Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


kadin

Kadın

  • “Çocukların talim ve terbiyesi, hanenin nizam, huzur ve âhengi adına insanlık mektebinin ilk hocası kadındır. Kadına yeni yeni yerler arandığı günümüzde bir kere daha, Kudret Eli’nin ona bahşettiği bu müstesna mevkiin hatırlanması, bir kısım fuzulî arayışları önleyeceği kanaatindeyiz.”1)
  • “Namuslu, terbiyeli ve yuvasına bağlı bir kadının bulunduğu ev, Cennet köşelerinden bir köşedir ve orada duyulan seslerin, solukların huri, gılman nağmesinden ve kevser çağıltısından farkı yoktur.
  • Kadını, meleklerden daha ulvî yapan ve onu eşsiz bir elmas hâline getiren, onun iç derinliği, iffet ve vakarıdır. İffeti hakkında söz söylenen kadın kalp bir para, vakarsız ise alay mevzuu bir kukladır ki, böylelerinin öldürücü atmosferlerinde ne sağlıklı yuvadan, ne de sıhhatli nesillerden bahsetmeye imkân yoktur.” 2)
  • “İyi kadın, ağzında hikmet, ruhunda incelik ve letafet, davranışlarında herkese saygı ve hürmet telkin eden kadındır ki, âşina nazarlar onun bu mukaddes yanını sezerek, beşerî kaynaklı iç bulantılarını ibret ve tefekküre çevirirler.
  • Bedenî hayatıyla gelişirken, kalb ve ruh tomurcuklarını inkişaf ettirememiş bir kadın, belli bir süre başlarda gezen çiçeklere benzese de, arkadan hemen solup gitmesi, yaprak yaprak dökülüp ayaklar altında çiğnenmesi kaçınılmazdır. Ebedîleşme yolunu bulamayanlar için ne hazin akıbet!
  • Kadın, iğfal edilip çirkeflere düşürülmeyecek kadar muallâ bir cevherdir. Geleceğin ilme, irfana, hakikate uyanmış tali’li nesillerinin, onu gözbebekleri gibi aziz tutacakları ümidimizi henüz yitirmedik.”3)
  • Kadın, incelik, letafet ve hassasiyette müstesna bir yere sahiptir. O, bu hususiyetleriyle ancak kendi tabiat ve fıtratının çerçevesinde kaldığı sürece yuvasına, dolayısıyla da kendi toplumuna yararlı olabilir.”4)
  • “İç donanımı itibarıyla kadın bir şefkat âbidesidir; şefkati de yaratılış ve tabiatından kaynaklanmaktadır. Bu nezih tabiat, yanlış müdahalelerle kirletilmemişse, hep şefkat düşünür, şefkat söyler; şefkatle oturur-kalkar; bir ömür boyu çevresindekileri şefkatle süzer ve herkese kadeh kadeh şefkat içirir. Herkesi şefkatle kucaklayıp herkese şefkat içirdiği aynı anda, inceliğinin ve içtenliğinin gereği olarak da sürekli ızdırapla yutkunur durur. Bir tül gibi titrer etrafındaki herkesin üzerine, anne -babasına, kardeşlerine, arkadaşlarına ve bütün yakınlarına; tabiî mevsimi gelince eşine, evlâtlarına. Paylaşırken onlarla zevki, lezzeti, neş’eyi, güller gibi açar ve çevresine gülücükler yağdırır. Görünce de onlarda tasayı, kederi, yapraklar gibi sararır-solar ve hüzünle inler.”5)
  • “Duygu ve düşünce dünyasıyla sonsuza tam yönelmiş bir kadın, hiçbir mürşid ve hiçbir muallimin duyuramayacağı şeyleri duyurur ruhlarımıza ve gönüllerimizi, zamanın solduramayacağı, kimsenin silemeyeceği en enfes mânâların en nefis hatlarıyla süsler; derken şuuraltı donanımımızla bizi daha sonraki hayatımızda, dünyaları peyleyebileceğimiz ne potansiyel zenginliklere ulaştırır!”6)
  • “Bize göre kadın, hususiyle de analık buuduyla, semalar kadar derin ve gönlünde göklerin yıldızları kadar duyguların, düşüncelerin köpürüp durduğu bir his ve merhamet yumağıdır.”7)
  • “Bizim düşünce dünyamız ve değerler atlasımızda kadın, hilkat hâdisesinin en önemli rengi, insanlık âleminin en bereketli ve sihirli rüknü, evlerimizde Cennet güzelliklerinin kusursuz bir izdüşümü, varlık ve bekâmızın da en sağlam teminatıdır.”8)
  • “Gerçi kadın, fizyoloji ve psikoloji açısından farklı bir tabiata sahip ve ayrı özellikleri haizdir; ama bu, erkeğin kadından üstün ya da kadının erkekten aşağı olması mânâsına gelmez. Kadını-erkeği havadaki azot ve oksijen şeklinde düşünecek olursak, her ikisi de hususî yerleri, konumları itibarıyla fevkalâde önemlidirler ve aynı ölçüde birbirlerine muhtaçtırlar.”9)
