Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


namaz

Namaz

  • “… namaz, başka duyguların içine karışmasıyla bir ölçüde nuraniyetini kaybeder; evet, içine başka duyguların karıştığı namaz, sadece yatıp kalkma ve yorgunluktur. Namaz, onu Rabbimiz kendine izafe ettiği ve mirac dediği için bir kıymeti hâizdir. İşte insan ancak bunu düşünerek ve zihnine üşüşen arıları bertaraf ederek namazlaşmış olacaktır.”1)
  • İbadet ü taatin kabulüne gelince; ibadet her mü’min için bir vazifedir. Namaz kendi şartları içinde kılınırsa Allah kabul buyurur. Ancak hemen şunu da ifade etmeliyim ki, din bir bütündür. Mesela, bir camiyi düşünecek olursak cami, duvarları, kubbeleri, direkleri, sütunları ve tavanıyla bir bütündür. İşte din de böyle bir bütündür. Şayet namaz, bu organizmanın parçalarından birisi ise, ki öyledir, zekât da onun ayrı bir parçasıdır. Nitekim Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) namaz için ‘dinin direğidir’ buyurur. O zaman dini bir bina olarak düşünecek olursak namaz o binanın direği hükmündedir. (Vâkıa, bu hadis tenkit edilebilir. Ancak hadisin hasen derecede olduğunu söyleyenler de vardır.) Şimdi, dinin rükünlerinden herhangi birisini yapan bir kimse, din binasının bir rüknünü ikâme etmiş olur. Mesela, namaz kılan direği dikmiş, oruç tutan ise duvarları yapmış demektir. Şayet konu-komşuyu rahatsız etmeme, din binasının zemini ise böyle yapılmadığı takdirde bir esas muallâkta kalmış sayılır. Yahut bir kimsenin çevresini rahatsız etmemesi din binasının tavanı hükmünde ise çevre rahatsız edildiği zaman da kişi binanın içindeki şeyleri çürümeye terk etmiş demektir. Binaenaleyh insan ibadet ü taat yaparsa sevap, menhiyat irtikâp ederse günah kazanır. Menhiyat irtikâp etmeyip ibadet ü taat yaparsa tamamiyetle her şeyi çürümeden korumuş olur. Buraya kadar söylenenler konunun bir yanını teşkil etmektedir.”2)
  • “Her namaz vakti ve her farz edasında olmasa bile ruh ve gönül erleri hiç olmazsa her gün birkaç kez, ezel ve ebed arası gelir-gider, sık sık geçmişi geleceği birden düşünce menşurundan geçirir ve geçmiş gibi görünen zamanın altın dilimlerini, geleceğin ümitle tüllenen yemyeşil zümrüt tepeleriyle bir arada temaşa eder ve başkalarının yaşadıkları hayatla bizim ömürlerimizi aynı anda duyar ve yaşar, kevser yudumluyor gibi içimizde binbir lezzet ve mutluluğun hatıralarını buluruz. Tıpkı rüyalarda olduğu gibi mesafeleri aşar, zamanüstü âlemlerde dolaşır, fevkalâdeliklerin bütün zevklerini duyar, duygudan duyguya, fikirden fikre geçer, her ânı ayrı bir mârifet, ayrı bir muhabbet ve ayrı bir zevk tufanı içinde geçiririz. (Bu mülâhazalar, irfan ufku bu noktaya ulaşanlar içindir). Hele bir de ruh ve gönül namazlaşınca, artık bu nuranî keyfiyet evirir-çevirir, her zamanki amelimizin yerine kendi âhengini, kendi şiirini ve kendi semavîliğini getirir ikâme eder.”3)
  • Namaza başlarken söylenen tekbire, ibadete onunla başlandığı için ‘iftitah (başlangıç, açılış) tekbiri’ dendiği gibi; namaz içinde bazı şeylerin yapılması bu tekbirle haram kılındığı için ona ‘tahrim tekbiri’ ya da ‘ihram tekbiri’ de denmiştir. Aslında bu tekbir, mâsivâya ait her şeyi kendine haram kılarak harem dairesine adım atma, bütün dünyevîlikleri kapının arkasında bırakma ve yalnızca Sultan-ı Kâinat’a teveccühte bulunma adına bir söz vermedir. O andan itibaren, namazın bütün dakikalarına, saniyelerine ve saliselerine tesbih, tahmid ve tekbir ruhunu işleme, bir mânâda bütün bütün namaz kesilme ve âdeta namazlaşma ahdi demektir. Melekler, bu sözün gereğini yerine getirerek namazını ikâme eden bir âbidin âlem-i misale yansıyan resmini çizseler, ihtimal ortaya namaz çıkar; o insan ancak mücessem bir namaz kesilmiş olarak resmedilebilir.”4)
  • “… namazın hakikatini idrak etme hususunda da yüce himmetli olmalı; Cenâb-ı Hak’tan, selef-i salihînin ibadet aşk u iştiyakını, onlardaki kulluk temkinini dilenmeli ve namazı şuurluca ikâme edebilmek için inâyet-i ilâhiyeyi talep etmeliyiz. Belki herbirimiz şöyle demeliyiz: ‘Allahım! Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazı hangi enginlikte ikâme ediyor idiyse, bana da o idraki lütfeyle; namazın mânâsını benim ruhuma da duyur. Rabbim, ben de Peygamber Efendimiz’in eda ettiği gibi namaz kılmak ve onu benliğimin bütün zerrelerinde duymak istiyorum. Namaz esnasında Sen’den başka bütün mülâhazalara karşı kapanmayı ve tamamen namazlaşmayı arzu ediyorum. Ne olur Allahım, bu lütfunu bana da nasip eyle!’”5)
