vahdaniyet
Vahdaniyet
- “Belki, insanın yüzü öyle bir sikke-i ehadiyettir ki, Âdem zamanından tâ Kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün efrâd-ı insâniye birden nazar-ı mütalâasında bulunmayan; ve her birine karşı o tek yüzde birer alâmet-i farika koymayan ve o küçük yüzde hadsiz alâmet-i farika bırakmayan bir sebep, bir tek insanın yüzündeki hâtem-i vahdâniyete îcâd cihetiyle el uzatamaz.”1)
- “… üç karanlık içinde bütün vâlidelerin erhâmında insanların suretlerini ayrı ayrı, mizanlı, imtiyazlı, zînetli ve intizamlı olarak, hem şaşırmadan, yanlış etmeden, karıştırmadan basit bir maddeden açmak ve yaratmak olan fettâhiyet ve umum rû-yi zeminde aynı kudret, aynı hikmet, aynı sanatla umum insanları ve hayvanları ve nebatları ihata eden bu feth-i suver hakikati, vahdâniyetin en kuvvetli bir burhanıdır. Çünkü ihata etmek bir vahdettir, şirke yer bırakmaz.”3)
- “Arkadaş! Şu minber-i âlîde hutbe-i ezeliyeyi okuyan ve şahsiyet-i mâneviyesiyle bizlere meşhud.. ve yüksek şuûnâtıyla âlemde meşhur olan Zât-ı Nuranî (aleyhissalâtü vesselâm), vahdaniyet-i ilâhiyeye bir burhan-ı sadık-ı nâtık ve tevhidin hakikat olduğuna bir delil-i hak ve saadet-i ebediyenin de vücuda gelmesine kat’î bir delil ve zâhir bir burhandır.”4)
- “Haşir meselesi öyle bir hakikattir ki celâliyle, cemâliyle, esmâsıyla Hâlık-ı Zîşan, bütün kütüb-ü semâviye ile enbiyâ ve evliya ve asfiyanın icmalarını tazammun eden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan1 ve Fahr-i Kâinat Hazreti Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) –ekmelü’l-halk ve eşrefü’l-insan– haşrin geleceğine ittifakla hükmettikleri gibi şu kâinat dahi, bütün âyâtıyla ve kelimatıyla haşrin vücud ve îcadına şehâdet ediyor. Hatta her bir cüzün, cüz’î olsun küllî olsun, cüz olsun küll olsun, iki vechi vardır. Bir vecihle Hâlık’a bakar, vahdaniyete delâlet eder. Diğer vecihle de âhirete nâzırdır ki haşrin, âhiretin vücudlarını ister.”5)
- “Birlik ve teklik mânâlarına gelen bu kelime (vahdaniyet) Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ında, sıfatlarında, tek, yektâ, eşi-benzeri ve zıddı-niddi olmama anlamında zâtî bir sıfattır. Bu sıfat eşi-benzeri, misli ve menendi olmama mânâları itibarıyla da tenzihî ve selbî sıfatlardan addedilmiştir.
- Hazreti Zât-ı Vahid ü Ehad’e ait böyle bir birlik ve teklik riyazî anlamda değil de, Zât’ında, sıfatlarında, ef’âlinde eşi benzeri olmama mânâsında bir tekliktir. O, Zât’ında tek ve yektâ bulunduğu gibi ulûhiyetinde de misli ve şerîki yoktur; Mâbud-u Mutlak, Maksud-u Mutlak, Mahbûb-u Mutlak ve Matlub-u Mutlak yalnız O’dur.”6)
Dipnotlar
1)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 396.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 377.
3)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 157.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 23.
5)
A.g.e. s. 42.
6)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 778.
7)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’ın Altın İkliminde, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 532.
vahdaniyet.txt · Son değiştirilme: 2024/10/21 23:09 Değiştiren: Editör