İşte bu âyet,
Ehl-i Kitab’ı, sözü edilen yollardan veya noktalardan birinde yakalıyor; onlara güler bir yüz ve tatlı bir dille yaklaşıp ‘Gelin!’ diyor. Bu ‘Gelin!’ deyişte, ‘Sizi çağırdığım, davet ettiğim şeyler, sizin bilmediğiniz şeyler değil; tam tersine, bildiğiniz, ünsiyet ettiğiniz ve bizden çok önce karşılaşıp da şimdi unutmuş olabileceğiniz veya yanlış hatırladığınız şeyler türündendir.’ diyor ki, bu da
Kur’ân’ın, Ehl-i Kitap’la aramıza bir köprü kurarak onları gayet yumuşak bir şekilde, sıcak baktıkları bir noktadan yakalamasıdır. Bu husus, İslâm’ın tebliğinde ve muhataplara yaklaşmada çok önemlidir ve siz isterseniz buna, şimdilerin moda tabiriyle ‘diyalog’ diyebilirsiniz. Evet, Kur’ân’ın
Ehl-i Kitab’ı çağırdığı o me’luf nokta tek bir kelime ile hulâsa edilecek kadar kısadır; zira Kur’ân, onlardan sadece ve sadece bir tek şey istemektedir ki, o da, şu görülen köprüden geçilip, şu kapıya ulaşılmasıdır; her şey bir yana sadece sevâun kelimesinde bile bu inceliği, bu yumuşaklığı ve arada kurulmaya çalışılan köprüyü görmek mümkündür.”
1)