dalalet
İçindekiler
Dalâlet
- Aklı doğru kullanmaya engel olan sebepler yüzünden hidayetten ve hikmetten mahrum kalma, istikametten sapma.
- “Kur’ân-ı Kerim’de dalâlet, peygamber gibi en yüksek manevî makama sahip bir zâtın kendi seviyesinin az altında yaptığı bir işten Allah’a şirk koşmaya kadar dosdoğru yoldan her türlü sapmayı ifade eder. Genel ıstılahî mânâsıyla, imandan sonra küfre düşüp, imanı küfürle değişme (2: 108), Allah’a şirk koşma (4: 116), Allah, melekler, bütün semavî kitaplar, iman noktasında aralarında ayırım yapmadan bütün rasûller ve Âhiret Günü’nden biri, birkaçı veya tamamına inanmama (4: 136) dalâletin ta kendisidir.”1)
- “İşte şu âyâtın (Tûr, 52/29–43) binler hakikatlerinden yalnız beyan-ı ifhamiyeye misâl için bir hakikatini beyan ederiz. Şöyle ki: أَمْ.. أَمْ (yoksa, yoksa) lafzıyla on beş tabaka istifham-ı inkârî-i taaccübî ile ehl-i dalâletin bütün aksamını susturur ve şübehâtın bütün menşe’lerini kapatır. Ehl-i dalâlet için içine girip saklanacak şeytanî bir delik bırakmıyor, kapatıyor. Altına girip gizlenecek bir perde-i dalâlet bırakmıyor, yırtıyor. Yalanlarından hiçbir yalanı bırakmıyor, başını eziyor. Her bir fıkrada bir tâifenin hülâsa-yı fikr-i küfrîlerini ya bir kısa tâbir ile ibtal eder. Ya butlanı zâhir olduğundan sükûtla butlanını bedâhete havale eder veya başka âyetlerde tafsilen reddedildiği için burada mücmelen işaret eder.”3)
- “Adem, şerr-i mahz ve vücud hayr-ı mahz olduğunu, ehl-i tahkik ve ashâb-ı keşif ittifak etmişler. Evet ekseriyet-i mutlaka ile hayır ve mehâsin ve kemâlât, vücuda istinâd eder ve ona râcî olur. Sûreten menfî ve ademî de olsa, esası sübûtîdir ve vücûdîdir. Dalâlet ve şer ve musîbetler ve mâsiyetler ve belâlar gibi bütün çirkinliklerin esası, mâyesi ademdir, nefiydir. Onlardaki fenâlık ve çirkinlik, ademden geliyor. Çendan sûret-i zâhirîde müsbet ve vücûdî de görünseler, esası ademdir, nefiydir.”5)
- “… şu asırda ehl-i dalâlet eneye binmiş, dalâlet vadilerinde koşuyor. Ehl-i hak, bilmecburiye eneyi terk etmekle hakka hizmet edebilir.”7)
- “… bu kâinatta hayır-şer, lezzet-elem, ziya-zulmet, hararet-bürûdet, güzellik-çirkinlik, hidayet-dalâlet birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir. Çünkü şer olmazsa hayır bilinmez. Elem olmazsa lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz ziya, ehemmiyeti olmaz. Soğukla, hararetin dereceleri tahakkuk eder. Çirkinlik ile hüsnün tek bir hakikati, bin hakikat ve binler çeşit hüsün mertebeleri vücûd bulur. Cehennemsiz cennetin pek çok lezzetleri gizli kalır. Bunlara kıyasen her şey, bir cihette zıddıyla bilinebilir ve birtek hakikati, sümbül verip çok hakikatler olur.”9)
- “İnsanları fikren dalâlete atan sebeplerden biri; ülfeti, ilim telâkki etmeleridir. Yani melûfları olan şeyleri kendilerince mâlûm bilirler. Hatta ülfet dolayısıyla âdiyata teemmül edip ehemmiyet vermezler. Hâlbuki ülfetlerinden dolayı mâlûm zannettikleri o âdi şeyler, birer harika ve birer mu’cize-i kudret oldukları hâlde, ülfet sâikasıyla onları teemmüle, dikkate almıyorlar; tâ onların fevkinde olan tecelliyât-ı seyyaleye im’ân-ı nazar edebilsinler. Bunların meseli deniz kenarında durup, denizin içerisindeki hayvanâta ve sair garip hâlâtına bakmayarak, yalnız rüzgâr ile husûle gelen dalgalara ve şemsin şuââtından peyda olan parıltısına dikkat etmekle Mâlikü’l-bihar olan Allah’ın azametine delil getiren adamın meseli gibidir.”11)
- “Efendiler! Dalâlet ve fenalıklar cehaletten gelse, def etmesi kolaydır. Fakat fenden, ilimden gelen dalâletin izalesi çok müşküldür. Bu zamanda dalâlet fenden, ilimden geldiği için, ancak onları izale etmeye ve nesl-i âtiden o belâya düşen kısmını kurtarmaya, karşılarında dayanmaya Risale-i Nur gibi her cihetle mükemmel bir eser lâzımdır.”12)
Ayrıca Bakınız
Dipnotlar
1)
Ali Ünal, Allah Kelâmı Kur’ân-I Kerîm ve Açıklamalı Meali, İstanbul: Define Yayınları, 2010, s. 51.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 201.
3)
A.g.e. s. 414.
4)
A.g.e. s. 793.
5)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 92.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 15.
7)
A.g.e. s. 479.
8)
A.g.e. s. 537.
9)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 219.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 64.
11)
A.g.e. s. 181.
12)
Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 19.
13)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 235.
14)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 161–162.
15)
İbn Mâce, Fiten, 8; Abd ibn Humeyd, El-Müsned, s. 367.
16)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 18.
dalalet.txt · Son değiştirilme: 2024/10/26 22:52 Değiştiren: Editör