Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


atas

Ataş

  • Allah’la kalbî muamele, vefa çizgisinde cereyan ettiği sürece, ‘şürb’ kelimesiyle de ifade edebileceğimiz zevk-i ruhânî, sâkîsiz, kâsesiz kalbin enginliklerinde duyulmaya başlar ve hak yolcusu, dünyevî kıstaslarımız açısından derecesine göre mest ü mahmûr hale gelir. Sürekli ‘zevk’ sürekli ‘şürb’e, sürekli şürb de susama mânâsına gelen sürekli ‘ataş’a sâik olur; olur da sâlik ruhunda hep yanmaları kanmalarla beraber duyar ve ‘Ey sâkî aşkın oduna yandıkça yandım bir su ver’ (Gedaî) der, dolaşır. Öyle ki, hak yolcusu, O’na karşı her an artan arzu ve iştiyakla, zevki hasretle, doymayı da açlıkla beraber hisseder ve aralanan kapının ardına kadar açılması sevdasıyla yanar tutuşur. Tabiî, böyle bir yolcu için artık, mazhar olduğu bu tecellilerin inkıtâı bir imsak, yeniden zuhûru da bir iftar halini alır; alır da o, sık sık ‘Ver şarab-ı aynemâ’dan vakit iftardır bu dem / Mamur eyle bu harâbı lutf-i izhardır bu dem’ (Muhammed Lütfi) der ve hep beklentilerini mırıldanır.
  • Bir diğer yaklaşımla ataş, o Biricik Maksud’u talep ve özlemede öyle bir iştiyak ve hırstır ki, sevgiyle coşan sâlikin sînesi mağmalar gibi ateşlerle köpürürken, gözleri ‘ve sekâhum Rabbuhum’ (=Rableri onlara tertemiz bir şarap sunmuştur) (Dehr, 21) tüllenen bulutlarda ‘Ciğerim kebap oldu, ahıma iltifat yok mu?’ der, sızlar; sızlar zira, müştak cismâniyet fanusunda mahsur kaldığı sürece, Mahbûb-u Hakîkî tam tecelli etmez. Bu itibarla da, berzahta sayılan müştakın susuzluğu, onu cayır cayır yakacak şekilde arttıkça artar.. bu rûhanî zevk ve ataşı şu beyitler ne hoş ifade eder; ‘Cemal gösterir, sonra da görünmeden sakınırsın. Böylece hem kendi pazarını hem de bizim ateşimizi kızıştırırsın. Beni baştan çıkaran sevgiliyi gördükçe bana öyle bir hâl olur ki, yolumu şaşırırım. O önce beni ateşlere yakar; sonra da bir su serpintisiyle söndürür.. onun için beni hem ateşlere yanmış, hem de suya garkolmuş görürsün.’ (Gülistan).”1)
  • Bu ölçüde hedefe kilitlenen bir hak yolcusu, hem teveccühünde hem muhabbetinde hem de müşahedesinde her zaman tefrîdin vâridatını duyar; matlûbunda, mahbubunda, meşhûdunda tam birlik neşvesine erer; erer de talebinde, aşk u muhabbetinde, şuhûdunda bütün benliği ile tevhide yönelir ve kalbî, hissî, şuurî dağınıklıktan kurtularak kesrette vahdet kevserleri yudumlamaya başlar; başlar ve kasd u teveccüh mertebesinde sürekli bir iştiyak u ataş hisseder; muhabbet mertebesinde mahv u telef dalgaları arasında erir-gider; şuhûd zirvesinde de ağyardan bütün bütün sıyrılarak ‘bî kem u keyf’ yâr harîmine mahrem olur.”2)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 255–256.
2)
A.g.e. s. 378.
atas.txt · Son değiştirilme: 2024/03/16 18:13 Değiştiren: Editör