Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


seyr_billah

Seyr Billah

  • “Yakazayı; mübtedîler için, zecr ve men vukuunda bunlardaki maksad-ı ilâhîyi kavrama; müntehîler için de ‘kıyam billah’ mânâsına gelen ‘seyr ilallahseyr billahseyr fillah’ gibi menzillerin hemen bütününde, her zaman Hakk’ın huzuru mülâhazası içinde bulunup hep temkin u istikameti kollama.. ya da konumunun gerektirdiği mârifet ve şuurla ‘Ben bir hakir kulum, her nefes muhtaç olduğum Mevlâ’dan nasıl gaflet ederim.’ diyerek, hep uyanık, hep mahviyet içinde, hep gözü Hakk’ın kapısının aralığında, mevsimi gelince de iltifat göreceği düşüncesiyle sürekli ümitli; herhangi bir itaba uğrayacağı endişesiyle de, kalbi güvercinlerin kalbi gibi tir tir ve her zaman İbrahim Hakkı gibi:
  • Gafletle uyumak ne revâdır abd-i hakîre / Şefkatle nidâ eyleye Rahmân gecelerde’ deyip muttasıl teyakkuzda bulunma olarak yorumlayanlar da olmuştur.”1)
  • İtminan mevhibesinin idrak edilme sınırlarını aşkın müntehâsını ‘nefs-i kâmile’ mertebesi teşkil eder. Dört bir yanda ilâhî tecellîlerin bütün mâsivâyı kendi rengine boyadığı, renklerin, şekillerin, keyfiyetlerin kendi çerçevelerinde silinip gittiği zevkî ve nazarî iç içe istihalelerin yaşandığı ve ‘seyr’in, ‘seyr billah’ ufkunda sürdürüldüğü bu şâhika, vahdette kesretin, kesrette de vahdetin yaşandığı ilâhî sırlara açık öyle bir zirveler zirvesidir ki, asalet ve külliyet planında orada sadece enbiyânın sesi-soluğu duyulur; zılliyet ve cüz’iyet dairesinde de dava-i nübüvvet vârislerinin.” 2)
  • “Dördüncü sefer; dava-i nübüvvetin vârislerine has, Hak’tan halka yönelme şeklinde ‘cem’ sonrası, ‘fark’ televvünlü bir kutlu seyahat ve tamamen fazl-ı ilâhî çerçevesinde özel bir teveccühe mazhariyetin unvanıdır. Böyle bir yolculukta, sâlik, ayağını sağlamca vahdet ufkuna bastıktan sonra, fevkalâdeden mevhibeler adına duyup tattıklarını, görüp zevk ettiklerini başkalarına da duyurmak iştiyakıyla, urûcunu nüzûlle derinleştirerek, halk içinde Hakk’ın tercümanı olma pâyesine yürür. ‘Seyr anillah ve billah’ sözleri ile ifade edilen böyle bir sefer, seferlerin en yücesidir ve şâhikalar şâhikasını ihraz etmenin de bir başka unvanıdır.”3)
  • Ayne’l-yakîn ise; eşyanın çehresinde Allah’ın tecelli edişinin görüldüğü bir mertebedir. Yani insanın ‘Vallahi ben şu ağaçta Allah'ı görüyorum’ dediği mertebe. Yalnız bu, şahsın hususî mütalâasına, sezmesine, hissetmesine bağlıdır ve bu yönüyle objektif değil, bütünüyle sübjektiftir. Bu mertebede insan, çiçeklerin açmasında, ağaçların semalara doğru ser çekmesinde, kuşların cıvıldamasında, suların şırıl şırıl akmasında… hâsılı her şeyde kemmiyetten, keyfiyetten, araz olmaktan münezzeh Cenâb-ı Hakk’ın arkasında, tıpkı Mecnun'un Leyla arkasında koşturduğu gibi devamlı koşturur durur ve sürekli O'nu arar. Şu iz, şu hülya, şu silûet galiba evet galiba O der. Üstad Hazretleri’nin dediği gibi ‘şiddet-i zuhurundan gizli’ yani zıddı, niddi bulunmadığından dolayı gözlerin idrak edemediği ama her şeyden daha âyân olan Allah’ı görme çabasının sergilendiği bir mertebedir bu. Burada insan ‘buraya kadar mülk, bundan öte melekût’ veya ‘buraya kadar illet, bundan öte ma’lul’ gibi net değerlendirmelerde bulunamaz.. bulunamaz zira her varlığın arkasında vicdanıyla Rabbini müşahede edecek kadar his dünyası inkişaf etmiştir. Tasavvufî ifadesiyle ‘seyr ilallah’a ulaşmıştır. Bu makamda her şeyi ayrı bir zevk, ayrı bir neşe halinde duyuyor ve yaşıyordur. Veya bir hayret makamı olan, elinde kâsesi etraf-ı âlemde baygın baygın, sarhoş sarhoş dolaştığı ‘seyr fillah’da bulunuyordur. Veya İmam Rabbanî’nin vesilesiyle literatürümüze giren ve ancak velâyet-i kübraya mazhar olanlara nasib olan ‘seyr billah’da yürüyordur. Yani halk içinde Hakk’la beraberdir. İrşad ve tebliğ vazifesiyle vazifelidir. İşte bunlar ilme’l-yakîni bütün mertebeleriyle yaşamaktan öte, bizim ancak sözünü ettiğimiz ayne’l-yakîni yaşarlar.”4)
  • “… hakikat-i Muhammediye, hakikat-i Ahmediye’nin bir matiyyesidir. Yalnız bahsini ettiğimiz bu aşkınlığa ya da Allah’a doğru devamlı yükselen bu yolculuğa dünyanın belli bir noktaya kadar tahammülü ve müsaadesi vardır. Hâlbuki hakikat-i Muhammediye’nin seyr u sülûkü hiç bitmez. Seyr ilallah, seyr maallah, seyr billah ve seyr anillah .. derken, dünyevî seyr kemâle erer. Bu ikmal yolculuğunda Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) başkaları için tevil ve tefsire ihtiyaç duyulan hususları apaçık, ayan beyan görür ve müşâhede eder. Dünya artık O’nun urucuna müsaade etmediği bir hâl alınca veya kendi kemalât arşına başı değecek hâle gelince de O, ‘Allahım, yüce dostluğuna.’ diyerek ruhunun ufkuna yükselir; yükselir ve urucunu başka bir âlemde devam ettirir.
  • Muhammedîlikten tekrar Ahmedîliğe intikal eder. Livâü’l-Hamd’e ulaşır ve kendi ummanının derinliklerinde dalgalanır durur.” 5)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 401.
2)
A.g.e. s. 434.
3)
A.g.e. s. 480.
4)
M. Fethullah Gülen, Prizma-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 109–110.
5)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 54–55.
seyr_billah.txt · Son değiştirilme: 2024/07/12 17:32 Değiştiren: Editör