Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


oruc

Oruç

  • “Ramazan-ı Şerif’teki savm (oruç), İslâmiyet’in erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeâir-i İslâmiye’nin âzamlarındandır. İşte Ramazan-ı Şerif’teki orucun çok hikmetleri; hem Cenâb-ı Hakk’ın rubûbiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı ilâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.”1)
  • “Ramazan-ı Şerif’teki oruç; hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü sâir vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara –husûsan zengin olsa– ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Hâlbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir müminin nazarında çok kıymettar bir nimet-i ilâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehâdet eder. Padişahtan tâ en fukarâya kadar herkes, Ramazan-ı Şerif’te o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye mazhar olur.”2)
  • “Ramazan-ı Şerif’teki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder. Hatta mevhum bir rubûbiyet ve keyfemâyeşâ hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Husûsan dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmiş ise; bütün bütün gâsıbâne, hırsızcasına nimet-i ilâhiyeyi hayvan gibi yutar. İşte Ramazan-ı Şerif’te en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki; kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir. Emrolunmazsa en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum rubûbiyeti kırılır; ubûdiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.”3)
  • “Ramazan-ı Şerif, âdeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır ve uhrevî hâsılat için, gayet münbit bir zemindir ve neşv ü nemâyı a’mâl için, bahardaki mâh-i nisandır. Saltanat-ı rubûbiyet-i ilâhiyeye karşı, ubûdiyet-i beşeriyenin resmî geçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir. Ve öyle olduğundan, yemek-içmek gibi nefsin gafletle hayvanî hâcâtına ve mâlâyânî ve hevâ-perestâne müştehiyâta girmemek için oruçla mükellef olmuş. Güya, muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek; savmı ile, samediyete bir nevi aynadarlık etmektir. Evet Ramazan-ı Şerif; bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır.”4)
  • “… orucun ekmeli ise mide gibi bütün duyguları; gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihâzât-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani muharremâttan, mâlâyâniyâttan çekmek ve her birisine mahsus ubûdiyete sevketmektir. Meselâ dilini yalandan, gıybetten ve galîz tâbirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak ve o lisanı, tilâvet-i Kur’ân ve zikir ve tesbih ve salavât ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek… Meselâ gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’ân dinlemeye sarfetmek gibi sâir cihâzâta da bir nevi oruç tutturmaktır. Zâten mide, en büyük bir fabrika olduğu için oruç ile ona ta’til-i eşgâl ettirilse başka küçük tezgâhlar, kolayca ona ittibâ ettirilebilir.”5)
  • “Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: İnsana en mühim bir ilâç nev’inden maddî ve mânevî bir perhizdir ve tıbben bir hımyedir ki; insanın nefsi, yemek içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi; hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, âdeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir. Serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez, o insana biner. Ramazan-ı Şerif’te oruç vâsıtasıyla bir nevi perhize alışır, riyâzete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Bîçâre zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmak ile hastalıkları celbetmez ve emir vâsıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kabiliyet peydâ eder hayat-ı mâneviyeyi bozmamaya çalışır.”6)
  • “Ramazan-ı Şerif orucuyla o fabrikanın hademeleri anlarlar ki; sırf o fabrika için yaratılmamışlar. Ve sâir cihâzât, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerif’te melekî ve ruhanî eğlencelerde telezzüz ederler, nazarlarını onlara dikerler. Onun içindir ki; Ramazan-ı Şerif’te müminler, derecâtına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürûrlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübarek ayda oruç vâsıtasıyla çok terakkiyât ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar mâsumâne gülüyorlar.”7)
  • Oruç, vefa duygusunun tezahür ettiği en güzel bir ibadettir.”8)

İlave Okuma

Diğer Diller

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 448.
2)
A.g.e. s. 449.
3)
A.g.e. s. 450.
4)
A.g.e. s. 452–453.
5)
A.g.e. s. 453.
6)
A.g.e. s. 453–454.
7)
A.g.e. s. 454.
8)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 47.
oruc.txt · Son değiştirilme: 2023/12/18 11:45 Değiştiren: Editör