Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


nefs-i_safiye

Nefs-i Sâfiye

  • “Bir de nefs-i sâfiye vardır. O mukarrabîne has bir sıfattır ve bu sıfat erbabı o kadar saf ve berraktırlar ki, onlara bakan âdeta Allah’ı görür ve Allah’ı müşâhede eder. Hz. Muhammed Mustafa’nın nefsi işte böyle bir nefistir. Ve O, müstaid birçok kabiliyeti de, kendi dereceleri çerçevesinde ve istidatlarının müsaadesi ölçüsünde, nefs-i sâfiye hâline getirmiştir.”1)
  • “Kur’ân-ı Kerim’de nefs-i levvame mertebesine kasemde bulunuluyorsa, denilebilir ki, bu mertebenin üst mertebeleri kabul edilen nefs-i mülheme ve nefs-i mutmainneye evleviyetle; nefs-i mutmainnenin iki kanadı sayılan nefs-i râdiye ve nefs-i marziyeye de öncelikli olarak kasem edilmiş ve bu iki kanadın bir temadisi kabul edilen veya sadece bir kısım tabiatlara açık bir ufuk olarak değerlendirilen nefs-i sâfiye veya nefs-i zâkiyeye ise haydi haydi kasemde bulunulmuş demektir. Zira ilâhî hitap ve ilâhî ifadede, çok defa, meselenin en alt mertebeden ele alınmak suretiyle, bir açıdan daha üst mertebede bulunanları da içine alacak şekilde bir üslûbun tercih buyrulduğunu görüyoruz.”2)
  • İnsanın, ‘nefs-i emmare’nin sultasından kurtulup hata ve günahları karşısında kendisini kınayan ‘nefs-i levvame’ mertebesine geçmesi nefsin tezkiye ve terakkisi adına çok önemlidir. Çünkü bu ilk adım, nefsin diğer mertebelerine ulaşma adına bir açılma noktasıdır. İnsan nefsinin mertebe mertebe ‘nefs-i mutmainne’ye yükselmesi, nefs-i mutmainnenin, nefs-i râdiye (Hakk’ın takdir ve hükümleri karşısında hep rıza soluklayan nefis), nefs-i mardiyye (kendisinden razı olunan nefis) ve -eğer bu dünyada mümkünse- nefs-i sâfiye veya nefs-i zekiyyeye ulaşması da ilk olarak ‘nefs-i emmare’nin ‘nefs-i levvame’ye açılmasından geçmektedir. Nasıl ki, merkezdeki küçük bir açı muhit hattında kocaman bir açı meydana getiriyorsa, nefis adına küçük de olsa merkezdeki böyle bir açılım çok önemlidir ve bir o kadar da zordur. Çünkü bunun sağlanması için bir değişimin gerçekleştirilmesi; bir diğer ifadeyle eskinin silinmesi, geçmişe veda edilmesi, o güne kadar alışılagelen şeylerin elin tersiyle itilip yeni bir yola girilmesi gerekmektedir.”3)
  • Nefs-i levvâme ise, yaptığı işleri beğenmeyen, sürekli kendisini sorgulayan ve kınayan nefis demektir. Bu yönüyle o, nefis yoluyla terakkide ilk basamaktır. Bu basamağı çıkamayan bir insanın nefs-i mülhemeye, nefs-i mutmainneye, onun iki farklı kanadı olan nefs-i râdiye ve mardiyyeye, hele nefs-i sâfiye veya nefs-i zâkiyeye ulaşması mümkün değildir. Nefs-i levvâme, insanı bu nefis mertebelerine ulaştıracak bir merdiven, bir helezon ve bir asansör gibidir. Bu sebepledir ki, insanın sürekli kendisiyle yüzleşmesi, meydana gelen olumsuzlukları kendisinden bilmesi, her zaman kendisini kınaması çok önemlidir.”4)
  • “… ‘nefs-i kâmile’ veya ‘nefs-i sâfiye’ denilen tabakalardan söz edilmektedir ki, bu nefis, enbiya-i izâma has, doğrudan doğruya Hakk’ı aksettiren, Hakk’ı gösteren ve Hakk’a götüren nefistir. Bu seviyedeki nefsi Kur’ân-ı Kerim’de açık bir şekilde görmesek de, zannediyorum Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şu ifadelerle bize bu nefsi anlatmaktadır: ‘Herkesin bir nefsi vardır. Benim de bir nefsim var; ancak benim nefsim bana inkıyad etmiştir.’ veya ‘Benim nefsim bana teslim olmuştur.’5)6)
  • “Nefis, insanın özüne, kendisine denir… Ayrıca nefis kelimesi, kalb ve ruh mânâlarına da gelmektedir. Şeriat ıstılahında ise nefis; insanın gazap, şehvet gibi kuvvelerine, hayvanî arzularına esas teşkil eden temel unsurdur. O, saflaştığı zaman insana hizmetçi hâline gelebildiği gibi, saflaşacağı âna kadar da insanın mücadele aşk ve şevkinin zembereği vazifesini görmektedir. Onun için, insanı sürekli fenalıklara yönlendirene nefs-i emmâre; bir ileri bir geri değişimler arenasında ama yaptığı olumsuzluklardan rahatsızlık duyana nefs-i levvâme; ötelere açık, ilhamla müeyyed olana nefs-i mülheme; sıçrayıp tam itminana ulaşıp huzur soluklamaya durana nefs-i mutmainne; onun Hak’tan razı olduğu hâline râdiye ve nihayet Hakk’ın da kendinden razı olduğu ufka mardiyye; derken zılliyet plânında enbiya ufkunun vârid ve mevhibelerine açık ve her şeyi ‘min haysü hüve hüve’ temaşa eden nefse de zâkiye veya sâfiye denmektedir.”7)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, İnsanlığın İftihar Tablosu: Sonsuz Nur, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 517.
2)
M. Fethullah Gülen, Kalb İbresi, (Kırık Testi-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 116.
3)
M. Fethullah Gülen, Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız (Kırık Testi-14), İstanbul: Nil Yayınları, 2015, s. 136.
4)
M. Fethullah Gülen, Yolun Kaderi (Kırık Testi-15), İstanbul: Nil Yayınları, 2016, s. 270.
5)
Müslim, Sıfâtü’l-Münâfikîn, 70; Tirmizî, Radâ, 17; Nesâî, İşretü’n-Nisâ, 4.
6)
M. Fethullah Gülen, Kendi Ruhumuzu Ararken (Prizma-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 172.
7)
M. Fethullah Gülen, Bir İ’câz Hecelemesi, İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 202–203.
nefs-i_safiye.txt · Son değiştirilme: 2024/05/03 16:22 Değiştiren: Editör