İşte, Kur’ân hizmeti böyle bir
celvetîliği gerektirmektedir. Dine ve millete adanmış ruhların halkın içinde olmaları lazımdır. İ’la-yı kelimetullah davası,
irşad, tebliğ ve temsil vazifesi her şeye rağmen insanlar arasında bulunmayı zaruri kılmaktadır. Dolayısıyla,
mefkure kahramanlarının sadece kendilerini düşünmeleri ve muvakkaten de olsa ‘
uzlet ani’l-enâm’ deyip kendi hücrelerine çekilmeleri kat’iyen doğru değildir. Çünkü, onlar kurtuluşlarını başkalarını kurtarmaya bağlamış ve yaşatmak için yaşamayı esas almış bahtiyarlardır. Zaten, böyle insanlara yakışan da hayatlarını mefkurelerine adamaları ve sadece ferdî
ibadet ü taat adına, şahsi kemâlât hesabına bu dünyada durmaya değmeyeceğine inanmalarıdır.”
2)