====== Tılsım ====== * Gizli şey, sır, şifre. Eskiden bir hazineyi korumak için kullanılan metot. * “... güzel ahlâkı ona güzel fikir vermiş. Ve güzel fikir ise, ona her şeyin güzel cihetini gösteriyor. * İşte bu sebepten şöyle düşündü ki: ‘Bu acîb işler birbiriyle alâkadardır. Hem bir emir ile hareket ederler gibi görünüyor. Öyle ise bu işlerde bir **tılsım** vardır. Evet bunlar bir gizli hâkimin emriyle dönerler. Öyle ise ben yalnız değilim; o gizli hâkim bana bakıyor, beni tecrübe ediyor, bir maksad için beni bir yere sevk edip davet ediyor.’ * Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir merak neşet eder ki: ‘Acaba beni tecrübe edip kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acîb yol ile bir maksada sevk eden kimdir?’ * Sonra tanımak [[merak|merakından]] **tılsım** sahibinin muhabbeti neşet etti. Ve şu [[muhabbet|muhabbetten]] **tılsımı** açmak arzusu neşet etti. Ve o arzudan **tılsım** sahibini razı edecek ve hoşuna gidecek bir güzel vaziyet almak irâdesi neşet etti. * Sonra ağacın başına baktı, gördü ki, incir ağacıdır; fakat başında binlerle ağacın meyveleri vardır. O vakit bütün bütün korkusu gitti. Çünkü kat’î anladı ki; bu incir ağacı bir listedir, bir fihristedir, bir sergidir. O mahfî hâkim, bağ ve bostanındaki meyvelerin nümûnelerini bir **tılsım** ve bir [[mucize|mucize]] ile o ağaca takmış ve kendi misafirlerine ihzar ettiği et’imeye birer işaret suretinde o ağacı tezyin etmiş olmalı. Yoksa bir tek ağaç, binler ağaçların meyvelerini vermez. * Sonra niyaza başladı. Tâ, **tılsımın** anahtarı ona [[ilham|ilham]] oldu. Bağırdı ki: * ‘Ey bu yerlerin hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehâlet ediyorum ve sana hizmetkârım. Ve senin rızânı istiyorum. Ve seni arıyorum.’”((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 37.)) * “[[ene|Ene]], [[kunuz-u_mahfiye|künûz-u mahfiye]] olan esmâ-yı ilâhiyenin anahtarı olduğu gibi, [[kainat|kâinatın]] **tılsım**-ı muğlakının dahi anahtarı olarak bir muamma-yı müşkül-küşâdır, bir tılsım-ı hayretfezâdır. O [[ene|ene]], [[mahiyet|mahiyetinin]] bilinmesiyle o garib muamma, o acib tılsım olan [[ene|ene]], açılır ve [[kainat|kâinat]] **tılsımını** ve âlem-i vücûbun künûzunu dahi açar.((Bediüzzaman Said Nursî, //Sözler//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 583–584.)) * “Madem [[kainat|kâinat]] mevcuttur ve inkâr edilmiyor; elbette, kâinatın renkleri, zînetleri, ışıkları, ziyâları, sanatları, hayatları, râbıtaları hükmünde olan [[hikmet|hikmet]], inâyet, rahmet, [[cemal|cemâl]], nizam, mizan, zînet gibi meşhud [[hakikat|hakikatler]], hiçbir cihetle inkâr edilmez. Madem bu sıfatların, fiillerin inkârı mümkün değildir; elbette, o sıfatların mevsufu ve o fiillerin fâili ve o ziyâların güneşi olan Zât-ı Vâcibü’l-vücûd, Hakîm, Kerîm, Rahîm, Cemîl, Hakem, Adl dahi hiçbir cihetle inkâr edilmez ve inkârı kabil olmaz. Ve elbette, o sıfatların ve o fiillerin medar -ı zuhurları, belki medar-ı kemâlleri, belki medar-ı tahakkukları olan rehber-i ekber, muallim-i ekmel ve dellâl-ı âzam ve **tılsım**-ı [[kainat|kâinatın]] keşşâfı ve ayna-yı samedânî ve habib-i rahmânî olan Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm)’ın risaleti hiçbir cihetle inkâr edilmez. Âlem-i [[hakikat|hakikatin]] ve [[hakikat|hakikat]]-i [[kainat|kâinatın]] ziyâları gibi, bunun risaleti dahi [[kainat|kâinatın]] en parlak bir ziyâsıdır.”((Bediüzzaman Said Nursî, //Lem’alar//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 394.)) * “... şu kâinatın Hâkim-i Hakîm’i, şu [[kainat|kâinatın]] tahavvülâtındaki maksat ve gayeyi tazammun eden **tılsım**-ı muğlakını ve mevcudâtın ‘Nereden? Nereye? Ve ne oldukları?’ olan şu üç suâl-i müşkülün muammasını bir elçi vâsıtasıyla umum zîşuurlara açtırmak istemesine mukabil; en vâzıh bir surette ve en âzamî bir derecede hakâik-i [[kuran|Kur’âniye]] vâsıtasıyla o **tılsımı** açan ve o muammayı halleden, yine bilbedâhe O Zât’tır .”((Bediüzzaman Said Nursî, //Mektubat//, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 242.)) * “... bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir [[felsefe|felsefenin]] eliyle keşfedilemeyen ve sırr-ı hilkat-i âlem ve **tılsım**-ı [[kainat|kâinat]] denilen ve [[kuran|Kur’ân]]-ı Azîmüşşân’ın [[icaz|i’câzıyla]] keşfedilen o **tılsım**-ı müşki’l-küşâ ve o muamma-yı hayret-nümâ, Yirmi Dördüncü Mektup ve Yirmi Dokuzuncu Söz’ün âhirindeki remizli nüktede ve Otuzuncu Söz’ün, tahavvülât-ı zerrâtın altı adet [[hikmet|hikmetinde]] keşfedilmiştir. [[kainat|Kâinattaki]] faaliyet-i hayret-nümânın **tılsımını** ve hilkat-i [[kainat|kâinatın]] ve âkıbetinin muammasını ve tahavvülât-ı zerrâttaki harekâtın sırr-ı [[hikmet|hikmetini]] keşif ve beyan etmişlerdir; meydandadır, bakılabilir.”((A.g.e. s. 420.)) ===== Ayrıca Bakınız ===== * [[ene|Ene]] ===== Dipnotlar =====