Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


islam

İslam

  • İslâm’ın kökleri, zaman-mekân üstü sonsuzluk; muhatabı, gökler ve yer vüs’atinde mânevî genişliği olan insan kalbi; hedefi de, dünya ve ahiret saadetidir.
  • İslâm, ezelden ebede uzanan sırat-ı müstakîmin adı ve yeryüzünde insanların en şereflisinin kalbinden başlayarak bütün gönüllerin fethedilmesi ve herkesin ebed arzusunun gerçekleştirilmesi için gönderilmiş semavî bir nizamın unvanıdır.
  • İslâm, arza otağını kurduğu günden itibaren bütün gücüyle kalblere yönelmiş, gönülleri fethetmeye çalışmış, her vicdana kendi resmini çizmiş, sonra da hayatın bütün birimlerine yürümüştür. Öyle ki, onun sinelerdeki derinliğiyle hayatın her faslı üzerindeki tesiri arasında hemen her zaman bir tenasüp söz konusu olagelmiştir. Onun ruhlarda kabul görmesi ne kadar derin ve köklü ise, hayatımızdan taşan ve çevremizde mâkes bulan tesiri de o kadar aşkın ve o kadar kalıcıdır. Hatta diyebiliriz ki, İslâm adına çevremizde uyanan arzular, iştiyaklar, kabuller tamamen bu iç resmin derinliği ve ihatasıyla mütenasip olarak gerçekleşmektedir. Yani insan derûnundaki bu ilk kabul ne kadar derinse, çevredeki tesiri de o kadar güçlü olmakta ve toplumun ahlâkî, iktisadî, siyasî, idarî ve kültürel hayatı da her zaman bu iç iz’ana göre birer yön takip etmektedir. Evet, toplum her yönüyle ondan önemli çizgiler taşımakta; sanat, edebiyat, bu iç muhtevanın renkleri, desenleri şeklinde dışarı vurmakta, her yerde varlık ve eşyanın satırları arasında o iç muhtevanın sesi, soluğu, şivesi duyulup hissedilmekte, görülen görülmeyen her şey, bize sessiz-sözsüz o iç muhtevanın lisanıyla duyulmadık besteler sunmaktadır.”2)
  • İslâm’ın, başka milletlerden alınabilecek değerlere karşı sonuna kadar açık olduğu da bir gerçektir. İslâm, dünyanın ta öbür ucunda da olsa, yararlı şeyleri arar, bulur ve ona talip olur. Evet o; fizik, kimya, matematik, astronomi, hendese, tıp, ziraat, sanayi ve diğer teknolojileri bir zamanlar nereden olursa olsun alıp değerlendirdiği, geliştirip arkadan gelenlere emanet ettiği gibi, bugün de kimden olursa olsun alınabilecek her şeyi alır; gücü yetiyorsa inkişaf ettirir ve yeni mirasçılara tevdî eder.”3)
  • “Lügat itibarıyla, iman ve islâm arasında bir fark söz konusu olsa da; islâmın imansız, imanın da islâmsız olamayacağı kabul edilen en sağlam görüştür. İman bir bâtın, islâm ise onun kavlî, fiilî, hâlî ortaya konması mânâsında bir zâhirdir.. ve işte din-i hak dediğimiz ilâhî nizam da bunların mecmuundan ibarettir.. evet din; iman ve islâmın bütün şube ve fakültelerinin hayata hayat olmasının ilâhî unvanıdır ve bu sistemin böylece kabul edilip yaşanması mü’mince bir tavır ve onu bu şekilde temsil eden de (dinci değil) dindardır. Bu itibarla dini sadece inançtan ibaret görenler de, onu bütün benliğiyle kabul edememiş kültür Müslümanları da aldanmış sayılırlar. Her iki zümrenin de, Allah’ın dine, diyanete vaad ettiği dünyevî-uhrevî mükâfatlardan mahrum kaldıkları/ kalacakları açıktır.”4)
  • “İslâm’ın içtimaî yapısında korunması gereken şu beş esas çok önemlidir ve bunlar evrensel hukukun temel prensiplerini teşkil ederler: Din, nefis (can), nesil, mal ve akıl.”5)
  • Fıtrat, yani yaratılış ve mahiyet itibarıyla her insan, lekesiz, tertemiz ve iman ve İslâm’a en müsait bir hüviyettedir; evet, doğuşunda insan lekesiz, bembeyaz, üzerine her şey yazılabilecek bir kâğıt veya üzerine hiç ses kaydedilmemiş bir bant, her şekle müsait bir macun, kalıplara dökülmeyi bekleyen maden cevheri veya eğilmeye müsait bir rüşeym, bir fidan gibidir.”6)