  • Kadın, kadın olduğunu bildiği, erkek de kendi yerini koruduğu müddetçe güzeldir ve fıtrîdir. Aksine gayretler ise, fıtrat ve tabiata karşı harp ilan etmek gibidir.”10)
  • “Yaşanan ailevî sıkıntıları, bilhassa kadınların maruz kaldıkları mağduriyetleri görüp duyduğumda çok üzülüyorum. Günümüzde kadın, maalesef bir yandan bir kısım feministler tarafından putlaştırılmak isteniyor ve bunun getirdiği fıtrata zıt bir kısım handikaplarla boğuşuyor. Öte yandan, bazı kimseler kadına hoyratça davranıyor; kendi bilgisizliklerini, boşluk ve zaaflarını bir hınç ve hışma çevirerek onun başına boşaltıyorlar. Bu durum öyle rikkatime dokunuyor ki, onların o rakik hâllerini görünce ağlayasım geliyor.”11)
  • “Siz karşı tarafa emniyet ve güven telkin etmeli ve inandırmalısınız ki o da size inansın. Vefalı davranmalısınız ki, vefalı davransın. Onu görüp gözetmelisiniz ki, o da sizi görüp gözetsin. Bu durum molekül yapımız diyebileceğimiz aile hayatında bu çerçevede olduğu gibi, köy, kent ve devlet çapında da aynı şekildedir. Vefaya vefa ile, teveccühe teveccühle, nazara nazarla, sadakate de sadakatle mukabele olur. Aslında Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yaptığı da buydu. O (aleyhissalâtü vesselam) Veda Hutbesi’nde ‘Onlar sizin nezdinizde size emanet, siz de onlara emanetsiniz.’ buyurmuştu. Meseleye O’nun tavsiyeleri zaviyesinden bakarsanız, günümüzde kadın haklarını savunanların gerilerin gerilerin gerisinde kaldığını görürsünüz.”12)
  • “Bize göre kadın, hususiyle de analık buuduyla, semalar, kadar derin ve gönlünde göklerin yıldızları kadar duyguların, düşüncelerin köpürüp durduğu bir his ve merhamet yumağıdır. O her zaman, acı-tatlı tâli’iyle uyumlu, sevinçleriyle kederleriyle barışık, neş’eyle-tasayla iç içe, kine-nefrete kapalı, her hâliyle ihya ve imar peşinde ve yeryüzünde ilâhî hilâfetin en saf mayası, insanî inceliğin de âdeta bir özü ve usaresidir.”13)
  • “… kadının en câzibedâr, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise; ulvî, ciddî, samimî, nurânî şefkatidir. Şu cemâl-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaîfe, latîfe mahlûkun hukuk-u hürmeti, o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa hüsn-ü suretin zevâliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda bîçâre, hakkını kaybeder.”15)
  • Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-yı hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-yı hayattır. Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-yı hayattır; elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir.”16)
  • Kadınların saâdet-i uhreviyesi gibi, saâdet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanın çâre-i yegânesi, dâire-i İslâmiye’deki terbiye-i diniyeden başka yoktur.”17)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 70.
2) , 6) , 7)
A.g.e. s. 71.
3)
A.g.e. s. 73.
4)
A.g.e. s. 74.
5)
M. Fethullah Gülen, Beyan, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 70.
8) , 9)
A.g.e. s. 72.
10)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 247.
11)
M. Fethullah Gülen, Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11), İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 230.
13)
M. Fethullah Gülen, Beyan, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 71–72.
14)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 443.
15)
A.g.e. s. 697.
16)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 242–243.
17)
A.g.e. s. 248.
kadin.txt · Son değiştirilme: 2024/03/21 11:19 Değiştiren: Editör