  • “Efendimiz zamanla o hâle geliyor ki “Sizin yeme içme ve cinsî münasebete karşı duyduğunuz arzuyu ben namaza karşı duyuyorum.”6) diyor. Aynen öyle de, bu hususta gereğince ısrarlı olsan ve sabretsen, namazın mânâ peçesinin senin için de açılmasını beklesen, sonunda sana deseler ki ‘Cennet’te sofralar hazırlanmış’; sen, ‘Namazımı kılayım ondan sonra. Namazımı feda edemem ben.’ diyecek hâle gelirsin. Azrail aleyhisselâm gelse ‘Müsaade edersen vakti giren namazımı kılayım, kaçmasın. Ondan sonra ne yaparsan yap!’ dersin. Öyle bir ruh hâleti hâsıl olur ki ölecek bile olsan namazını eda etmeye çalışırsın. Namazlaşırsın artık. Hz. Hubeyb’in şehit edilmeden önce bütün teklifleri geri çevirip sadece namaz kılmak istemesini de bu şekilde anlayabiliriz, artık namaz onun ruhuna mâl olmuştur.”7)
  • “Hem kavlî hem de fiilî duada ısrarlı olma, matlubu elde etme mevzuunda kararlı ve istikrarlı bir tavır ortaya koyma ve aktif sabırla, adım adım hedefe yürüme de neticeye ulaşma yolunda çok önemli diğer bir şarttır. Namaz sevdası tâlibin gönlüne hemen düşmeyebilir; insan birkaç günde, birkaç ayda, hatta birkaç yılda namaz hakikatini duyamayabilir. Dolayısıyla, talepte ve neticeye götürecek sebepleri yerine getirme mevzuunda ısrarlı olmak pek mühimdir.”8)
  • “… başkaları bir günde nafilelerle birlikte 40 rekât namaz kılıyorsa, siz ‘Üzerimde Cenâb-ı Hakk’ın bunca nimeti olduğuna göre ben niye 80 rekât namaz kılmayayım!’ demeli, sübjektif mükellefiyetin enginliklerine açılmalısınız.”9)
  • “… namazda ruhun, kalbin, aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah, dünyevî amelleri, güzel bir niyetle ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü âhirete mal edebilir; fani ömrünü bir cihette ibka eder.”10)
  • “Ey şikem-perver nefsim! Acaba her gün her gün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor; çünkü; ihtiyaç tekerrür ettiğinden usanç değil, belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise: Hâne-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayâtı ve latîfe-i rabbâniyemin havâ-yı nesimini cezb ve celbeden namaz dahi, seni usandırmamak gerektir.”11)
  • “Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır; ve fütursuz çalışırsın. Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gınâ; ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya; ve herhalde mahkemen olan mahşerde sened ve berat; ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve burâk olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır? Bir adam sana yüz liralık bir hediye va’d etse, yüz gün seni çalıştırır. Hulfü’l-va’d edebilir o adama itimad edersin, fütursuz işlersin. Acaba hulfü’l-va’d hakkında muhal olan bir Zât, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va’d etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle Onu va’dinde itham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir tedibe ve dehşetli bir tâzibe müstehak olacağını düşünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde, Cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı, en hafif ve lâtif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?”12)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kendi Ruhumuzu Ararken (Prizma-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 47–48.
2)
A.g.e. s. 130–131.
3)
M. Fethullah Gülen, Miraç Enginlikli İbadet: Namaz, New Jersey: Süreyya Yayınları, 2018, s. 20–21.
4)
A.g.e. s. 130.
5)
A.g.e. s. 166.
6)
Et-Taberânî, El-Mu’cemü’l-Kebîr, 12/84.
7)
M. Fethullah Gülen, Kırık Testi-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 44–45.
8)
M. Fethullah Gülen, Diriliş Çağrısı (Kırık Testi-6) , İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 271.
9)
M. Fethullah Gülen, Mefkûre Yolculuğu (Kırık Testi-13), İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 128.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 48.
11)
A.g.e. s. 286.
12)
A.g.e. s. 365.
namaz.txt · Son değiştirilme: 2024/04/29 10:56 Değiştiren: Editör