Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


beka_billah

Bekâ Billâh

  • “Kelime mânâsı itibarıyla, devam, sebat ve hep aynı hâl üzere kalma anlamına gelen bekâ; kulun, kendi nefsi dahil bütün eşyayı -onların zâtları ve nefisleri itibarıyla- yok kabul edip, canlı-cansız her nesneyi Hazreti Vücûd’un ya da Hazreti İlim’in ziyâsının bir tecellîsi ve bir gölgesi olarak vicdanî müşahede ile müşahede etmesidir. İşte böyle, nefis ve benlik cihetiyle mahv u sahka uğrayıp, sonra da Hakk’ın bekâsıyla yeniden var olan sâlik, artık Hakk’ın vücûduyla mevcûd, Hakk’ın bekâsıyla bâkî, Hakk’ın hayatıyla hayy, Hakk’ın ilmiyle âlim, O’nun iradesiyle mürîd, sem u basarıyla da semî ve basîrdir; insan üstü görür, duyar veya öyle görüp duymaya terettüp eden mazhariyetlerle serfirâz olur.
  • Bu seviyede zevkî ve hâlî olarak kendi isim ve resminden sıyrılabilen müntehî bir sâlik, izâfî olarak, arz ve semâda Allah’ın sıfatlarından biriyle tavsif edilir ki, melekûta açık olanlar vicdanlarında her zaman bunun bir aks-i sadâsını duyabilirler. Böyle bir hâl, her gönül erinin, kendini idrak ve zevk edişine göre isimlendirilmesi de sayılır ki, bu da Mahbûb-u Hakikî’den başka hiçbir şey görmeyen, hiçbir şey düşünmeyen; kalbi hep O’nun varlık ve bekâsıyla atan; ruhu her an O’nun ayrı bir lem’a-yı tecellîsiyle yenilenip duran saf ruhların temâşâ ve zevk ufkudur. Sâlikin, onu bu zirveye taşıyan Hak’la münasebeti, Hakk’ın da onunla bu ölçüdeki muamelesi devam ettiği sürece, böyle bir ‘bekâ billâh’ kahramanı; ilim, idrak, his ve şuur itibarıyla, az da olsa başka şeylerin tesiri altına girmeyi kalbî ve ruhî hayatını söndürebilecek bir mânevî küsûf gibi görür; ezkaza, böyle bir şeye mâruz kaldığını hissederse, bir an evvel bu kâbuslu durumdan sıyrılmak için, Hazreti Mahbub’un, meârif-i mahsusası ile onun ruhuna bir perde aralamasını beklemeye koyulur ve göz kırpmadan da bekler durur.”1)
  • Sekir bir hâl ise, sahv bir makamdır ve sekre göre daha objektif, daha sıhhatli ve daha istikametli bir makamdır. Sekir, sübjektif Hak mülâhazasına istinad etmesine karşılık sahv, isimleriyle malum, sıfatlarıyla muhat, nâkabil-i idrak Zât-ı Ecell ü A’lâ mülâhazasına dayanmaktadır. Diğer bir tabirle sekir, infisal televvünlü, sahv ise ittisal edalıdır. İlkinde az-çok ‘fenâ fillah’ işareti, ikincisinde de ‘bekâ billah’ remzi sezilir. O’nun bekâsıyla bir bekâ billah ki, böyle bir hâl, ‘bekâ billah–maallah’ sözcükleriyle ifade edilir.”2)
  • “Hakikî bekâ billah âlem-i melekûtu duymakla başlar ve kalbî, ruhî hayat mertebesini tam ihrazla da daha ötelere devam eder gider.”3)
  • “… her ruh, nuranîleşmiş böyle bir saniye ve salise sayesinde –tabiî o hali kendine mâl edebildiği ölçüde– bekâ billâh mülâhazasıyla ebedîleşebilir ve ebediyetin vâridâtından bol bol yararlanabilir.”4)
  • “… miraca yürümek için âdeta bir rampaya yürüyüp kendinden geçmek ve fenâ fillaha, bekâ billaha ulaşıp, kendini düşünemeyecek kadar maiyyet atmosferini duyarak namaz kılma … Yani Zübeyr Gündüzalplerin, Hüsrev Efendilerin yürekleri çatlarcasına yöneldikleri gibi Rabbe yönelme.. ve evrâd ü ezkâr, tesbih ü takdisle, Kur’ân’ın aydınlık vesayeti altında Allah’a ulaşmak için bu ışık evleri, alternatif kabul etmeyen birer rıhtım, birer liman hâline getirme.. evet, böyle olunabildiği takdirde ufkî Allah’a ulaşılır; vilâyet ve -maddî-mânevî vâridâta mazhar olma adına- devletler üstü devlet olma ya erilir.”5)
  • “… hakka’l-yakîn; o bütün bütün Allah’ta fâni olma, O’nun bekâsıyla bekâ’ya erme demektir. Tasavvufî ifadesiyle fenâ fillah -bekâ billah makamıdır bu. Üstad’ın yaklaşımları içinde ‘heme ez ost.’ Yani eşyanın ancak O’nun varlığıyla kâim olduğu hakikatinin bütün mertebeleriyle sezildiği makam.”6)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 346.
2)
A.g.e. s. 324.
3)
A.g.e. s. 540.
4)
M. Fethullah Gülen, Yeşeren Düşünceler (Çağ ve Nesil-6), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 137.
5)
M. Fethullah Gülen, Prizma-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 28.
6)
A.g.e. s. 110.
beka_billah.txt · Son değiştirilme: 2024/10/28 14:59 Değiştiren: Editör