Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


secere-i_hilkat

Şecere-i Hilkat

  • Yaratılış ağacı. Bir ağaç gibi, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu yaratılış.
  • “Beşer, şecere-i hilkatin en son cüzü olan meyvesidir. Mâlûmdur ki, bir şeyin semeresi, en uzak, en cemiyetli, en nâzik, en ehemmiyetli cüzüdür.”1)
  • İnsan ise, şecere-i hilkatin zîşuur meyvesidir. Meyve ise; en cemiyetli ve en uzak ve en ziyâde nazarı âmm ve şuuru küllî bir cüz’îdir. Nazarı âmm ve şuuru küllî zât ise, o Sanatkâr-ı Zülcemâl’e muhatap olup görüşen ve küllî şuurunu ve âmm nazarını tamamen Sâni’inin perestişliğine ve sanatının istihsânına ve nimetinin şükrüne sarf eden en yüksek, en parlak bir ferd olabilir.”2)
  • “… cennet-cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir ve şu silsile-i kâinatın iki neticesidir ve şu seyl-i şuûnatın iki mahzenidir ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudatın iki havzıdır ve lütuf ve kahrın iki tecelligâhıdır ki; dest-i kudret bir hareket-i şedide ile kâinatı çalkaladığı vakit, o iki havuz, münasip maddelerle dolacaktır.”3)
  • “İmâm-ı Mübîn, mâzi ve müstakbelin ve âlem-i gaybın etrafında dal budak salan şecere-i hilkatin bir programı, bir fihristesi hükmündedir.”4)
  • “Madem bilmüşâhede Zât-ı Ehad-i Samed’in, irâde gibi bir sıfatının bir tek cilve-i cüz’îsi, bilmüşâhede milyon yerde, milyonlar işe vasıtasız medâr olur. Elbette Zât-ı Zülcelâl’in tecelli-i kudret ve irâdesiyle, şecere-i hilkati bütün ecza ve zerrâtıyla beraber tasarruf edebilmesine şuhûd derecesinde yakîn etmek lâzım gelir.”5)
  • Kur’ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor. Öyle de kur’ân-ı kebîr olan şu kâinat dahi gösteriyor ki, netice-i hilkat-i âlemin en mühimi şükürdür. Çünkü kâinata dikkat edilse görünüyor ki, kâinatın teşkilâtı şükrü intâc edecek bir surette, her bir şey bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor. Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi şükürdür.. ve şu kâinat fabrikasının çıkardığı mahsûlâtın en âlâsı şükürdür.”6)
  • “… şecere-i hilkatin en büyük dalı olan âlem-i bâki…”7)
  • İnsan zîşuur ve câmi’ olduğu cihetle, nazarı âmm, şuuru küllî olur. Nazarı âmm olduğundan şecere-i hilkati tamamıyla görür; şuuru da küllî olduğundan Sâni’in makasıdını bilir. Öyle ise insan, Sâni’in muhatab-ı hâssıdır.”8)
  • “… insan, hilkat semeresi olduğundan anlaşılır ki insanlardan bir çekirdek var ki Cenâb-ı Hak şecere-i hilkati o çekirdekten inbat etmiştir. O çekirdek de ancak ve ancak bütün ehl-i kemâlin ve belki nev-i beşerin nısfının ittifakıyla efdalü’l-halk, seyyidü’l-enâm Hazreti Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm)’dır.”9)
  • “… âlemde tekâmül kanunu vardır. Bu kanuna tâbi olan, neşv ü nema kanununa dahildir. Bu kanuna dahil olanın bir ömr-ü tabiîsi vardır. Ömr-ü tabiîsi olanın, ecel-i fıtrîsi vardır; ecelin pençesinden kurtulamaz. Evet, kâinatın ihtiva ettiği envâın ve bu envâın ihata ettiği efradın kısm-ı ekserîsi bu kanunlara tâbidirler. Binaenaleyh, âlem-i sağîr denilen insan, ölümden ve harabiyetten kurtulamadığı gibi, insan-ı kebir denilen âlemin de ölümden necatı yoktur. Ve kezâ, kâinatın bir ağacı ölümden, dağılmaktan halâs olmadığı gibi, şecere-i hilkatten olan kâinat silsilesinin de harabiyetten kurtuluşu yoktur.”10)

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 189.
2)
A.g.e. s. 246.
3)
A.g.e. s. 579.
4)
A.g.e. s. 597.
5)
A.g.e. s. 665.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 411.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 87.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 26.
9)
A.g.e. s. 172.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 144.
secere-i_hilkat.txt · Son değiştirilme: 2024/07/04 16:49 Değiştiren: Editör