Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


akil

Akıl

  • “Kendisiyle eşyanın hakikatleri bilinen ve anlaşılan şeydir.”1)
  • “Anlama, idrak etme, us mânâlarına gelen akıl; ıstılah olarak, zâhirî hâsselerle idrak edilemeyen şeyleri kavrayıp değerlendirebilen ilâhî bir nurdur. Akla, maddeden mücerret, ama faaliyetlerinde madde ile müşterek ve bitişik hareket eden bir cevher ve ‘ben’ ile işaretlenen ‘nefs-i nâtıka’ diyenler de olmuştur. Ayrıca onun, insan bedeninde ruha bağlı bir latîfe ve nefs-i nâtıkanın önemli bir buudu olduğunu iddia edenlerin yanında, ona, insan derununda, belli ölçüde de olsa, hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayıran ilâhî bir cevher nazarıyla bakanların sayısı da az değildir.”2)
  • Akıl; özü itibarıyla ruhla irtibatlı, kalb ufkuna açık, dimağ yoluyla nurunu neşreden bir latîfedir.”3)
  • “Kalbsiz akıl olamaz.”4)
  • “‘Ve entüm la ta’lemun’ [… gerçeği bilip dururken (sakın Rabbinize eş koşmayın!)] (Bakara, 2/22): Bu cümle ile âyetlerin sonunda zikredilen emsâlî cümleler, İslâmiyet’in menşei ilim, esası, akıl olduğuna işaret eder. Binaenaleyh, İslâmiyet’in, hakikati kabul ve safsatalı evhamı reddetmek, şânındandır.”5)
  • Akıl ve nakil teâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.”6)
  • “Havâssının en genişi hayal olduğu halde, o hayal akıl ve aklın semerelerini ihata edemez.”7)
  • “Vâcibü’l-vücûd Zât’ında, mahiyetinde mümkine benzemediği gibi, ef’âlinde de benzemiyor. Çünkü Vâcibü’l-vücûd’un kudretine nisbeten yakın-uzak, az-çok, küçük-büyük, ferd-nev’, cüz-küll aralarında fark yoktur. Ve keza O’nun fiilinde bizzat mübaşeret yoktur. Fakat mümkinin kudreti bu derece değildir. Bunun için nefis, Vâcibü’l-vücûd’un ef’âlini fiillerine benzetemiyor. Hakikatini fehmetmekte akıl mütehayyir kalıyor, fiili fâilsiz zannediyor.”8)
  • Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sâni’i unutamaz.”9)
  • “… akıl bir âlettir. Eğer Cenâb-ı Hakk’a satmayıp, belki nefis hesabına çalıştırsan; öyle meş’um ve müz’iç ve muacciz bir âlet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazînânesini ve gelecek zamanın ehvâl-i muhavvifânesini senin bu bîçâre başına yükletecek yümünsüz ve muzır bir âlet derekesine iner. İşte bunun içindir ki; fâsık adam, aklın iz’âc ve tâcizinden kurtulmak için, gâliben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakiki’sine satılsa ve O’nun hesabına çalıştırsan; akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i rabbânî derecesine çıkar.”10)
  • “… hayat, bu kâinattan süzülmüş bir hulâsadır. Ve şuur ve his dahi hayattan süzülmüş, hayatın bir hulâsasıdır. Akıl dahi şuurdan ve histen süzülmüş, şuurun bir hulâsasıdır. Ve rûh dahi, hayatın hâlis ve sâfî bir cevheri ve sâbit ve müstakil zatıdır.”11)
  • Hayat ise, eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse, hayat, zâhirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. Çünkü insanda akıl ve fikir olduğu için, hayvanın aksine olarak, hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem hem lezzet alabilir.”12)
  • İnsanın cihâzât cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki; akıl ve fikir sebebiyle insanın hasseleri, duyguları fazla inkişaf ve inbisat peydâ etmiştir ve ihtiyacâtın kesreti sebebiyle çok, çeşit çeşit hissiyat peydâ olmuştur ve hassasiyeti çok tenevvü etmiş ve fıtratın câmiiyeti sebebiyle pek çok makâsıda müteveccih arzulara medâr olmuş ve pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, âlât ve cihâzâtı ziyade inbisat peydâ etmiştir ve ibadâtın bütün envâına müstaid bir fıtratta yaratıldığı için bütün kemâlâtın tohumlarına câmi bir istidat verilmiştir.”13)

Akılla Aklı Aşma

  • Fetanet, akılla aklı aşma demektir. Ona, peygamber mantığı da diyebileceğimizi arz etmiştim. Bu mantık; ruh, kalb, his ve letâifi bir araya getirip, mütalâa edilecek şeyi öyle mütalâa etmenin adıdır.”14)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Diğer Diller

Dipnotlar

1)
Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü, tercüme ve şerh: Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 154.
2)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 633.
3)
A.g.e. s. 635.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 768.
5)
Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 105.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemât, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 9.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 58.
8)
A.g.e. s. 172.
9)
A.g.e. s. 236.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 27.
11)
A.g.e. s. 117.
12)
A.g.e. s. 154.
13)
A.g.e. s. 346.
akil.txt · Son değiştirilme: 2024/03/18 16:27 Değiştiren: Editör