====== Nezaket ====== * “Nazım ve nesir yoluyla hâle ve duruma göre söylenen ya da yazılan zarif, ölçülü, âhenkli, dil kurallarına uygun sözler veya bu çerçevedeki sözlerden bahseden [[ilim|ilim]] diyebileceğimiz [[edebiyat|edebiyat]]; aslında terbiye, **nezaket**, zarafet ve haddeden geçme, kıvama erme [[mana|mânâlarına]] hamledeceğimiz ‘[[edep|edeb]]’ kökünden gelmektedir. Ama, daha çok da, [[insan|insanın]] [[hayat|hayat]] tarzı, yaşama üslûbu, sîretiyle alâkalı ve onun kalbî, ruhî [[hayat|hayatının]] inkişaf ettirilmesine vesile bir amel diye yorumlanagelmiştir. Bu [[mana|mânâdaki]] [[edep|edebin]] tahlil edileceği yerse, ya ahlâk kitapları ya da [[tasavvuf|tasavvuf]] risaleleridir. Örfî [[mana|mânâdaki]] [[edebiyat|edebiyatın]], bu anlamdaki [[edep|edeble]] doğrudan doğruya değil de dolayısıyla bir münasebeti vardır.”((M. Fethullah Gülen, //Beyan//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 10.)) * “Mü’min; inanan, güvenen, emin bir geleceğe namzet olan, çevresine emniyet vaad eden ve iç içe farklılıkları bulunan özel konumlu bir âbide insandır. O, bütün bir ömür boyu her işini [[allah|Allah]] tarafından görülüyor olma mülâhazasına bağlar ve her zaman imrendiren bir incelik ve **nezaket** içinde bulunur. Bu engin ve derin duyuş ve duruşuyla o, halk karşısında da Hak karşısında da hep **nazik**, terbiyeli, hatırnaz ve incedir.”((M. Fethullah Gülen, //Sükûtun Çığlıkları (Çağ ve Nesil-9)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 156.)) * “Melekleri imrendirecek bir edep ve **nezaket** medeniyeti inşa eden [[islam|İslâm]] dünyası, maalesef, belli bir dönemden sonra bu hususiyetini kaybetmiş ve âdeta Asr-ı Saadet öncesi cahiliye dönemi gibi, yeni bir cahiliye devri yaşamaya başlamıştır.”((M. Fethullah Gülen, //Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 162.)) * “... mü’min-i kâmil, her şeye rağmen, edeple ve **nezaketle** muamelede bulunur; “Benim Allah ve Resûlü’nden aldığım edep gereği burada şöyle davranmam, onlara şu çerçevede mukabelede bulunmam lâzım!’ der ve başka değil sadece Allah ve Resûlü’nün hatırına bu tür olumsuzluklara katlanır. Katlanır ama sevgi ve [[sefkat|şefkat]] edalı yumuşak ve **nazik** bir üslûpla meselenin [[hakikat|hakikatini]] muhatabına anlatmayı da ihmal etmez.”((A.g.e. s. 164.)) * “... başkaları ne yaparsa yapsın, bizim eskilerin âdâb-ı İslâmiye ve âdâb-ı Kur’âniye dedikleri meseleleri kendi aramızda ihya etmemiz, kendi terbiye anlayışımızı, kendi **nezaket** ve zarafetimizi ortaya koymamız gerekir.”((A.g.e. s. 167.)) * “... [[kadin|kadının]] en câzibedâr, en tatlı güzelliği, [[kadin|kadınlığa]] mahsus bir letafet ve **nezaket** içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise; ulvî, ciddî, samimî, nurânî [[sefkat|şefkatidir]]. Şu cemâl-i [[sefkat|şefkat]] ve hüsn-ü sîret, âhir [[hayat|hayata]] kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaîfe, latîfe mahlûkun [[hukuk|hukuk]]-u hürmeti, o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa hüsn-ü suretin zevâliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda bîçâre, hakkını kaybeder.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 697.)) * “Suâl: Hakikaten, eşyanın hakareti, hısseti, kudretin azametine, kelâmın nezahet ve **nezaketine** münâfidir. * Cevap: Bazı şeylerde veya işlerde görünen hakaret, çirkinlik, eşyanın [[alem-i_mulk|mülk]] cihetine aittir. Yani dış yüzüne nazırdır ve bizim nazarımızda öyle görünür. Ve bunun için, eşya ile yed-i kudret arasına perde olarak esbab-ı zahiriye vaz edilmiştir ki, sathî nazarımızda yed-i kudretin o gibi eşya ile mübaşereti görünmesin. Fakat [[alem-i_melekut|melekût]] ciheti, yani içyüzü ise şeffaf ve yüksektir. Kudretin taalluk ettiği bu cihette, hiçbir şey kudretin taallukundan hariç değildir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //İşârâtü’l-İ’câz//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 161.)) ===== Dipnotlar =====