullah Gülen, //Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 294.)) * “Her [[cemal|cemâl]] ve [[kemal|kemâl]] sahibi, [[cemal|cemâl]] ve [[kemal|kemâlini]] göstermek istemesine binaen, Cenâb-ı Hak da **mutlak** [[kemal|kemâlini]] ve [[kemal|kemâl]] derecesine varan **mutlak** [[cemal|cemâlini]] görmek ve göstermek istemiş ve [[kainat|kâinatı]] yaratmıştır.”((M. Fethullah Gülen, //Çizgimizi Hecelerken (Prizma-8)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 119.)) * “Nokta, bir çizginin en küçük parçasıdır ve kalem hakikatinin ucunun [[adem|ademe]] temasıyla ilk meydana gelen mevcuttur. Bununla [[adem|adem]] gibi görülen şeye bir [[isaret|işaret]] konmak suretiyle [[adem|adem]] parçalanmış ve verâsında **mutlak** [[adem|ademin]] olmadığı görülmüştür. Zıddı ve niddi olmayan bir vücudun bilinmesi için böyle bir nokta lâzım ve zarurî idi ki o, bir vâhid-i kıyasî olarak verâsında kendi gibi olmayan şeyi göstersin. Çünkü [[allah|Allah’ın]] zıddı ve niddi yoktur. Bu itibarla da [[allah|Allah]], Mevcud-u **Mutlak** olarak bilinemez. Nasıl karanlıksız bir ışık bilinemez ve mertebeleri ihata edilemez. Bu durumda ışığın içine bir karanlık koymak lâzımdır ki, derecesine göre bütün ışıklar bir tertip çerçevesinde sıraya girsin ve bilinebilsinler.”((M. Fethullah Gülen, //Yol Mülahazaları (Prizma-6)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 64–65.)) * Evet, [[allah|Allah]]’a karşı iftikar tamamlanınca, **mutlak** [[gina|gınâya]] ulaşılır; [[gina|gınâya]] ulaşılınca da, insan ruhu başka bir şeye ihtiyaç hissetmez ki, halk arasındaki: ‘Asıl zenginlik kalb zenginliğidir.’ sözünün [[mana|mânâsı]] da bu olsa gerek.”((M. Fethullah Gülen, //Kalbin Zümrüt Tepeleri//, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 218.)) * [[hakikat|Hakikatte]] her şey ne ise, her zaman odur. Ne hulûl, ne ittihat, ne keynûnet ne de fenâ-yı **mutlak**; eşya eşyadır, hâdiseler onun bir buudu.. kul kuldur, [[allah|Allah]] da **mutlak** vücûd ve [[ilim|ilim]] sahibi.. her varlık O'nun vücûd ve ilminin bir lem'a-i tecellîsi; [[insan|insan]] da bu tecellîlerin duyan, hisseden, yorumlayan, değerlendiren; ama aynı zamanda yanılabilen, insaf ve [[izan|iz’ân]] sahibi ise yanılgılarını düzeltmek isteyen bir tercümanı, bir solisti, [[suur|şuurlu]] bir enstrümanı veya bir orkestra şefidir.”((A.g.e. s. 337.)) * Seyr-i nüzûlî: Mukayyet ve mümkün olan varlığın zuhûr etmesi için, **mutlak** ve vacib olan vücûdun tecellî ve [[feyiz|feyiz]] ifazası mânâsına bir seyirdir ki, küllî dairede Vâhidiyet-i Hakk’ın, cüz’î dairede de Hazreti Ehadiyet'in ‘bî kem u keyf’ kesret ufkuna nüzûlünden ibarettir. Buna, Vacib’in imkan mertebelerine, **Mutlak**'ın mukayyet dairelerine doğru bir inbisât-ı tecellî ile inkişaf ve zuhûru da diyebiliriz. Bu seyir, taayyün-i evvelden, أَوَّلُ مَا خَلَقَ اللهُ نُورِي ‘[[allah|Allah]]’ın ilk yarattığı Benim nûrumdur.’ mertebesine, ondan da topyekün [[kainat|kâinat]] ve [[insan|insan]] mertebelerine kadar temâdî eden bir tecellîdir.”((A.g.e. s. 421.)) ===== Dipnotlar =====