Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


tarikat

Tarikat

  • Tarîkatın gaye-i maksadı, mârifet ve inkişaf-ı hakâik-i imaniye olarak, Mirac-ı Ahmedî’nin (aleyhissalâtü vesselâm) gölgesinde ve sâyesi altında kalb ayağıyla bir seyr u sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, hâlî ve bir derece şuhûdî hakâik-i imaniye ve Kur’âniye’ye mazhariyet; ‘tarîkat, tasavvuf’ nâmıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir.”1)
  • “İmam Rabbânî ve Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed Fârukî (radiyallâhu anh) demiş: ‘Hakâik-i imaniyeden bir tek meselenin inkişafı ve vuzuhu, benim indimde binler ezvak ve kerâmâta müreccahtır. Hem bütün tarîkatlerin gayesi ve neticesi, hakâik-i imaniyenin inkişafı ve vuzuhudur.’”2)
  • “… zâhirden hakikate geçmek iki suretledir: Biri: Tarîkat berzahına girip, seyr u sülûk ile kat-ı merâtib ederek hakikate geçmektir.
  • İkinci suret: Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u ilâhî ile hakikate geçmektir ki, sahabeye ve tâbiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur. Demek, hakâik-i Kur’âniye’den tereşşuh eden nurlar ve o nurlara tercümanlık eden Sözler, o hâssaya mâlik olabilirler ve mâliktirler.”3)
  • “‘Tasavvuf, tarîkat, velâyet, seyr u sülûk’ namları altında şirin, nurâni, neşeli, ruhanî bir hakikat-i kudsiye vardır ki; o hakikat-i kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cilt kitap ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikati ümmete ve bize söylemişler.”4)
  • “Cenâb-ı Hakka vâsıl olacak tarikler pek çoktur. Bütün hak tarikler Kur’ân’dan alınmıştır. Fakat tarikatlerin bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarikler içinde, kasır fehmimle Kur’ân’dan istifade ettiğim ‘acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür’ tarikidir. Evet, acz dahi, aşk gibi, belki daha eslem bir tariktir ki, ubûdiyet tarikiyle mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine isal eder. Hem şefkat dahi, aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tariktir ki, Rahîm ismine isal eder. Hem tefekkür dahi, aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tariktir ki, Hakîm ismine isal eder.”5)
  • “… ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur’ân-ı Hakîm’in كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ اْلمَوْتِ { اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ gibi âyetlerinden aldığı dersle, râbıta-yı mevti sülûklarında esâs tutmuşlar, tûl-ü emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o râbıta ile izâle etmişler. Onlar farazî ve hayalî bir sûrette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip, düşüne düşüne nefs-i emmâre o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup uzun emellerinden bir derece vazgeçer.”6)
  • Tasavvuf; sofî ve mutasavvıfların Hakk’a ulaşma yollarına verilen bir isimdir. Tasavvuf, hakikat yolunun nazarî yanını, dervişlik de amelî cephesini ifade eder. Ayrıca, tarikatın nazarî tarafına ‘ilm-i tasavvuf’, amelî yanına da ‘dervişlik’ denilmiştir. Erbâb-ı hakikatten bazılarına göre tasavvuf, Cenâb-ı Hakk’ın insanı nefis ve enaniyet cihetiyle öldürmesi ve envâr-ı zâtiyesiyle ayrı bir diriliğe ulaştırmasıdır. Diğer bir ifadeyle, insanı kendi iradesiyle yok edip, irade-i hâssası ve ihtiyâr-ı ehadiyesiyle hareket ettirmesidir. Tasavvufa bir diğer yaklaşım ise, insanın her türlü ahlâk-ı zemîmeyi gidermesi ve ahlâk-ı âliyeyi ikame etmesi istikametinde sürekli mücâhede ve murâkabe şeklindedir.”11)
  • “… kurtuluşun ille de bir tarikat, cemaat veya harekete intisapla mümkün olacağını düşünmek, tarikat silsilesi ile gelen bir mürşidin arkasından gitmeyi zaruri görmek ve hatta o zata intisap etmeyenleri dalâlette görüp onların kurtulamayacağına inanmak asla doğru değildir; kazanma kuşağında kaybetme demektir.”12)
  • Tasavvuf, tarikat ehlinde de görüldüğü gibi, zikir ve fikir yoluyla insan ruhunun, nâmütenâhî olan Kemalât-ı İlâhiyyeden feyiz alarak aydınlanmasından ibarettir. Başlangıcı, insan benliği mikyas yapılarak sonsuza bir kısım farazî hatlar koymakla başlar; nihayeti de, benlik ve benlik sırlarından vazgeçip, her şeyi O’ndan bilmekle noktalanır.”13)
  • “Soru: Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin (radıyallâhu anh) ‘Zaman tarikat zamanı değil hakikat zamanıdır.’ sözünü nasıl anlamalıyız?
  • Cevap: Bu söz belirli bir devreye aittir ve bizim düşüncelerimizi aşan bir derinlik ifade eder. Bu hususta şu mülâhazalar gözetilmiş olabilir:
  • 1. Bediüzzaman’ın (radıyallâhu anh) yetiştiği devrede medrese ve tekyeler kendi üzerlerine düşen görevi yapamıyorlardı ve yenilenmeleri lâzımdı. Ama, ehl-i dünya ve ehl-i dalâlet ile uğraşıldığı bir dönemde medreselerle hesaplaşmaya gitmek kat’iyen doğru değildi.
  • 2. O dönemde tarikatlar yakın takibe alınmıştı. Zaten nurlardan dolayı tarassut edilen bir insan, bir de tarikatçılık vehmiyle mi durumunu ağırlaştırsaydı? Kaptanın gemisindeki tayfayı koruması gibi Bediüzzaman da cemaatini koruma ve kollama durumundaydı. Yoksa, Efendimiz’in tavsiye etmiş olduğu zühd ve takvayı esas alan tarikatlara Bediüzzaman gibi engin ve ledünnî birisinin karşı olması asla düşünülemez.”14)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 499.
2)
A.g.e. s. 401.
3)
A.g.e. s. 403.
4)
A.g.e. s. 409.
5)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 518.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 204.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 76.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 127.
9)
Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası-I, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 85.
10)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 21.
11)
A.g.e. s. 35.
12)
M. Fethullah Gülen, Mefkûre Yolculuğu (Kırık Testi-13), İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 166.
13)
M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 40.
14)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 251–252.
tarikat.txt · Son değiştirilme: 2025/02/10 21:47 Değiştiren: Editör