Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


vicdan_kulturu

Vicdan Kültürü

  • “İnsan yaşadığı hayatı ve çevresinde meydana gelen hâdiseleri doymak bilmeyen bir tecessüsle incelemek zorundadır. Bilhassa tahkik mesleğine mensup olanlar için bu kaçınılmazdır. Onlar rüyalarla değil, bizzat eşyanın kendisini kurcalamakla, tanımakla ve onların arasındaki münasebetleri kavramakla, hâdiseler hakkında neticeler elde etme peşindedirler. Hâdiselerin diliyle onların kulaklarına fısıldanan yorumlar, rüyalardan çok daha net ve çok daha fazladır. Böyle bir yorumu dinleyebilmek için de canlı-cansız çevreden haberli yaşamak şarttır. Biz buna ‘vicdan kültürü’ diyoruz. Daha uygun bir tabir buluncaya kadar da öyle demeye devam edeceğiz.”1)
  • “… takva-i tâmmın, ancak şüpheli şeyler ve küçük günahlardan sakınmakla elde edilebileceğini söyleyebiliriz. Böyle bir içtinab ise her şeyden evvel iyi bir haram ve helâl bilgisine, bundan da öte sağlam bir mârifet ve vicdan kültürüne vâbestedir.”2)
  • “… ilim, küllî ve umumî bir bilme, mârifet ise herhangi bir şeyi –bu şeye Zât-ı ulûhiyet de dahildir– vech-i cüz’üyle tanımak demektir. Bu itibarla da, öteden beri Hazreti Zât-ı Vahid ü Ehad’e bilittifak ‘Âlim’ denmiştir ama, ‘ârif’ denmeden hep kaçınılmıştır. Ayrıca, dâniş, irfan, vicdan kültürü, hüner ve sanat mânâlarına da gelen mârifet; erbab-ı hakikatçe, bir şeyin ‘latîfe-i rabbâniye’ ile duyulması, bilinen şeyin misal-i ilmîsi, icabında kaybolup sonra da dönüp gelen ve tekerrür ettikçe derinleşen hafıza, şuur, idrak mahfuzatı ve bir hakikati diğerlerinden tam tefrik ve temyize yarayan yeterli malumat demektir ki; ef’âl ve sıfatların bilinmesi ve bilinen şeylerin de tafsile açık olmasıyla hulâsa edilebilir.”3)
  • “Unutulmamalıdır ki bir bilgi hamalı olmak ve engin bir müktesebâta sahip bulunmak kulluk hesabına çok fazla bir mânâ ifade etmemektedir. O bilginin marifete dönüştürülmesi ve hatta o marifetin de ‘aktif mârifet’ hâline getirilmesi lazımdır. Aktif marifet ise, –bu tabir çok kullanılmamış olsa da şahsen bir mahzur görmüyorum– kendi içinde sürekli kaynayıp duran ve insanı hep muhabbet ufkunda dolaştıran vicdan kültürü demektir.”5)
  • “… yapılması gereken, müzakerede bulunarak, yeni yeni terkip ve tahlillerle, okuduğumuz metinden farklı açılımlara gitmek, yeni tespitlerde bulunmak ve böylece kalb ve vicdan kültürümüze yeni mârifet pınarları akıtmak olmalıdır.”6)
  • “Biz burada nazarî bilginin amelî bilgi ile derinleşerek yaşa başa göre nasıl belli bir kıvama ereceği, yani bilginin nasıl ilme dönüşeceği, ilmin insanı nasıl bir mârifet ufkuna taşıyacağı ve böylece bunun bir vicdan kültürü hâline nasıl geleceği üzerinde duruyoruz. Vicdan kültürü ise, atalarımızdan tevârüs ettiğimiz, düğün ve derneklerimizde yaşadığımız gelenek ve görenek kültüründen farklı bir meseledir. Evet, biz, bilginin, ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn kademelerinden geçerken, bu mertebelerden hangi noktaya dokunulursa dokunulsun orada ‘Lâ ilâhe illallah’ sesinin işitileceği bir seviyeye ulaşılmasına mârifet diyoruz. Böyle bir mârifet muhabbeti netice verir.”7)
  • “Kâinat kitabını okuma mevzuunda da merak çok önemli bir unsurdur. Hazreti Pîr’in ifadesiyle merak, ilmin hocasıdır.8) Buradaki ilimden maksat, günümüzde kullanılan şekliyle dar anlamdaki bilim değil; zâhiri bilgi, bâtını mârifet, daha ötesi muhabbet ve onun da ötesi aşk u iştiyak olan ilimdir. Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’ın Nebiyy-i Ekrem’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) hitaben buyurduğu: وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا ‘Yâ Rabbi! Benim ilmimi artır, de!’ (Tâhâ, 20/114) ifadesinde geçen ilim, mücerret olarak mahiyet-i eşyayı bilme değil, irfana dönüşen, vicdan kültürüne uzanan, muhabbetullahı netice veren, aşk u şevk derinliğine ulaşan bir kavramdır. İşte merakın ilmin hocası olmasını bu mânâda anlamak gerekir.”9)
  • İrfana gelince, o, ihsan mülâhazası içinde mütalâa edilebilecek bir mefhumdur. Bu açıdan irfan ufkuna ulaşmak isteyen bir insanın önce sağlam bir şekilde iman etmesi, ardından amel-i salih yapması ve bunu da zamanla bir vicdan kültürü hâline getirmesi gerekir. Evet, irfana ulaşmanın en önemli yolu, ibadet ü taati titizlikle ve şuurlu bir şekilde yerine getirmektir. İbadet ü taatte şuur olmayınca irfana ulaşılamaz. İrfana ulaşamayan bir insanın ise Allah sevgisine, peygamber muhabbetine ermesi mümkün değildir.”10)

Diğer Diller

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 96–97.
2)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 97.
3)
A.g.e. s. 329.
4)
A.g.e. s. 359.
5)
M. Fethullah Gülen, Vuslat Muştusu, (Kırık Testi-8), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 276.
6)
M. Fethullah Gülen, Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11), İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 110–111.
7)
A.g.e. s. 178.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 537.
9)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 187.
10)
M. Fethullah Gülen, Mefkûre Yolculuğu (Kırık Testi-13), İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 107.
vicdan_kulturu.txt · Son değiştirilme: 2024/03/13 17:59 Değiştiren: Editör