Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


sekir

Sekir

  • “Sarhoşluk ve kendinde olmama hâli diyebileceğimiz sekir; sofîye ıstılahında sâlikin, sübühât-ı vechin şuâları karşısında mest olup kendini kaybetmesidir ki, onun yeniden his ve şuur âlemine dönmesi demek olan sahv ile beraber zikredilir.. ve sahv u sekir şeklinde kullanılır.
  • Sekir ile gaybet arasında her zaman bir eksiklik ve fazlalık söz konusudur. Şayet sekri yaşayan hak yolcusunun bâtını ilâhî vâridlere doymamışsa, o sekir noksandır.. ve böyle bir sâlik, gaybet ve ihsas hâlleri itibarıyla, sürekli gel-gitler içindedir.. dahası o, davranışları açısından da temkinden daha çok telvin edalıdır. Böyle bir hak yolcusuna, kendinde olmama mânâsına sekrân demektense mütesâkir demek daha uygundur. Bazen de bunun aksine, sekre sebebiyet veren vâridler, sağanak sağanak gelir ve sâlikin bütün benliğini istilâ eder ki, işte o zaman tastamam bir sekir hâsıl olur.
  • Bazen sekir; kavi bir iman, ciddî bir mârifet, dengeli bir havf u heybetten kaynaklanır ve daha geniş bir alanda kendini hissettirir. Has dairede sekre gelince o, vecd erbabına mahsus bir ‘hâl’ olup, ne zaman hak yolcusu, sübühât-ı vechin nûrları veya ‘bî kem u keyf’ cemal nimetleriyle şereflendirilse, hemen sekir hâsıl olur.. ruh, şevk u tarâba girer.. ve gönülde aşkın bir heyecan yaşanır. Sahv, sekrin zıddıdır ve sâlikin yeniden ihsas ve şuur âlemine dönmesi demektir. Sekri hak olan seyyahın sahvi de haktır.”1)
  • “Hak yolcusu sekir durumunda hâlî ve zevkî, sahv durumunda da ilmî ve temkinîdir; sekir hâlinde o, kendi cehd u gayreti olmaksızın, her zaman bir zemzeme-i haz ve lezzet içinde, sahv hâlinde ise, bir temkin ve ihsas, bir iradîlik ve şuur öncülüğünde hep Hazreti Hakikat’ı duymaya çalışmaktadır.
  • Bazıları sekri, Hazreti Mahbûb’un tam duyulup hissedilmesi anında, kalbin fevkalâde galeyâna gelmesi şeklinde anlamışlardır ki, buna, nefsin gaybî vâridat karşısında zevk u sürura gömülmesi veya aşkın galebe çalmasıyla sâlikin kendini yitirmesi de diyebiliriz. Birinci sekir tabiî, ikincisi ise ilâhîdir. Ne var ki, sekir neden kaynaklanırsa kaynaklansın, hak yolcusu sürekli hayret yaşar; hep şevk u tarâb içinde oturur-kalkar ve sekri daha da derinleştikçe, hayret ve dehşet vadilerinde dolaşmaya başlar; hatta bir an olur ki iradesi bütün bütün çözülür ve artık kendini O’nun varlığının nûrunun bir gölgesi gibi duyar ki, bu noktaya ulaşan sâlikemurâd’ denir. Böyle birinin fani sıfatlarının yerini, Hazreti Bâki’nin sıfatlarının tecellîsi işgal eder; eder ve artık o فَبِيَ يُبْصِرُ ‘Benimle görür.’ hakikatinin mücellâ bir aynası hâline gelir.”2)
  • “Bazıları sekri, kelimenin ifade ettiği mânâ itibarıyla yadırgamış, aklen ve şer’an mezmum olan bir mefhumun tebcil edilmesi şeklinde anlamış ve ona karşı belli tavırlar içinde olmuşlardır. Aslında aşk u vecdin gereği kendinde olmama ‘hâli’ diyebileceğimiz sekir, Hazreti Tecellî’nin insanı mest ve sermest eden vâridât veya tayflarına bir mânâda maruziyet, bir mânâda da mazhariyetten kinaye olarak kullanılmıştır.”3)
  • Sekir bir hâl ise, sahv bir makamdır ve sekre göre daha objektif, daha sıhhatli ve daha istikametli bir makamdır. Sekir, sübjektif Hak mülâhazasına istinad etmesine karşılık sahv, isimleriyle mâlum, sıfatlarıyla muhat, nâ kâbil-i idrak Zât-ı Ecell u A’lâ mülâhazasına dayanmaktadır. Diğer bir tabirle sekir, infisal televvünlü, sahv ise ittisal edalıdır. İlkinde az-çok ‘fenâ fillâh’ işareti, ikincisinde de ‘bekâ billâh’ remzi sezilir. O’nun bekâsıyla bir bekâ billâh ki, böyle bir hâl, ‘bekâ billâh-maallah’ sözcükleriyle ifade edilir.
  • Bazıları, sekri sahva tercih etmiş ise de, bu, ya hâle mağlup olmuş mestlerin mülâhazasıdır veya sülûkun televvün vadilerinde cereyan etmesinden kaynaklanmaktadır; zira sekirde gaybet, sahvda huzur vardır. Sekrin hâle mağlubiyeti, sahvin ihsas ve şuura merbut bulunması, sekrin televvün, sahvin temekkün ifade etmesi, sekrin, bazı velilerin yolu, sahvin Enbiya ve asfiyânın mesleği olması gibi hususlar, sahvin birkaç kadem önde olduğunu göstermektedir ve وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ ‘Gelmesi muhakkak yakîn gelinceye dek Rabbine ibadet et!’ (Hicr, 15/99) diğer bir yaklaşımla; gözlerin ölümle iman rükünlerinin hakikatine uyanacağı âna kadar, seyr u sülûk-i ruhânîyi devam ettir; ettir, zira nâmütenâhîye müteveccih seyahat de nâmütenâhîdir.” 4)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 321.
2)
A.g.e. s. 322–323.
3)
A.g.e. s. 323.
4)
A.g.e. s. 324–325.
sekir.txt · Son değiştirilme: 2024/03/17 18:01 Değiştiren: Editör