  • İslâm’da aslolan barıştır, savaş arızî ve istisnaî bir durumdur. Dinimizde savaşa izin verilmesi din, akıl, mal, can, nesil gibi mutlaka korunması gereken değerlerin müdafaası içindir.”7)
  • Seyr u sülûk, sâlikin tâlibken kısmen duyduğu, mürîd ufkunda televvünleriyle tanıştığı iman ve islâm hakikatlerini, mahiyet-i nefsü’l-emriyelerine uygun bir kere de keşfen ve zevken tadıp duymanın, idrak edip anlamanın kalb ufku itibarıyla ayrı bir yoludur. Sözü edilip de çok defa ne olduğu bilinmeyen huzur dediğimiz iksir de kâse kâse işte bu yolda içilir.”8)
  • Kur’ân-ı Kerim, hadis-i şerifler ve fıkıh âlimlerinin eserlerinde, kimse Kur’ân-ı Kerim’den istifade etmesin, hadislere müracaat etmesin, herkes müçtehidin-i izamı dinlesin diye bir hüküm yoktur. Bizim için edille-i şer’iyye sabittir: Kitap, Sünnet, icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukaha. İslâmî meselelerde bu dört delile müracaat edilir. Ancak bu dört delilden meseleleri anlama da o meseleleri anlayacak hâle gelmeye bağlıdır.”9)
  • “Hem Kur’ân müessistir, bir din-i mübînin esâsâtıdır ve şu Âlem-i İslâmiyet’in temelleridir ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi değiştirip muhtelif tabakâtın, mükerrer suâllerine cevaptır. Müessise; tesbit etmek için tekrar lâzımdır.. tekit için terdad lâzımdır.. teyid için takrir, tahkik, tekrir lâzımdır.”10)
  • “İşte o İslâmiyet ve şeriat, öyle bir tarzda muhit ve mükemmeldir ve öyle bir surette kâinatı kendiyle beraber tarif eder ki; onun mâhiyetine dikkat eden elbette anlar ki; o din, bu güzel kâinatı yapan Zâtın, o kâinatı kendiyle beraber tarif edecek bir beyannamesidir ve bir tarifesidir. Nasıl ki bir sarayın ustası, o saraya münasip bir tarife yapar, kendini vasıflarıyla göstermek için bir tarife kaleme alır. Öyle de, din ve şeriat-i Muhammediyede (a.s.m.) öyle bir ihata, bir ulviyet, bir hakkaniyet görünüyor ki, kâinatı halk ve tedbir edenin kaleminden çıktığını gösterir. Ve o kâinatı güzelce tanzim eden kim ise, şu dini güzelce tanzim eden yine Odur. Evet, o nizam-ı ekmel, elbette bu nazm-ı ecmeli ister.”11)
  • “İslamiyet’in esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemâlata îsal edici, sıdktır. Ahlak-ı âliye'nin hayatı, sıdktır. Terakkiyatın mihveri, sıdktır. Alem-i İslam’ın nizamı, sıdktır. Nev-i beşeri, Ka'be-i kemâlata îsal eden [ulaştıran], sıdktır. Ashab-ı kirâmı bütün insanlara tefevvuk ettiren [üstün kılan], sıdktır. Muhammed-i Hâşimî aleyhissalatu vesselamı merâtib-i beşerîyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır.”12)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Prizma-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 174.
2)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 61–62.
3)
A.g.e. s. 65.
4)
A.g.e. s. 176.
5)
M. Fethullah Gülen, Enginliğiyle Bizim Dünyamız: İktisadî Mülâhazalar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 53.
6)
M. Fethullah Gülen, İnancın Gölgesinde-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 209.
7)
M. Fethullah Gülen, Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız (Kırık Testi-14), İstanbul: Nil Yayınları, 2015, s. 19.
8)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 698.
9)
M. Fethullah Gülen, Sohbet Atmosferi, İstanbul: Nil Yayınları, 2015, s. 91.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s, 257.
11)
A.g.e. s. 278.
12)
Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 83.
islam.txt · Son değiştirilme: 2024/05/25 18:40 Değiştiren: Editör