Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


iman

İman

  • Kalb ile tasdik, dil ile ikrar edilen hüküm.1)
  • “… pek çok latîf, ulvî ve lezîz, tatlı hakikatler, imanından tecelli eder, tezahür eder. Demek, iman bir mânevî tûbâ-yı cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir zakkum-u cehennem tohumunu saklıyor. Demek selâmet ve emniyet, yalnız İslâmiyet’te ve imandadır. Öyle ise, biz daima: اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى دٖينِ الْاِسْلَامِ وَ كَمَالِ الْاٖيمَانِ demeliyiz.”2)
  • İmanı, ona bir emniyet-i tâmme verir. Evet, her hakiki hasenât gibi cesâretin dahi menbaı imandır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir!”3)
  • “Ve onların her biri öyle bir kıymet almalarının sebebi; mümin, imanıyla Hâlık’ının emânetini, O’nun nâmına ve izni dâiresinde istimâl etmesidir. Ve kâfir, hıyanet edip nefs-i emmâre hesabına çalıştırmasıdır.”4)
  • “Hem zevâl ve firak, memat ve vefat ve darağacı olan mürûr-u zaman, o iman tılsımı ile, Sâni-i Zülcelâl’in taze taze, renk renk, çeşit çeşit mucizât-ı nakşını, havârık-ı kudretini, tecelliyât-ı rahmetini, kemâl-i lezzetle seyr ve temâşâya vâsıta suretini alır.”5)
  • İman; nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektûbât-ı samedâniyeyi okutturuyor. Öyle de kâinatı dahi ışıklandırıyor. Zaman-ı mâzi ve müstakbeli, zulümâttan kurtarıyor.”6)
  • İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir.”7)
  • İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.”9)
  • “… insan, bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla her şey ilme bağlıdır ve bütün ulûm-u hakikiyenin esâsı ve madeni ve nuru ve ruhu, marifetullahtır ve onun üssü’l- esası da iman-ı billâhtır.”10)
  • “… bütün erkân-ı îmâniyenin inkişafıyla hakikî kemâl bulunur.”11)
  • “Hakikî bütün elem dalâlette, bütün lezzet imândadır.”12)
  • “… günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u îmânı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.”13)
  • “Bir saray, yüzer kapalı kapıları var. Bir tek kapı açılmasıyla, o saraya girilebilir, öteki kapılar da açılır. Eğer bütün kapılar açık olsa, bir-iki tanesi kapansa, o saraya girilemeyeceği söylenemez. İşte, hakâik-i îmâniye o saraydır. Her bir delil, bir anahtardır, isbât ediyor, kapıyı açıyor. Bir tek kapının kapalı kalmasıyla o hakâik-i îmâniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilemez. Şeytan ise, bazı esbâba binâen, ya gaflet veya cehâlet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir; isbât edici bütün delilleri nazardan iskat ediyor. “İşte, bu saraya girilmez, belki saray değildir, içinde bir şey yoktur.” der kandırır.”14)
  • “… imanlı fazilet , medâr-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdad da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek, faziletsizliktir.”15)
  • “Silsile-i nakşînin kahramanı ve bir güneşi olan İmam Rabbânî (radıyallâhu anh) Mektubat’ında demiş ki: ‘Hakâik-i imaniyeden bir meselenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve keramâta tercih ederim.’ Hem demiş ki: ‘Bütün tarîklerin nokta-yı müntehâsı, hakâik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır.’”16)
  • “Erkân-ı imaniye altıdır. İman-ı billâhtan başka, iman-ı bi’l-yevmi’l-âhir gibi rükünler var. Bu rükünler ise, mümkinâtın vücûdlarını ister. O muhkem erkân-ı imaniye, hayal üstünde bina edilmez!”17)
  • “Gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevk ettim ki; bekâmın lezzet ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda Bâki-i Zülkemâl’in bekâsına.. ve benim Rabb’im ve İlah’ım olduğuna imanımda ve iz’anımda ve îkanımda vardır. Çünkü onun bekâsıyla benim için lâyemût bir hakikat tahakkuk eder. Zira benim mahiyetim; hem bâki, hem sermedî bir ismin gölgesi olur, daha ölmez diye şuur-u imanî ile takarrur eder.”18)
  • İman, Sa’d-ı Teftazanî’nin ifadesiyle; ‘Cenâb-ı Hakk’ın, istediği kulunun kalbine, cüz-ü ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur.’ Yani iman, insanın aklını kullanması veya âfâkî-enfüsî tefekkürü sonunda, Cenâb-ı Hakk’ın murad-ı sübhânîsiyle onun içinde yaktığı bir ışıktır, bir nurdur.”19)
  • “… hakkıyla Allah’a ve ahiret gününe inanan bir insanın, toplum içinde bulunarak bir kıblenümâ gibi çevresindekilere hep hak ve hakikat kıblesini göstermesi gerekmektedir.”20)
  • “[Karun], Allah’a dosdoğru inanamamış ve problemi nefsinde çözememişti. İnanıyor göründüğü hâlde, imanını, yakîne çevirememiş ve bir iz’an ufkuna teveccüh edememişti.”21)
  • “Ayrıca, lisanın şükrünü evrâd ü ezkâr, kalbin şükrünü yakîn ve istikamet, cevârihin şükrünü de ibadet ü taat şeklinde yorumlayanlar olmuştur. Onun böyle bütün bir iman ve ibadete taallukundan ötürüdür ki, büyükler ona imanın yarısı nazarıyla bakmış, kendi şümûlü içinde sabırla müşterek mütalâa etmişlerdir.”22)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Diğer Diller

Dipnotlar

1)
Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü, tr. Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, p. 31.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 16.
3)
A.g.e. s. 18.
4)
A.g.e. s. 28.
5)
A.g.e. s. 32.
6) , 7)
A.g.e. s. 332.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 335.
9)
A.g.e. s. 336.
10)
A.g.e. s. 336–337.
11)
A.g.e. s. 357.
12)
A.g.e. s. 808.
13)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 9.
14)
A.g.e. s. 112.
15)
A.g.e. s. 215.
16)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 19.
17)
A.g.e. s. 505.
18)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 71.
19)
M. Fethullah Gülen, Ümit Burcu (Kırık Testi-4), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 174.
20)
M. Fethullah Gülen, Mefkûre Yolculuğu (Kırık Testi-13) , İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 192.
21)
A.g.e., s. 212.
22)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 143.
iman.txt · Son değiştirilme: 2024/03/20 11:41 Değiştiren: Editör