Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


mevcut

Mevcut

  • Vücut sahibi, var edilen.
  • “… nefis, kendini serbest ve müstakil ve bizzât mevcut bilir. Ondan bir nevi rubûbiyet dâvâ eder. Mâbud’una karşı adâvetkârâne bir isyanı taşır.”1)
  • “Ey muannit münkir! Senin enaniyetin seni o kadar ahmaklaştırmış ki yüz muhâli birden kabul etmeyi bir derece hükmediyorsun. Çünkü sen mevcutsun ve basit bir madde ve câmid ve tagayyürsüz değilsin. Belki, dâimâ teceddüdde olarak gayet muntazam bir makine ve harika ve dâimâ tahavvülde bir saray gibisin.”2)
  • “… mevcudât ve zîhayat doğrudan doğruya Şems-i Ezelî’nin cilve-i esmâsına verilmezse her bir mevcutta, hususan her bir zîhayatta hadsiz bir kudret ve irade ve nihâyetsiz bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı, bir kuvveti, âdetâ bir ilâhı içinde kabul etmek lâzım gelir. Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhâlâtın en bâtılı, en hurafesidir.”3)
  • “Bütün mevcudât, birtek Sâni’e verildiği vakit, o bütün mevcudât Bir tek mevcut gibi kolay ve sühûletli olur.. ve her bir mevcut, hüsn-ü sanatça bütün mevcudât kadar kıymetli olabilir. Nasıl ki mevcudâtın hadsiz mebzuliyet içinde, her bir fertte hadsiz dekâik-i sanatın bulunması bu hakikati gösteriyor. Eğer o mevcudât doğrudan doğruya birtek Sâni’e verilmezse; o zaman her bir mevcut, bütün mevcudât kadar müşkülâtlı olur ve bütün mevcudât, birtek mevcut kıymetine sukut eder, iner. Şu hâlde ya hiçbir şey vücûda gelmeyecek veya gelse de kıymetsiz, hiçe inecektir.”4)
  • “Her şeyin özü, esası, zâtı mânâlarına gelen ayn, çoğulu ‘âyân’, ‘sâbite’ kelimesine muzaf kılınıp ‘âyân-ı sâbite’ şeklini alınca ‘hakâik-ı eşyâ-yı ilmiye’ diyebileceğimiz Hz. Âlem-i ilmiyede esmâ-i ilâhiyenin sûret-i tecellilerinden ibaret olup hakâik-i mümkinâta dair ilmî vücudlar çerçevesinde zâtlar ve mâhiyetler demektir. Bu mânevî sûret ve ilmî hakikatlerin, Hz. Zât’la zamânî gibi görülen münasebetleri zaman itibarıyla değil, bizzattır; evet ilm-i ezelîdeki bilinenlerle, zamana bağlı taayyün, birbirinden farklı şeylerdir. İlm-i ilâhîde mevcut olan her şey, min vechin vücud, râyiha ve hususiyetini teşemmüm etmiş bulunsa da hâricî vücud nokta-ı nazarından mümkin unvanıyla mevcud-u mukayyet ve mâdûm arası bir konum ihrâz etmektedir.”5)

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 520.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 224.
3)
A.g.e. s. 227.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 281.
5)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 532.
mevcut.txt · Son değiştirilme: 2024/07/04 15:38 Değiştiren: Editör