makam
İçindekiler
Makam
- “Hâl; yaratılış, hayata mazhariyet, nur ve rahmet gibi, perdesiz her şeyin gerçek kaynağını gösterir ve hâlis tevhidi ihtar ederek, insanı sürekli metafizik gerilime ve alternatif arayışlara sevk eder. Makam ise, sa’y ü gayretin sisli-dumanlı prizması içinde dediğini der ve hakikati kendi kemalât arşına bağlar. Onun içindir ki, kalbe gelen vâridâtın duyulup-sezilmesi ve her lahza, kalblerde ‘kenzen’ bilinene doğru ayrı bir yol vurulması; içinde biraz da kendimizi anlatmanın bulunduğu o vâridâtın kendi rengimize göre ifade edilmesinden daha kadirşinasça bir davranış sayılmıştır.”1)
- “Hâl, Mutlak İrade’nin muradına uygun vakitlerde ara ara gelen tecellîler, bu tecellîlerin yayılma sahası kalb ufku, avlayıp bir kalıba ifrağ eden de his ve şuurdur. Bu itibarla makama, dalgaları dinmiş, istikrara ulaşmış bir pâye nazarıyla bakılmasına karşılık; hâl, yüksek takdirlere bağlı gel-gitlerin ağında, her zuhur bir evvelkisinden ayrı ve farklı kareler içinde, sürekli belirip-kaybolan ve tıpkı güneşten gelen değişik boy ve renklerdeki dalga paketlerine benzetilebilir.”2)
- “Temkin; oynak ve hafif-meşrepli olmanın zıddı; vakur, ciddî, uslu ve oturaklı olma hâlidir ki; tasavvuf erbabınca, istikamette derinleşip istikrar kazanma, yüzüp-gezmeden kurtularak huzur ve itminana ulaşmaktan ibarettir. Böyle bir hak yolcusu, ibtidâsı aynı intihâ, sürekli rıza ufkunun müşâhedesiyle, hâlden hâle, makamdan makama intikali fark etmeden, her zaman vuslatın neşvesiyle, hüsn-ü akıbetini duymanın itminanını yaşar ve çok defa sefer meşakkatinin zerresini bile hissetmez.
- Hak yolcusu, bidâyet-i hâl itibarıyla, hâlin gereği, hep televvün edalıdır; zira o, seyr u sülûk-i ruhanîde, esmadan müsemmâya, sıfattan mevsufa, hâlden makama, yolcular için uzun bir mesafe sayılan eb’âdı aşarken, sürekli farklı şeyler görür, farklı şeyler duyar, farklı şeyler hisseder; bu duyuş, bu görüş ve bu hissedişler, her zaman sâlikin benliğini tesir altına alacağından, onun tavırlarından hep televvün akar.. ve bu yolda olma hususiyeti, hakikat yolcusunun hedefe ulaşacağı ‘ân’a kadar devam eder. Gün gelip de ‘fenâ fillâh’ ufkunda, ‘bekâ billâh’ hakikati zuhur edince, telvin de yerini temkine bırakır, televvün temekkünle becayiş olur.”4)
- “Sekir bir hâl ise, sahv bir makamdır ve sekre göre daha objektif, daha sıhhatli ve daha istikametli bir makamdır. Sekir, sübjektif Hak mülâhazasına istinad etmesine karşılık sahv, isimleriyle malum, sıfatlarıyla muhat, nâ kabil-i idrak Zât-ı Ecell ü A’lâ mülâhazasına dayanmaktadır. Diğer bir tabirle sekir, infisal televvünlü, sahv ise ittisal edalıdır. İlkinde az-çok ‘fenâ fillâh’ işareti, ikincisinde de ‘bekâ billâh’ remzi sezilir. O’nun bekâsıyla bir bekâ billâh ki, böyle bir hâl, ‘bekâ billâh- maallah’ sözcükleriyle ifade edilir.”5)
- “Cem, müntehîlere ait bir hâl veya makamdır. Cem mevhibeleriyle şereflendirilen bir hak yolcusu, artık bil-asale hep Onu duyar, O’nu bilir ve bulunduğu ufuk ve zevk-i ruhanî seviyesine göre de, halkı tam sezer veya sezemez; ama her zaman Hakk’ı, hem de halksız olarak bir vicdanî sezişle sezer ve her yanda Hakk’a ait mânâların temâşâsıyla hep büyülenmiş gibi yaşar.”6)
Ayrıca Bakınız
Dipnotlar
makam.txt · Son değiştirilme: 2024/05/25 18:44 Değiştiren: Editör