Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


istigrak

İstiğrak

  • “Dalma, içine gömülme, boğulma mânâlarına gelen ‘gark’ kelimesinden türetilmiş istiğrak; kendinden geçme, dünyayı unutma, kalbini dünyevî endişelerden temizleyip bütünüyle Hakk’a yönelme.. ve binnetice vecde gelerek bir mânâda kendini bilemeyecek şekilde dalgınlaşıp hayrete dalmak demektir ki, Hak dostluğuna erip ‘halvet-i hâssa’ ile şereflenenlerin muhabbetten müşahedeye, müşahededen muhabbete gidip gelmek suretiyle, ya bütün bütün mâsivâyı (Allah’dan gayrı her şey) gönlünden çıkarıp atma veya Hakk’a im’ân-ı nazar ettiklerinden ötürü O’ndan başkasını net olarak tam müşahede edememe hâlidir. Bu, O’nu net olarak müşahede etmeleri mânâsına da gelmez. Buradaki müşahede bir ‘sezi’ ve duyuştur.”1)
  • İstiğrakın üç mertebesi vardır:
  • 1) İlmin hâlde istiğrakıdır ki; başlangıç itibarıyla hak yolcusu bazı şeyleri bilse de, onları tam duyup zevk etmediği için, gerektiği ölçüde o şeylerin hakikatlarına vâkıf değildir.. evet, ilim ayrı şey, onu yaşayıp hissetmek ayrı şeydir. Aslında, iman, muhabbet, aşk, zevk-i ruhânî insanın tabiatının birer buudu hâline gelecekleri âna kadar nazarîdirler ve hakikatlerinin tam bilindiği de söylenemez. Ne zaman ki bunlar, insan vicdanında zevken ve keşfen duyulurlar, işte o zamandır ki hâl, mücerred ilme galebe çalar ve ilim hâlin içinde müzmahil olur gider. Buna, aynı zamanda peygamber ilmi de denir. Buna ilim denmesi, sadece bu işin mebdeinin unvanı olması itibarıyladır. Yoksa o, aksiyon itibarıyla bir hâl ve pâye itibarıyla da bir makamdır…
  • 2- İşârâtın keşifte istiğrakıdır ki; ruhta Zât-ı Ulûhiyet hakikatinin inkişafı ile sâlik, O’nun mukaddes isimlerinden “Ehadiyet” mertebesine, yani Cenab-ı Feyyâz-ı Mutlak’ın, kulun idraki seviyesinde ona hususî vâridlerde bulunma mertebesine yönelir ki, bu mertebede ruh bütünüyle mâsivâdan alâkasını keser ve kalbin kadirşinas ibresinin gösterdiği ufka teveccüh eder. Böyle bir mazhariyete eren sâlikin nazarında, isimlerdeki ihtilaf tamamen ortadan kalkar ve her şey sıfat perdedarlığıyla Hz. Zât’ın nûrlarına müstağrak görünür. Bu makama vasıl olacağı âna kadar, Cenab-ı Feyyâz-ı Ezelî’yi ‘Cemil, Celil, Lâtif, Kahhar…’ gibi pek çok isimlerle anan hak yolcusu, duyuş ve hissedişlerinin tesiri altında olmadan temyiz ve tefriki bırakarak, Hz. Nûr-u Zât’ın “bî kem u keyf” televvünleriyle mest ü mahmur bir hayata kendini salar…”
  • 3) Şevâhidden ‘cem’in duyulduğu istiğraktır ki; ilâhî sıfatların emare ve tecellî dairesinden dahi hâlî ve zevkî olarak sıyrılıp sadece ve sadece ‘Ehadiyet’ nûrlarının şualarıyla Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın hakikatlarıyla mermuz Hz. Zât’ın tecellî-i akdesi içinde mahv u müzmahil olarak ilk kaynaktan başka hiçbir şeyi duyup hissetmeme hâlidir ki, bu hâle, kenziyetteki makama avdet ve âlem-i ıtlaka dönmek de denir.” 2)
  • “Bize bakan yönüyle gaybet, Hak’la alâkalı yanıyla ‘huzur’ diyeceğimiz hâl, sâlikin seviyesi itibarıyla da oldukça farklılık arzeder:
