Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


kesret

Kesret

  • “… kesret, üzerinde muhit bir ilim, kâhir bir kudret ve hâkim bir iradenin mührü, sikkesi, tuğrası bulunan bütün bir varlık ve hâdiseler mânâsına geldiği gibi, hak yolcusunun, kendi iman ve mârifet ufkuna göre tekvînî emirleri doğru okuyup doğru değerlendirerek, her biri O’nun cemal ve kemaline birer mücellâ ayna olan topyekün eşya ve onların kasda, iradeye bağlı hususî hâllerinin çehrelerinde Hazreti Mütecellî’nin okunduğu/okunacağı bütün bir kâinat kitabıdır.”1)
  • “… kesret; kaderî kalıplara göre, farklı mâhiyet aynalarında ilâhî esmâ ve sıfâtların değişik tecellileri demektir. Yani bu âlemde her şey, Hazreti Vâhid ü Ehad’in vahdet tecellilerine bağlı olarak yaratılmıştır ve bir baştan bir başa topyekün varlık, trilyonlarca aynalar olarak, aralarındaki birlik, beraberlik, uyum, âhenk, yardımlaşma, dayanışma… gibi hususiyetleri ve farklı ses, farklı nağme, farklı secâlarıyla, hep aynı mânâ ve mazmûnu ifade etmektedir. Bütün eşyâ ve hâdiseler bu şekildeki konumlarıyla O'nun vâhidiyet ve ehadiyetini ilan ettikleri gibi, mekânî olan bu şeylerin yanında zaman dahi: ‘ene’d-dehru – Zaman, Benim ayine-i izâfîmdir.’ mefhûmunca dehr, dihâr ve dihûr unvanlarıyla mütemadî kesret aynalarında yine O Vâhid ü Ehad’i haykırmaktadır.”2)
  • Aklın zâhirî nazarında bu kevn ü fesattaki mecâlî ve mezâhirin taaddüdü bir kısım kesret kılıklı farklılıklar ortaya koysa da, bu kat’iyen menba ve mercideki vahdete münâfî değildir. Her şey, her hâliyle O’nunla irtibatlı ve O’nun kasd u iradesine bağlı çalkalanmakta; gelmekte-gitmekte ve O’na dönmektedir. Bu itibarla da kesretten, kenz-i mahfî-i vahdetin halk ve icad çerçevesinde bir inkişaf tecellîsi diye de söz edebiliriz.”3)
  • “Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), hâtemü’l-enbiyadır. Meşhur kaide şudur ki, ‘Vahdet tekessür ettiği zaman teselsül eder gider. Ama kesret ittihad ettiği zaman da istikrar kazanır.’ Tabir-i diğerle, bir meselenin istikrar kazanabilmesi için onun nihayet itibarıyla mutlaka bir vahdete bağlanması lazımdır. İşte bu vahdet, nübüvvet müessesesinde Efendimiz’le teessüs etmiştir. O’nunla vahdet tesis edildikten sonra yeni bir peygamberin gelmesi, nihayeti bulunmayan bir teselsülü gerektirir. Bu ise mümkün değildir. Dolayısıyla O (sallallâhu aleyhi ve sellem), hâtemü’l-enbiyadır ve peygamberlik ağacının en son ve en mükemmel meyvesidir.”4)
  • “Furkân, insanın halkı görüp halkın içinde yok olup, Hak’tan perdelenmesinin adıdır. Bu, Furkân’ın en aşağı mertebesidir. Bir de, kesrette vahdeti (çoklukta birliği) görme denilen bütün halkın gözüyle Allah’ı müşâhede makamı vardır. Bu da seviyeli insanın hâlidir.”5)
  • “… hayat, kesret tabakatında bir çeşit tecelli-i vahdettir ve kesrette ehadiyetin bir aynasıdır.”6)
  • “Eğer bütün eşya tek bir Zât’a verilirse, kâinatı hiç yoktan var etmek bir hurma fidanını var etmek kadar, bir hurma fidanı da bir meyve kadar kolay olur. Kesrete isnad edildiğinde ise, meyveyi ağaç kadar, ağacı ise kâinat kadar zorlaştıran bir imkânsızlık ortaya çıkar. Zira bir tek Zât, pek çok şey için, bir tek netice ve vaziyeti, bir tek fiil ile, külfetsiz ve mübaşeretsiz bir şekilde elde eder. Eğer bu vaziyet ve netice kesrete havale edilse, o neticeye ancak büyük bir zorluk, mübaşeret ve mücadele ile ulaşılabilir: Bir subayın vazifesini erlere, ustanın vazifesini binanın taşlarına, yerkürenin hareketini gezegenlere, fıskiyenin vazifesini su damlalarına, daire merkezinin vazifesini o dairenin çevresindeki noktalara bırakmak gibi…”7)
  • Hayat, kesrette bir çeşit tecellî-yi vahdettir. Onun için ittihada sevk eder. Hayat, bir şeyi her şeye mâlik eder.”8)
  • “… kesret vahdete isnad edilmediği takdirde, vahdeti kesrete isnad etmek mecburiyeti hâsıl olur. Demek, dağınık bir nev’in îcadındaki sühûlet-i harika, vahdet ve tevhid sırrına bağlıdır.”9)
  • “Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmalî yaparsan, vahdete takarrub edersin. Aksini yaptığın takdirde kesret, fikrini dağıtır; evham seni havalandırır; enaniyetin kalınlaşır, gafletin kuvvet bulur, tabiata kalbeder. İşte dalâlete îsal eden kesret yolu budur.”10)

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 563–564.
2)
A.g.e. s. 565.
3)
A.g.e. s. 566.
4)
M. Fethullah Gülen, Bir İ’câz Hecelemesi, İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 139.
5)
M. Fethullah Gülen, Fatiha Üzerine Mülâhazalar, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 29.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 551.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 529.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 260.
9)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 13.
10)
A.g.e. s. 113.
kesret.txt · Son değiştirilme: 2024/08/14 12:30 Değiştiren: Editör