Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


kab-i_kavseyn

Kâb-ı Kavseyn

  • “‘İki yay aralığı kadar ya da daha yakın’ demek olan bu tabir; esasında Efendimiz’in Mirac münasebetiyle Allah’a yakınlığının derecesini ifade için şerefnüzûl olmuştur. Tasavvufî yaklaşımla, daire-i ef’âl ve esmâ ufkunu aşarak, sıfatlar zirvesi veya daha ötesine ulaşma demektir ki, birinci mülâhaza itibarıyla buna ‘Kurb-u Sıfatî’, son kayıt itibarıyla da ‘Kurb-u Zâtî’ demişlerdir. Tabiî, bu kurb, her şeye her şeyden daha yakın Zât’a karşı bizimle alâkalı bir kurbdur ve sâlikte zevkî ve hâlî olarak ikilik zâil olup -hakikat-i eşyanın sübut ve temyizi mahfuz- istiğrak buudlu bir izmihlâldir ki, Hz. Vücûd’un şuaâtı karşısında müstağrak bulunan hak yolcusu O'ndan başka bir şey göremez, duyamaz ve bilemez. Veya, gördüklerini Hakk’ın gördürmesi, duyduklarını Hakk’ın duyurması, tuttuklarını Hakk’ın tutturması ve elde ettiklerini de Hakk’ın atâsı şeklinde duyar; vücûdunun bütün zerrâtıyla O'nun beliğ bir lisanı hâline gelir ve hep O’nu haykırır.”1)
  • “Bu, bir urûc semeresidir; asliyet ve külliyet planında varlığı hilkatin gayesi Zât’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) ait bir hususiyet; zılliyet ve cüz’iyet planında da, derecelerine göre O’nun mişkât-i nübüvveti altında yolculuk yapan seyr-i ruhanî erbabına bir fazl-ı ilâhîdir. Urûc; madde-i asliyesi taş, toprak, çamur, balçık, hava, su… veya daha küçük element ve parçacıklardan ibaret olan insanın, ‘insan-ı kâmil’ olma yolunda iman, amel-i salih, ihlâs ve Hakk’a tahsis-i nazar etme gibi hususlarla, varlığını teşkil eden cevherlerin kesif hususiyetlerinden sıyrılarak; diğer bir ifade ile, beden ve cismaniyet mahbesinden çıkıp, kalb ve ruhun hayat ufuklarında ısrarlı seyahatlerde bulunmak suretiyle, ayrılığı ve uzaklığı kendisine ait bir vahşet ve yalnızlıktan kurtulup, ‘üns billâh’ ufkuna ulaşması demektir ki, daha önce O’ndan geldiği gibi –buna ‘mebde’ de denir– yeniden O’na rücû etmesinin –buna da ‘mead’ denir– unvanıdır. Mebde’den meada böyle bir hareket-i devriyede iki kavsin bir noktada birleşmesi gibi bir resim söz konusu olduğundan ve bu hareket aynı zamanda bir daireye benzediğinden, nihayeti itibarıyla buna ‘kâb-ı kavseyn’ denmiştir.”
  • “Hz. Mevlâna, mebdei ‘vakit’, müntehâsı da ‘lâmekân ve lâzaman aralığı olan’ böyle zevkî ve hâlî bir mertebeye ki –biz buna vücûb ve imkân arası mülâhazasını işaret eden ‘Kâb-ı kavseyni ev ednâ’ makamının izdüşümü de diyebiriz– şöyle işaret buyururlar: ‘Sofî ibnü’l-vakt örneğidir; sâfiye gelince o vakitten de hâlden de hâlidir.’”2)
  • “Resûl-i Ekrem’in (aleyhissalâtü vesselâm) Mirac’ı, O’nun seyr u sülûküdür, O’nun unvan-ı velâyetidir. Ehl-i velâyet nasıl ki seyr u sülûk-u ruhanî ile, kırk günden tâ kırk seneye kadar bir terakki ile, derecât-ı imaniyenin hakka’l-yakîn derecesine çıkıyor. Öyle de bütün evliyanın sultanı olan Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm); değil yalnız kalbi ve ruhu ile, belki hem cismiyle, hem havâssıyla, hem letâifiyle, kırk seneye mukabil kırk dakikada, velâyetinin keramet-i kübrâsı olan Mirac’ı ile bir cadde-i kübrâ açarak, hakâik-i imaniyenin en yüksek mertebelerine gitmiş. Miraç merdiveniyle Arş’a çıkmış. Kâb-ı Kavseyn makamında, hakâik-i imaniyenin en büyüğü olan iman-ı billâh ve iman-ı bi’l-âhireti aynelyakîn gözüyle müşâhede etmiş. Cennete girmiş, saadet-i ebediyeyi görmüş. O Mirac’ın kapısıyla açtığı cadde-i kübrâyı açık bırakmış. Bütün evliya-yı ümmeti, seyr u sülük ile –derecelerine göre– ruhanî ve kalbî bir tarzda o Mirac’ın gölgesi içinde gidiyorlar.”3)

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 458.
2)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 291.
3)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 348.
kab-i_kavseyn.txt · Son değiştirilme: 2024/03/13 16:10 Değiştiren: Editör