  • 1) Muhibbin, Mahbub-u Hakikî’den başka her şeyden gaybubetidir ki, bu seviyede seyahat eden hak yolcusu, tamamen O’na tahsis-i nazar eder; varlıkla olan zarurî ve tabiî münasebetlerinde de hep ‘O’ndan ötürü’ mülâhazasını güder: Öyle ki, seyr-i ruhanîsinde karşılaştığı her şeyde O’ndan bir şeyler duyar, bir şeyler hisseder ve her varlığı okşar-geçer.
  • 2) Yol erkânına vâkıf sâlikin gaybetidir ki, ulaştığı ufuk itibarıyla o, ruhunun derinliklerinde hâl ile ilmi müşterek duymaya başlar ve bu sayede, hâle iktiran etmeyen mücerred ilim dalâletinden ve ilimle beslenmeyen hâl gafletinden kurtularak gaybet-i halk ve huzur-u Hak’la serfiraz olur.
  • 3) Makamcem’le müşerref ârifin gaybetidir ki, böyle bir zirveye terakki eden hak dostu, kendini, kendi ahvâl ve makamatını duyup hissetmediği gibi, Hazreti Zât’ın ‘Sübühât-ı Vech’iyle tamamen kül olup savrulduğundan, bazen Hazreti Esmâ ve Sıfât’ı bile mülâhaza edemeyecek kadar istiğrak içinde bulunur ki, böyle bir ruh hâletiyle o, zaman zaman, ‘vahdet-i vücûd’ düşüncesini hatırlatacak kelimelerle, yer yer de ‘vahdet-i şuhûd’u işmam edecek beyanlarla içini döker; hatta bazen, panteizmi ve monizmi hatırlatacak sözler sarfeder ki; böyle bir yaklaşım, zevkî ve hâlî bir hususu, hakikate karıştırmaktan başka bir şey değildir.”3)
  • “Nasıl insanın, Kâbe’de, Arafat’ta, Müzdelife’de, Muvâcehe’de bulunması ya da Kadir Gecesi, cuma günü birlerin bin olduğu eşref saatlerini idrak etmesi Cenâb-ı Hak’tan gelecek olan vâridâtı yakalamak adına çok büyük bir ehemmiyet arz ediyorsa, aynen öyle de kalbin yumuşadığı, istiğrak, kalak, heyman gibi hâllerin yaşandığı anlar da Hak’tan gelecek tecellîleri avlama ve dergâh-ı ilâhîden talepte bulunma hesabına büyük bir önem taşır.”4)
  • “… insan kendini terk edince her şeyde Cenâb-ı Hakk’ın tecellilerini görmeye başlıyor; başlıyor ve ciddi bir istiğrak, bir heyman, bir kalak hâliyle kendinden geçiyor ve o derya içinde eriyip yok oluyor. ‘Sen tecellî eylemezsin, perdede ben var iken / Şart-ı izhâr-ı vücudundur adîm olmak bana…’ (Gavsî) beytinde ifade edildiği gibi, insan hakiki vücut karşısında kendi vücudunu erittiğinde, hakka’l-yakîn ufkuna kapı aralamaya başlıyor. Vâkıa, bu anlamda bir hakka’l-yakîn mertebesi dünyada kemal ile insana müyesser olur mu, bilemiyoruz. Bu hususta İmam Rabbânî Hazretleri, Mektubat’ının bir yerinde bunun mümkün olmadığını söylerken, bir başka yerde ise belli ölçüde müyesser olabileceğini ifade eder. Bu iki mütalâayı beraber değerlendirdiğimizde denilebilir ki, hakka’l-yakînin gölgesi belki dünyada müyesser olabilir ancak asıl hakikati ahirette zuhur edecektir. Zira kudret-i ilâhiyenin, hikmetinin önünde tecellî ettiği yerde, hakka’l-yakîn de hakikatiyle zuhur edecek ve insan kendi ufkuna göre o hakikati bütün buutlarıyla duyup yaşayacaktır.”5)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 282.
2)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 282–284.
3)
A.g.e. s. 288–289.
4)
M. Fethullah Gülen, Cemre Beklentisi (Kırık Testi-10), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 137.
5)
M. Fethullah Gülen, Yolun Kaderi (Kırık Testi-15), İstanbul: Nil Yayınları, 2016, s. 157.
istigrak.txt · Son değiştirilme: 2024/03/16 17:57 Değiştiren: Editör