“
İstiğfar, sadece
tevbe ve
istiğfar kalıpları içindeki şekliyle değil, Rabb’e her türlü teveccüh şekliyle de olabilir. İnsan, günlük hayatta bazen bir sürü mâsiyet içinde bocalar durur. Bazen Hak yolunda tam olamayabilir, bazen de niyetinin hâlisliğini her zaman koruyamadığından keyif ve arzularına göre yaşayabilir. Dolayısıyla böyle birinin bu kirli atmosferde duyguları ve havası kirlenebilir. Şimdi bu şekilde kirlenen ve bu kirlerle sarsılan, çizgisini kaybeden bir insanın Cenâb-ı Hakk'a
istiğfarla çok teveccüh etmesi lâzımdır ki, böyle bir kirlenme ile meyelan-ı şer gelişmesin. Çünkü Kader Risalesi’nde bu mesele anlatılırken Hz. Üstad, ‘Dua ve
tevekkül meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi,
istiğfar ve tevbe dahi meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.’ demektedir. İnsanın hem hayra hem de şerre karşı bir yönüyle istidat ve temayülü vardır. İnsan, kalbinin sesini dinleyip hayra teveccüh etmeli ve evrâd ü ezkârla sürekli kalbinin derinliklerine doğru yelken açmalıdır.”
6)