vehim
İçindekiler
Vehim
- “Şu güneş, zâtında mümkündür ki; bugün gurub etmesin veya yarın tulû’ etmesin. Hâlbuki bu imkân yakînimize zarar vermez, şüphe getirmez. İşte bunun gibi, meselâ hakâik-i îmâniyeden olan hayat-ı dünyeviyenin gurubuna ve hayat-ı uhreviyenin tulûuna, imkân-ı zâtî cihetinde gelen vehimler, yakîn-i îmânîye zarar vermez.”2)
- “Arkadaş! Acele etme, burada bir parça durmak icap eder. Onların pek vâhi ve zayıf şüpheleri vardır. Bu şüpheler, müteselsil bazı vehimlerden neşet etmiştir. O vehimler de, bazı muğâlatalardan husule gelmişlerdir.
- Bazı sofîlere göre, Sidretü’l-Müntehâ, Cenâb-ı Hakk’ın, ibâd-ı mükerremîninin zâhir, bâtın, ruh, nefis, akıl, vehim ve mahiyet-i nefsü’l-emriyelerine, sırasıyla, ism-i Zâhir, ism-i Bâtın, ism-i has, sıfat-ı Rab, ism-i Rahmân, ism-i Hak’la teveccüh ufku ve evsâf-ı sübhâniyesiyle bir tecellî zirvesidir ki, bütün müktesep beşerî bilgiler, mârifetler, ihsaslar, ihtisaslar ne kadar derin ve yüksek de olsa nihayet gider oraya dayanır ve daha ötesine de geçemez. O ufkun ötesine geçildiğinden söz etmeler tamamen konunun hâlî, misalî ve zevkî yanıyla alâkalıdır ve bizim idrak ufkumuzu aşan müteâl konulardandır.”7)
- “Varlığın mânâ buudu, ona açık olanlar için kat’iyen bir vehim, bir hayal, bir kuruntu, bir hezeyan değil; o bir vak’a ve bir iç sistemdir. Varlığımızın kabul edilir şekildeki izahı, hayatımızın sırrı, yaratılışımızın gâyesi, ebediyetle alâkalı arzularımızın gerçekleşmesi ve bütün bu hususlarla alâkalı düşüncelerimizin inandırıcı ve tatmin edici olabilmesi, vehimlerimizin, kuruntularımızın eriyip gitmesi ancak böyle bir mânâ buuduyla kabil görünmektedir. Mânâ buudu icmâlî imanın yolu, marifetin, onu zirvelere taşıyan ışıktan helezonu, aşk u iştiyakın burakı, cezb u incizabın da çağrısıdır. Her mü’minin kâinat görüşü, her marifet erinin yol azığı, her aşığın iç dinamizmi, her hak erinin sönmeyen heyecanı hep o buudun engin havuzundan beslenir. Köklerini böyle bir mebde’ ve kaynağa salmış ruhlar, gönüller ve bu ruhlardan, gönüllerden taşan duygular, düşünceler öyle metafizik bir manzûme teşkil ederler ki, bu sayede, mikro âlemden makro âleme kadar her şey anlaşılır bir tertibe girer ve âdeta her kelimesi yerli yerine oturmuş düzgün bir cümle hâline gelir.”8)
- “Objektif mükellefiyet itibarıyla, sırf zanna hüküm bina edip suitevil ve suitefsire giren insanların işledikleri günahtan dolayı sizin bir vebal ve sorumluluğunuz söz konusu olmayabilir. Ancak sübjektif mükellefiyet açısından meselenin bir de merhamet ve şefkat yanı vardır. Şayet biz bütün mü’minlere karşı derin bir şefkat ve alâka duyuyor ve onların ağız, göz, kulak, dil ve dudaklarından olumsuz bir şeyin sadır olmasına sebebiyet vermemeyi düşünüyorsak, bu mevzuda başkalarına günah işletmeme de –sübjektif mükellefiyet açısından– bizim için çok önemlidir. Eğer zihinlerde vehim, şüphe ve tereddütler varsa onları izale etmek mü’mine merhamet ve şefkatin gereğidir. Bu açıdan başkalarının suizanna düşmelerine ve hasede girmelerine meydan vermemek, kıskançlık ve gıpta damarlarını tahrik etmemek için çok dikkatli ve hassas olunmalıdır.” 9)
Ayrıca Bakınız
Dipnotlar
1)
Zafer Erginli, Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kalem Yayınevi, 2006, s. 1180.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 295.
3)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 208.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 126.
5)
Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 158.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemât, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 94.
7)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 752.
8)
M. Fethullah Gülen, Işığın Göründüğü Ufuk (Çağ ve Nesil-7), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 29.
9)
M. Fethullah Gülen, Cemre Beklentisi (Kırık Testi-10), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 196.
vehim.txt · Son değiştirilme: 2024/12/20 14:22 Değiştiren: Editör