====== Şifa ====== * “[[kuran|Kur’ân]], kulûbe kût ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınâ ve [[ruh|rûha]] mâ ve ziyâ ve nüfusa devâ ve **şifâ** olduğundan usandırmaz.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 406.)) * İbn-i Sina: “İlm-i Tıbb’ı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. **Şifâ**, hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mide ye en ağır ve yorucu hâl, taam taam üstüne yemektir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 184.)) * “... [[hastalik|hastalık]] zamanında, [[hastalik|hastalık]] elemini hiçe indirecek gayet hoş ve ferahlı, etrafında tezâhür eden [[sefkat|şefkatlerden]] ve acımak ve merhametlerden gelen lezzetler var. Hastanın [[dua|duâsının]] makbuliyeti, ehemmiyetli bir meseledir. Ben otuz-kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan **şifâ** için [[dua|duâ]] ederdim. Ben anladım ki, [[hastalik|hastalık]] [[dua|duâ]] için verilmiş. [[dua|Duâ]] ile duâyı, yani [[dua|duâ]] kendi kendini kaldırmadığından anladım ki, [[dua|duânın]] neticesi uhrevîdir; kendisi de bir nevi [[ibadet|ibâdettir]] ve [[hastalik|hastalık]] ile aczini anlayıp dergâh-ı ilâhî ye ilticâ eder. Onun için otuz senedir **şifâ** duâsını ettiğim hâlde, [[dua|duâm]] zâhirî kabul olmadığından, [[dua|duâyı]] terk etmek [[kalb|kalbime]] gelmedi. Zira [[hastalik|hastalık]], [[dua|duânın]] vaktidir; **şifâ**, [[dua|duânın]] neticesi değil. Belki Cenâb-ı Hakîm-i Rahîm **şifâ** verse, fazlından verir.”((A.g.e. s. 264.)) * “... ey benim gibi [[ihtiyarlik|ihtiyarlık]] zamanında gayet sevdiği evlâdını veya akrabasını kaybeden ve beline yüklenmiş [[ihtiyarlik|ihtiyarlığın]] ağır yüküyle beraber firâktan gelen ağır gamları da başına yüklenen ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşireler! Benim vaziyetimi anladınız ki sizinkinden çok şiddetli iken, madem böyle bir [[ayet|âyet]]-i kerîme tedâvi etti, şifâ verdi; elbette [[kuran|Kur’ân]]-ı Hakîm’in eczâhâne-i kudsiyesinde, umum dertlerinize **şifâ** verecek ilâçları vardır. Eğer [[iman|îmân]] ile ona müracaat edip ve [[ibadet|ibâdetle]] o ilâçları istimâl etseniz, belinizde ve başınızdaki o [[ihtiyarlik|ihtiyarlığın]] ve gamların ağır yükleri gayet hafifleşecektir.”((A.g.e. s. 302.)) * “... [[sukur|şükrü]] ve perestişi ve minnettarlığı ve [[muhabbet|muhabbeti]] ve medhi ve ubûdiyeti intâc eden rızık ve **şifa** ve bilhassa [[hidayet|hidayet]] ve [[iman|iman]] gibi daire-i kesretin en âhirindeki cüz’î ve küllî bu gibi fiiller ve in’amlar, doğrudan doğruya [[kainat|kâinat]] Hâlık’ının ve umum mevcudât sultanının eseri ve [[ihsan|ihsanı]] ve in’amı ve hediyesi ve fiili olduğunu göstermek için [[kuran|Kur’ân]]-ı Mu’cizü’l-Beyan, tekrar ile [[rizik|rızkı]] ve [[hidayet|hidayeti]] ve **şifayı** Zât-ı Vâcibü’l-vücûd’a veriyor.. ve “onları [[insan|ihsan]] etmek, ona mahsus ve ona münhasırdır” diyor ve gayet şiddetle gayrın müdahalesini reddediyor.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Şuâlar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 17.)) * “Risale-i Nur, sâir kitaplara muhalif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Hususan bu risalede Birinci Mertebe, çok kıymettar bir [[hakikat|hakikat]] olmakla beraber çok ince ve derindir. Hem bu Birinci Mertebe, bana mahsus, gayet ehemmiyetli bir [[muhakeme|muhakeme]]-i hissî ve gayet [[ruh|ruhlu]] bir muamele-i [[iman|imanî]] ve gayet gizli bir mükâleme-i [[kalb|kalbî]] suretinde mütenevvî ve derin dertlerime **şifa** olarak tebârüz etmiş. Bana tam tevâfuk eden, tam [[his|hissedebilir]]; yoksa tam [[zevk|zevk]] edemez.”((A.g.e. s. 54.)) * “[[kuran|Kur’ân]] hem zikirdir, hem fikirdir, hem [[hikmet|hikmettir]], hem [[ilim|ilimdir]], hem [[hakikat|hakikattir]], hem şeriattır, hem sadırlara **şifa**, müminlere hüda ve rahmettir.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mesnevî-i Nûriye//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 116.)) * “Ahlakî sukût, en korkunç bir musibettir. Bu sebeple, [[kuran|Kur’ân]]’ın ahlâk prensiplerinin, bugünün bunalmış insanlarına karşı en önemli bir şifa kaynağı olduğunu düşünüyoruz. [[kuran|Kur’ân]]-ı Kerim: ‘Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına itiverdik.’ (Tîn, 95/4) buyurur. Bu [[ayet|âyet]]-i kerimeyi şöyle anlamak da mümkündür: Biz [[insan|insanı]] önce [[ahseni_takvim|ahsen-i takvîme]] mazhar kıldık; sonra da onu [[esfel-i_safilin|esfel-i sâfilîne]] ittik. Yani onu nefsiyle sürekli mücadele edeceği, ara sıra düşse de çok defa [[iman|iman]] ve amel-i salih cenahlarıyla uçup [[ala-yi_illiyyin|âlâ-yı illiyyîn]]-i insaniyete (insanlığın en yüce mertebesine) çıkacağı bir vaziyete dûçar ettik.”((M. Fethullah Gülen, //Çekirdekten Çınara (Bir Başka Açıdan Ailede Eğitim)//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 34.)) * “Bilgi ve [[marifet|mârifet]] planında daima yenilenme yolları araştırılmalı ve bu hususta ısrarlı olunmalıdır. [[allah|Allah]] (celle celâluhu) [[kainat|kâinatı]] bir kitap gibi önümüze sermiş, sonra da bunları bizlere talim edecek kitap ve peygamberler göndermiştir. Daha sonra yetişen binlerce [[evliya|evliya]], [[asfiya|asfiyâ]] ve âlimler, hep aynı hâle etrafında pervâz etmiş, [[istidat|istidat]], kabiliyet ve meşreplerinin renk ve durumuna göre, her iki kitabı şerhe koyulmuşlar ve bir arı gibi çiçekten çiçeğe kona kalka nice [[marifet|mârifet]] peteğinde **şifa** dolu bal hüzmelerine iştirak etmişlerdir.”((M. Fethullah Gülen, //Asrın Getirdiği Tereddütler-3//, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 105.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[hastalik|Hastalık]] ===== Dipnotlar =====