kanaat
İçindekiler
Kanaat
- “Kanaat eden aziz olur; tamah eden zillete düşer.”1)
- “… iktisâd ve kanaat, hikmet -i ilâhiyeye tevfik-i harekettir.”2)
- “… kanaat, bir define-i hüsn-ü maîşet ve rahat-ı hayattır. Hırs ise, bir maden-i hasâret ve sefalettir.
- İsraf, kanaatsizliği intâc eder. Kanaatsizlik ise çalışmanın şevkini kırar, tembelliğe atar; hayatından şekvâ kapısını açar, mütemâdiyen şekvâ ettirir. Hem ihlâsı kırar, riyâ kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir.
- İktisâd ise, kanaati intâç eder. عَزَّ مَنْ قَنَعَ ذَلَّ مَنْ طَمَعَ hadîsin sırrıyla; kanaat, izzeti intâc eder. Hem sa’ye ve çalışmaya teşci’ eder. Şevkini ziyâdeleştirir, çalıştırır. Çünkü meselâ bir gün çalıştı. Akşamda aldığı cüz’î bir ücrete kanaat sırrıyla, ikinci gün yine çalışır. Müsrif ise; kanaat etmediği için, ikinci gün daha çalışmaz. Çalışsa da şevksiz çalışır. Hem iktisâddan gelen kanaat; şükür kapısını açar, şekvâ kapısını kapatır. Hayatında dâimâ şâkir olur.
- Hem kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğnâ etmek cihetinde teveccühlerini aramaz. İhlâs kapısı açılır, riyâ kapısı kapanır.”3)
- “… bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan meyvedar ağaçlar ve nebâtlar; tevekkül-vâri, kanaatkârâne yerlerinde durup hırs göstermediklerinden, rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvanlardan pek fazla evlât besliyorlar. Hayvanât ise, hırs ile rızıkları peşinde koştukları için, pek çok zahmet ve noksaniyet ile rızıklarını elde edebiliyorlar. Hem hayvanât dairesi içinde zaaf ve acz lisân-ı hâliyle tevekkül eden yavruların meşrû ve mükemmel ve latîf rızıkları, hazine-i rahmetten verilmesi.. ve hırs ile rızıklarına saldıran canavarların gayr-i meşru ve pek çok zahmet ile kazandıkları nâhoş rızıkları gösteriyor ki: Hırs, sebeb-i mahrumiyettir.. tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.”4)
- “Hırs ve tamah, zaaf-ı fakr noktasında teveccüh-ü nâsı celbine medar riyâkârâne vaziyet almaya sevkediyor. Risale-i Nur’un şakirtleri, iktisat ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi, Risale-i Nur’un dersinden aldıkları izzet-i imaniye, inşaallah, onları riyâdan ve dünya menfaatleri için hodfuruşluktan men eder.”6)
- “Hakikî anlamıyla fakirlik ve ihtiyaç, tese’ül ve dilenciliği hatırlatması açısından böyle bir mânâ hak yolunun yolcuları için bahis mevzuu olmasa gerek. Zira, kendini Allah’a adamış bir hakikat eri, aynı zamanda bir kanaat ve istiğna insanıdır. O, aç ve susuz kaldığı zamanlarda dahi, açarsa derdini sadece Allah’a açar ama kat’iyen halka arz-ı ihtiyaçta bulunmaz ve bulunmak da istemez. Dervişin, ‘kapı eşiği’ mânâsına gelmesi, insanlara karşı zillet gösterme anlamı itibarıyla değil, Allah karşısındaki tevâzuu, mahviyeti ve kendini sık sık sıfırlayarak, maddî-mânevî üzerinde taşıdığı değerlerin izafîliğini vurgulaması açısındandır. Onun, insanlara karşı aynı alçak gönüllülüğü göstermesi de Yaradan'dan ötürü, özü ve mahiyetindeki ilâhî cevherlerle başlı başına antika bir Hak sanatı olması itibarıyladır.”8)
Ayrıca Bakınız
Dipnotlar
1)
İbnü’l-Esîr, En-Nihâye fî Ğarîbi’l-Hadîs, 4/114; ez-Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, 22/90.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 175.
3)
A.g.e. s. 183.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 307.
5)
A.g.e. s. 413.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 153.
7)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 21.
8)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 436.
kanaat.txt · Son değiştirilme: 2024/05/03 16:18 Değiştiren: Editör